Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2019/1732 E. 2020/1635 K. 28.09.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2019/1732 E.  ,  2020/1635 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/1732
Karar No : 2020/1635

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- … Derneği
2- … Derneği
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- … Bakanlığı

VEKİLLERİ : Hukuk Müşaviri …
Hukuk Müşaviri V. …
2- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onbeşinci Dairesinin 27/02/2019 tarih ve E:2014/9620, K:2019/1120 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin, 01/10/2014 tarih ve 29136 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in 14. maddesi ile değiştirilen Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tanı Listesi (EK-2/D-2) ile 14/10/2014 tarih ve 29145 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in 3. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onbeşinci Dairesinin 27/02/2019 tarih ve E:2014/9620, K:2019/1120 sayılı kararıyla;
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun dava konusu düzenlemelerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 1. maddesinde; bu Kanun ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere Sosyal Güvenlik Kurumunun kurulduğunun belirtildiği, mülga 3. maddesinde; Kurumun amacı açıklanarak görevlerinin sayıldığı, maddenin (a) fıkrasında, ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık uygulama programlarını dikkate alarak sosyal güvenlik politikalarını uygulamak, bu politikaların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak görevlerinin Kurumun görevleri arasında sayıldığı,
Anılan Kanun’un mülga 41. maddesinde ise Kurumun yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetlerin uygulanmasına ilişkin hususları duyurmak amacıyla tebliğ çıkarmaya yetkili olduğu, Kurum dışındaki gerçek ve tüzel kişileri ilgilendiren tebliğlerin Resmî Gazete’de yayımlanacağının düzenlendiği,
Bu düzenleme uyarınca, sağlık yardımları Kurumca karşılanan kişilerin, sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılan tedavilerine ait ücretler ile tedavi yardımlarının verilmesine ilişkin usul ve esasların belirtildiği sağlık uygulama tebliğlerinin yayımlandığı,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 63. maddesinde, Kurum tarafından finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ile bu hizmetlerin süresine dair usul ve esaslara yer verildiği, son fıkrasında ise, Kurumun finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkili olduğu ancak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşünün alınmasının (f) bendinde belirtilen ortez, protez ve diğer iyileştirici nitelikteki araç ve gereçlerin miktarını, standartlarını, sağlanmasını, uygulanmasını, kullanma sürelerini ve garanti süresi sonrası bakım, onarım ve yenilenmesi hususlarını kapsayacağı, Kurumun, bu amaçla komisyonlar kurabileceği, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabileceği, Komisyonların çalışma usul ve esaslarının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirleneceği hükmüne yer verildiği,
Anılan Kanun’un 72. maddesinde ise, 65. madde gereği ödenecek gündelik, yol, yatak ve yemek giderlerinin Kurumca ödenecek bedellerini belirlemeye Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun yetkili olduğu, Komisyonun, tıp eğitimini, hizmet basamağını, alt yapı ve kaynak kullanımı ile maliyet unsurlarını dikkate alarak sağlık hizmeti sunucularını fiyatlandırmaya esas olmak üzere ayrı ayrı sınıflandırabileceği, 63. madde hükümlerine göre finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; sağlık hizmetinin sunulduğu il ve basamak, Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle, her sınıf için tek tek veya gruplandırarak belirlemeye yetkili olduğunun belirtildiği,
Yukarıya aktarılan mevzuatla, dava konusu edilen Tebliğ hükümlerinde yer alan konularla ilgili usul ve esaslar belirleme konusunda Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verildiğinin açık olduğu,
Diğer yandan, Anayasa’nın 17. maddesinin 1. fıkrasında; ”Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”; 56. maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”; 3. fıkrasında da, “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.” hükmüne yer verildiği, böylece, 56. madde ile söz konusu 17. madde hükmü tamamlanarak, devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlamakla görevlendirildiği,
Anayasa’nın 65. maddesinde ise, devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceğinin öngörüldüğü, böylece Anayasa’nın 56. maddesiyle bireylere tanınan “hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürme hakkı”nın sağlanması için gerçekleştirilecek düzenlemeler bakımından devletin görevlendirildiği, 65. madde ile de bu göreve ekonomik nedenlerle kimi sınırlamalar getirildiği, ancak Anaya’nın 56. maddesi ile tanınan hakkın, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen “yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakları” ile bağlantılı olduğu ve devletin, ekonomik ve sosyal alandaki görevlerini yerine getirirken yapacağı düzenlemelerde yaşama hakkını ortadan kaldıran, tehlikeye düşüren ya da kısıtlayan kurallar getiremeyeceğinin tartışmasız olduğu,
Anayasa’da sosyal bir hak olarak düzenlenen sağlık hakkının, toplumun ve bireylerin sağlık yönünden güvenliğinin sağlanmasını ifade ettiği, bu niteliğinden ötürü sağlık hakkının, günümüzde sosyal devlet ilkesinin bir unsuru olarak kabul edildiği, sosyal devletin, bütün vatandaşlarını hastalıklar dahil çeşitli risklere karşı korumak ve bu amaç için gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlü olduğu, sağlık hizmetinin yerine getirilmesinde, bu hizmetin özelliği ve insan yaşamının önemi nedeniyle, hizmetin kalitesinin ön planda yer aldığı, bu nedenle salt sağlık harcamalarında tasarruf sağlamak, sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılan ödemeler noktasında ortaya çıkan denetim noksanlığını gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin, sağlık hizmetinin tıp biliminin öngördüğü biçimde yerine getirilmesini engelleyecek nitelikte olmaması gerektiği, öte yandan, hastalıkların geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bireyleri ve toplumları tehdit eden risklerin en önemlilerinden biri olduğu dikkate alındığında, sağlık hakkının kullanılmasına engel teşkil edecek düzenlemelerin hukuka uygun olduğundan söz etmenin mümkün olmadığı,
Bu nedenle sağlık hizmetinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, Anayasa’da belirlenen temel ilkelere uygun olmasının zorunlu olduğu, dolayısıyla Anayasa’nın 65. maddesinde devletin, Anayasa ile belirlenen görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği yolundaki hükmün, en önemli sosyal haklardan biri olan ve doğrudan insan yaşamını ilgilendiren sağlık hakkına ulaşılmasına ve bu haktan en iyi biçimde yararlanılmasına engel oluşturacak biçimde yorumlanmasının, sağlık hakkının özünün zedelenmesine yol açabilecek uygulamalara neden olabileceği,
Dayanak mevzuata hükümlerine uygun olarak, kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek, hastanın sağlık hakkına erişimi ve Kurumun bütçe imkanları gibi kriterler esas alınarak tesis edildiği anlaşılan dava konusu düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, geçmişte SUT eki Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tanı Listesi’nin (EK-2/D-2) listesinde yer alan birtakım tanıların dava konusu değişiklikle anılan listeden çıkartıldığı, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekimlerince sıklıkla uygulanan bir dizi işleme de yeni tanı listesinde yer verilmediği, kimi işlemlerin ICD kodlarının hatalı girildiği, düzenlemenin bu haliyle fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekimlerinin mesleki faaliyetlerine ve hastaların sağlık hakkına erişimine kısıtlamalar getirdiği, genellikle fonksiyonel mobilitelerini kaybetmiş ağır hastalara uygulanan robotik rehabilitasyon sistemi uygulamalarının SUT eki İstisnai Sağlık Hizmetleri Listesi’nden çıkartılması ile kendi başına günlük hayatlarını sürdürmekte zorlanan hastaların tedavi olanaklarının sınırlandırıldığı, bilimsel bir süreç işletilmeden ve Sağlık Bakanlığı ile Tıpta Uzmanlık Kurulunun görüşü alınmadan yapılan dava konusu düzenlemelerin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, Danıştay Onbeşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NİN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onbeşinci Dairesinin temyize konu 27/02/2019 tarih ve E:2014/9620, K:2019/1120 sayılı kararının ONANMASINA,

3. Kesin olarak, 28/09/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.