Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2019/1678 E. 2020/1955 K. 22.10.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2019/1678 E.  ,  2020/1955 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/1678
Karar No : 2020/1955

TEMYİZ EDENLER : 1-(DAVACI): … Maden Suları Türk AŞ.
VEKİLİ : Av. …

2-(DAVALI): … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Sekizinci Dairesinin 26/12/2018 tarih ve E:2013/4652, K:2018/9050 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 07/03/2013 tarih ve 28580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yönetmelik ile değişik Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmeliğin 20. maddesinin son fıkrasındaki “Ancak, asıl ürün dâhil beş çeşitten fazla su ve sulu içecek dolumu yapılamaz.” cümlesinin; 25. maddesinin ilk fıkrasında düzenlenen “Ancak, ihraç veya ithal edilen doğal mineralli suların etiketinde geleneksel isimlere yer verilmez.” cümlesindeki “ihraç veya” ibaresinin; 28. maddesinin 4. fıkrasının; 38. maddesinin 3. fıkrasında yer verilen “İzni iptal edilen suyun ismi bir daha kullanılamaz.” cümlesi ile 7. fıkrasındaki ” İşletmeciler çalışma saatlerine yönelik olarak bir program hazırlar ve bu programı bir önceki ayın 15’ine kadar, polikarbonat damacana ve diğer ambalajlar için ayrı olacak şekilde günlük üretim miktarlarını izleyen ayın 15’ine, yıllık üretim miktarlarını ise takip eden yılın Ocak ayı sonuna kadar Müdürlüğe bildirir. Bildirilen çalışma saatleri dışında çalışılması halinde durum bir hafta öncesinden Müdürlüğe bildirilir. Aksi halde tesisin faaliyeti en az bir hafta süre ile durdurulur.” düzenlemelerinin ve 39. maddesinin ilk fıkrasında yer alan “…ve bu sular, tesise ait laboratuvardaki analizleri sonuçlanmadan tüketicilere satılamaz.” ifadesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Sekizinci Dairesinin 26/12/2018 tarih ve E:2013/4652, K:2018/9050 sayılı kararıyla;
Dava konusu Yönetmeliğin dayanağı olan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 200, 201, 202 ve 206. maddeleri ile 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 27. maddesinden bahsedilerek, doğal mineralli suların üretiminden, satışına kadar olan aşamada teknik ve hijyen şartları ile kalite standartlarına ilişkin usul ve esasların kapsamını belirleme yetkisinin davalı idareye ait olup, idarenin geniş takdir yetkisinin bulunduğu; buna karşın idarenin bu yetkisini kamu yararı, halk sağlığı ve hizmetin gereklerini gözeterek kullanması esas olup; davaya konu edilen düzenlemelerin bu ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği;
Yönetmeliğin “Denetim ve izleme” başlıklı 38. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “izni iptal edilen suyun ismi bir daha kullanılmaz” cümlesi yönünden;
Dava konusu Yönetmeliğin 38. maddesinin 3. fıkrasında; her ne suretle olursa olsun, belirli bir isim altında izin almış bir doğal mineralli suya başka bir doğal mineralli su veya niteliği dışındaki suların katılamayacağı; bunu yaptıkları tespit edilenler ile aynı kaynaktan farklı bir isimle kendisi veya başka gerçek veya tüzel kişi adına su dolumu yapıldığı, ruhsat verildiği sıradaki şartları kaybettiği tespit edilen işletmelerin izinlerinin geri alınacağı; izni iptal edilen suyun ismi bir daha kullanılamayacağı düzenlemelerine yer verildiği;
Marka hakkının, mutlak bir hak olup, hak sahibine, markasının başkası tarafından kullanılmasını yasaklama, inhisari (tekel) haklar ve yetkiler sağlama, marka tescilinden doğan haklarını herkese karşı ileri sürebilme haklarını verdiği;
Diğer yandan marka hakkı devredilebilen, teminat olarak gösterilebilen ve haczedilebilen değerler olup tüm bu hakların da açık bir şekilde Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin ilgili maddeleri uyarınca koruma altına alındığı;
İdarenin kanuniliği ilkesi ile “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak, idari yaptırımların esasları ve çerçevesinin kanunla düzenlenmesi, yaptırım uygulanacak ihlalin açıkca belirlenerek hiç bir tereddüte yer bırakmayacak şekilde tanımlanmasının zorunlu olduğu;
Dava konusu düzenlemede yer alan ‘isim’ ifadesinden kastedilenin marka hakkı olduğunun görüldüğü;
Marka hakkının hangi hallerde iptal edilebileceği 556 sayılı KHK’da düzenlenmiş olup, sonuçları itibarıyla ağır cezai bir yaptırım içerdiği görülen söz konusu hükmün idari bir tasarrufla yani yönetmelikle düzenlenmesine olanak bulunmadığı;
Davalı idarece; dayanağı Yasa kuralları göz önüne alınarak hukuki ve cezai sorumluluklar arasında temel ilkesel farklılıklar gözetilerek, cezai sorumluluk gerektiren eylemlerin yeterince açık bir biçimde düzenlemesi, ayrıca suç ile yaptırım arasında ölçülü bir denge kurulması gerekmekte olup; dava konusu Yönetmelikle, izinleri iptal edilen sektör şirketlerinin geçmişten bugüne taşıdıkları ve ticari bir değer taşıyan, haczedilebilen, devredilebilen ve teminat gösterilebilen bir kıymet olan markalarını bir daha kullanamamaları gibi ağır bir yaptırıma gidilmekle takdir yetkisinin ve cezada ölçülülük ilkesinin sınırlarının da aşıldığı anlaşıldığından, Yönetmeliğin dava konusu bu kısmında hukuka uyarlık görülmediği;
Yönetmeliğin dava konusu edilen diğer maddeleri yönünden ise,
Düzenlemelerin halk sağlığı açısından kamu yararına uygun olduğu değerlendirildiğinden düzenlemelerde üst hukuk normları ve hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle,
Dava konusu Yönetmeliğin 38. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “izni iptal edilen suyun ismi bir daha kullanılamaz” cümlesinin iptaline, diğer maddeler yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, Daire kararının davanın reddine ilişkin kısmının hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

Davalı idare tarafından, Yönetmeliğin 38. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “izni iptal edilen suyun ismi bir daha kullanılmaz” hükmünün özellikle ruhsat verildiği sıradaki şartları taşımadığı tespit edilen sular ile niteliği belirsiz ve izinsiz kaynak ilavesinin yapılması durumunda işletildiği, bu türdeki suların tüketiciye sunulmasının halk sağlığını olumsuz etkileyecek ve tüketicinin yanıltılmasına sebebiyet verecek olması nedeniyle, düzenlemenin tüketicinin yanıltılmasının önlenmesi ve halk sağlığının korunması amacıyla getirildiği belirtilerek, Daire kararının iptale ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI :
Taraflarca, karşılıklı olarak temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Tarafların temyiz istemlerinin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davalı idarenin temyiz istemine ilişkin olarak;
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın iptale ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Davacının temyiz istemine gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinde; Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, kararın tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştayda temyiz yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmış, 8. maddesinde ise; bu Kanun’da yazılı sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı, tatil günlerinin sürelere dahil olduğu, ancak, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, sürenin tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzayacağı hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Danıştay Sekizinci Dairesinin temyize konu kararının, davacı vekiline 25/03/2019 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayan otuz günlük temyiz süresinin son gününün 24/04/2019 Çarşamba olduğu, ancak davacının, bu süreyi geçirdikten sonra, 25/04/2019 tarihinde Bursa İdare Mahkemesi kaydına giren dilekçe ile temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; 25/03/2019 tarihinde tebliğ edilmiş olan karara karşı otuz günlük yasal süre geçirildikten sonra 25/04/2019 tarihinde kayda giren dilekçe ile yapılmış olan davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle incelenmesine olanak bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2.Danıştay Sekizinci Dairesinin 26/12/2018 tarih ve E:2013/4652, K:2018/9050 sayılı kararının temyize konu iptale ilişkin kısmının ONANMASINA,
3.Davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine,
4.Kesin olarak, 22/10/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
X- Temyize konu Daire kararının iptale ilişkin kısmının gerekçesinde yer alan, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de yer alan markaların hangi hallerde iptal edileceğine ilişkin düzenlemelerin, markaların üçüncü kişiler nezdinde korunmasına yönelik düzenlemeler olduğu gözetildiğinde, uyuşmazlıkta dikkate alınamayacağı, ancak davaya konu düzenlemede izni iptal edilen ismin bir daha kullanılamayacağı belirtilmişken, hangi sebeple izni iptal edilen işletmeciler için bu yaptırımın uygulanacağının açıkça düzenlenmemiş olduğu görüldüğünden, yaptırım niteliğindeki bu düzenlemenin muğlak olduğu ve idari yaptırıma esas fiil belirlenmeden doğrudan yaptırımın düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenle, dava konusu Yönetmeliğin iptali istenilen 38. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “izni iptal edilen suyun ismi bir daha kullanılamaz” ibaresinde, bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmamakta olup; Daire kararının iptale ilişkin kısmının bu gerekçe ile onanması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına gerekçe yönünden katılmıyoruz.

KARŞI OY
XX-2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 48. maddesinde, temyize cevap verenin kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabileceği, bu takdirde bu dilekçelerin temyiz dilekçesi yerine geçeceği hükme bağlanmış olup, dosyanın incelenmesinden davalı idarenin temyiz dilekçesinin davacıya 02/06/2019 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 26/06/2019 tarihinde … İdare Mahkemesi kaydına giren dilekçesinin otuz günlük yasal cevap süresi içinde olduğu, bu itibarla davacının temyize cevap süresi içinde vermiş olduğu dilekçe ile yapmış olduğu temyiz isteminde süre aşımı bulunmadığından işin esası yönünden incelenerek karara bağlanması gerektiği düşüncesiyle, kararın davacının temyiz isteminin süre aşımı yönünden reddine ilişkin kısmına katılmıyoruz.