Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2017/397 E. 2017/1818 K. 24.04.2017 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2017/397 E.  ,  2017/1818 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU

Esas No : 2017/397
Karar No : 2017/1818

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Diğer Davacı : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Başbakanlık – ANKARA
2- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı – ANKARA
Vekilleri : …
İstemin Özeti : Danıştay Ondördüncü Dairesinin 12/10/2016 günlü, E:2016/6881, K:2016/5517 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacılardan tarafından istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; … ili, … ilçesi, …, … ve … Mahalleleri sınırları içinde bulunan, sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin, 21/03/2015 günlü, 29302 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 11/02/2015 günlü, 2015/7278 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Ondördüncü Dairesinin 12/10/2016 günlü, E:2016/6881, K:2016/5517 sayılı kararıyla; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine; 26/04/2016 günlü, 29695 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 14/04/2016 günlü, 6704 sayılı Kanunun 25. maddesi ile 6306 sayılı Kanuna eklenen Ek 1. maddenin 2. fıkrasında ise; “Riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabilir. Uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz.” düzenlemesine yer verildiği, anılan kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin 9. bendinde; “Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde dava açılabileceği” düzenlemesi varsa da, 26/04/2016 günlü, 29695 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren aynı Kanunun Ek 1. maddesinin 2. fıkrasında; “a) Riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabilir. Uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz.” hükmüne yer verilerek özel bir düzenleme yapıldığı dikkate alındığında, Bakanlar Kurulu kararının ilanı üzerine 30 gün içinde dava açılabileceğinin anlaşıldığı, dosyanın incelenmesinden; … ili, … ilçesi, …, … ve … Mahalleleri sınırları içinde bulunan, sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin 11/02/2015 günlü, 2015/7278 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, 21/03/2015 günlü, 29302 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı, davacı ‘ın, murisine ait … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parselin riskli alan içerisinde kaldığından bahisle, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca işlem yapılacağına ilişkin 15/06/2016 günlü, 6107 sayılı … Belediyesi Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü yazısının kendisine bildirilmesi üzerine 01/07/2016 tarihinde İdare Mahkemesi kaydına giren dilekçeyle riskli alan ilanına ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı bu davayı açtığı, bu durumda, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı, Resmi Gazetede yayım tarihi olan 21/03/2015 tarihinden itibaren 30 günlük süre içinde dava açması gerekirken, 6306 sayılı Kanunun Ek 1. maddesinin yayım tarihi olan 26/04/2016 tarihinden sonra tesis edilen uygulama işlemi üzerine, 01/07/2016 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle, davacı yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddine; davacı ‘ın vekili Av. … tarafından 09/09/2016 tarihinde sunulan dilekçe ile görülmekte olan davadan feragat edildiği anlaşıldığından, dava konusu uyuşmazlık hakkında davacılardan yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Davacılardan , kendisi yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
31/05/2012 günlü, 28309 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde riskli alan, “zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan” olarak tanımlanmış ve dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı, anılan madde uyarınca yürürlüğe konulmuştur.
Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının yürürlüğe girdiği 21/03/2015 tarihinden daha sonraki bir tarihte, 26/04/2016 günlü, 29695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile, 6306 sayılı Kanun’a Ek Madde 1 eklenmiştir. Anılan madde; “(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar,
b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar,
fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.
(2) a) Riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabilir. Uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz.
b) Birinci fıkranın (a) bendi uyarınca belirlenen riskli alanlarda kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, 4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen hâllere dayanan işlerden sayılır.” hükmünü içermektedir.
Ek Madde 1-1/a ve 1/b hükmü ile, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesinde hükme bağlanan riskli alan düzenlemesinden farklı olarak, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar ile üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlara ilişkin olarak, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla da riskli alan kararı verilebileceği hükmüne yer verilmiş olup, bu maddede, Kanun’un 2. maddesine göre, daha özel bir riskli alan ilanı hali düzenlenmiştir.
Ek Madde 1/2-a’da yer alan, riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabileceği ve uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamayacağı yolundaki düzenlemenin ise, Kanun sistematiği içinde değerlendirildiğinde, riskli alana ilişkin ana madde olan 2/ç maddesi uyarınca alınan riskli alan kararlarına karşı dava açma usulünü değil, Ek Madde 1-1/a ve 1/b’de belirtilen sebeplerle alınacak riskli alan kararlarına karşı dava açma usulünü düzenlediği sonucuna varılmakta olup, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre alınan riskli alan kararlarına karşı, Ek Madde 1/2-a’daki özel düzenlemeye göre değil, genel kurallara göre dava açılabilecektir.
Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına konu, … ili, … ilçesi, …, … ve … Mahalleleri sınırları içinde bulunan ve sınır ve koordinatları ekli kroki ile listede gösterilen alan, Bakanlar Kurulu Kararının yürürlüğe girdiği tarihten daha sonraki bir tarihte yürürlüğe giren Ek Madde 1/1’de belirtilen “kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar ile üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar”dan olmayıp, ortada, Ek Madde 1/1’de yer alan sebeplere dayalı olarak verilmiş, dolayısıyla Ek Madde 1 kapsamında alınan bir riskli alan kararı bulunmamaktadır. Olayda, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca verilmiş olan ve 21/03/2015 günlü, 29302 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren riskli alan kararı dava konusu edilmektedir. Bu nedenle, dava açma usulüne ilişkin olarak Ek Madde 1/2-a’da yer alan hükmün, bakılan uyuşmazlıkta uygulanması olanaklı değildir.
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; 8. maddesinin birinci fıkrasında, sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı kuralları getirilmiştir.
6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde ise, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilanı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.
İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun kabulü, bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibarıyla davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak, idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Yasayla bağdaşmayacaktır.
Nitekim, 6306 sayılı Kanun’da, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağına dair 6/9. maddesindeki hüküm ile anılan Kanun’da, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların “Risli Alan” olarak belirlenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasının zorunlu olduğuna veya Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala yer verilmemiş olması da bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, riskli alan belirlenmesi ve sonrasında tesis edilen işlemlerin Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması itibarıyla, yazılı bildirim yapılması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.
Bu çerçevede, içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.
Öte yandan, idari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle, işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olduğundan, Anayasa’nın 40. maddesiyle, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
Bu nedenle, nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma süreleri öngörülmüş olan idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri idare tarafından ilgililerine bildirilmedikçe, özel dava açma sürelerinin işletilmesine, Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca olanak bulunmamakta olup, 2577 sayılı Kanun’da açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.
Dolayısıyla, her ne kadar 6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendiyle, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemler yönünden, 2577 sayılı Kanun’da öngörülen 60 günlük genel dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile bu hususun davacıya bildirilmemiş olması, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Bakılan uyuşmazlıkta ise, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca alınan dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 21/03/2015 günlü, 29302 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandığı; ancak, davacıya ayrıca tebliğ edilmediği, davacının bu kararı, “kendisinin de hissedarı olduğu 4064 ada 49 parseldeki taşınmaza karşılık, uzlaşma görüşmeleri yapılacağı, bu ihbarnamenin tebliğinden itibaren 15 gün içinde Kentsel Dönüşüm Müdürlüğüne şahsen başvurması gerektiği, uzlaşma sağlanmaması ve sözleşme imzalanmaması durumunda, gayrımenkulun bedeli karşılığında … Belediye Encümenince 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ve 6306 sayılı Kanun’a istinaden kamulaştırma yapılacağı”na ilişkin 15/06/2016 günlü … Belediyesi Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü işleminin, 27/06/2016 tarihinde kendisine tebliğ edilmesi üzerine öğrendiği ve 01/07/2016 tarihinde bakılan davayı açtığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı, öğrenme tarihi olan 27/06/2016 tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 günlük süre içinde, 01/07/2016 tarihinde açtığı bu davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacılardan ‘ın temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 12/10/2016 günlü, E:2016/6881, K:2016/5517 sayılı kararının, davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA, dosyanın, anılan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere Dairesine gönderilmesine, … TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6552 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak, 24/04/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.