Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2015/3346 E. 2015/3526 K. 15.10.2015 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2015/3346 E.  ,  2015/3526 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2015/3346
Karar No : 2015/3526

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili : Av.

İstemin Özeti : Danıştay Altıncı Dairesinin 08/06/2015 günlü, E:2014/10172, K:2015/3832 sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi :Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; 20/12/2013 günlü, 2013/210 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile kabul edilen Derince Limanı İmar Planı değişikliğinin iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Altıncı Dairesinin 08/06/2015 günlü, E:2014/10172, K:2015/3832 sayılı kararıyla; 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 26. maddesinde, sendikaların, tüzüklerinde yer alan konularda serbestçe faaliyette bulunabileceğinin, çalışma hayatından, mevzuattan, örf ve adetten doğan uyuşmazlıklarda işçi ve işverenleri temsilen; üyelerin yazılı başvuruları üzerine iş sözleşmesinden ve çalışma ilişkisinden doğan hakları ile sosyal güvenlik haklarında üyelerini ve mirasçılarını temsilen dava açmak ve bu nedenle açılmış davada davayı takip yetkisine sahip olduğunun düzenlendiği, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun davacı sendikaya, bizzat taraf oldukları hukuki ilişkiler dolayısıyla davacı ve davalı oluş sıfatları ile ortak çıkarların korunması için tanınan davacı olabilme sıfatından başka, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya bunların mirasçılarını her derecedeki yargı organları önünde temsil etme ve dava açma hakkı tanıdığı, söz konusu düzenlemenin taraf olma ve dava açma ehliyetinin dışında, üyelerini ve bunların mirasçılarını temsil etme ve ettirme yetkisi ile donattığı, anılan düzenlemenin sendikaya ehliyet değil temsil bağlamında değerlendirilmesi gerektiği, bu düzenleme ile, idare tarafından sendika üyesi hakkında tesis edilen bireysel işlemler nedeniyle bu ilişkinin tarafı olmayan sendika üyesinin isteğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde taraf olarak kendisini temsil etme yetki ve sorumluluğu verdiğinin belirtildiği, … Liman ve Tersane Çalışanları Sendikası Ana Tüzüğünün 2. maddesinde, sendika, üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini koruma ve geliştirme ile üyelerinin beden ve ruh sağlıklarını koruma ve geliştirmenin sendikanın amacı olarak belirtildiği, sendika tüzüğü ve 6356 sayılı Kanun değerlendirildiğinde, davacı sendikanın tüzel kişiliğinden kaynaklanan genel hak ve fiil ehliyetine dayanarak menfaatlerini ihlal eden idari işlemlere karşı bizzat dava açabilmeleri, üyelerinin ortak çıkarlarının korunması için ve hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda ise üyelerini veya bunların mirasçılarını temsil ederek idari yargıda dava açabilmeleri konusunda tartışma bulunmadığı, Danıştay kararlarında, çevre, tarih ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyeti geniş yorumlanarak, özellikle yörede ikamet eden vatandaşların da dava açma ehliyetlerinin bulunduğunun kabul edildiği görülmekte ise de; bu kararlar, çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı ve çevre kirliliğini önlemeyi Devlete bir ödev olarak veren, ayrıca herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirten Anayasanın 56. maddesine dayanarak, yaşadığı çevre ile ilgili işlemler nedeniyle, Anayasal hakkı ihlal edilen kişilerce açılan söz konusu davaların bu dava için emsal oluşturmayacağı, ayrıca, odalar gibi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, kendi görev alanlarını ilgilendiren, bu bağlamda çevre, imar planı gibi konularda dava açma ehliyetine sahip olmaları, kuruluş kanunlarında yer alan ve görev alanları ile ilgili konularda dava açmalarına olanak veren düzenlemelere dayanmakta olup, işçi sendikaları ile ilgili mevzuatta benzer bir düzenleme bulunmadığı, söz konusu meslek kuruluşları tarafından açılan davaların da bu davaya örnek teşkil etmesi hukuken olanaklı görülmediği, bu durumda, davacı Sendikanın, bu davayı açmakta menfaatinin dolayısıyla dava açma ehliyetinin bulunmadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve kararın bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin “a” fıkrasında, idari işlemler hakkında; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar iptal davaları olarak tanımlanmış; idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasakoyucu, iptal davaları için “menfaat ihlali”ni, subjektif ehliyet koşulu olarak getirmiştir.
İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Nitekim; çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda subjektif ehliyet koşulunun, bu durum dikkate alınarak yorumlanması gerektiğine ilişkin Danıştay kararları yerleşik içtihat niteliği kazanmıştır.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 26. maddesinde, sendikaların, tüzüklerinde yer alan konularda serbestçe faaliyette bulunabileceği, çalışma hayatından, mevzuattan, örf ve adetten doğan uyuşmazlıklarda işçi ve işverenleri temsilen; üyelerin yazılı başvuruları üzerine iş sözleşmesinden ve çalışma ilişkisinden doğan hakları ile sosyal güvenlik haklarında üyelerini ve mirasçılarını temsilen dava açmak ve bu nedenle açılmış davada davayı takip yetkisine sahip olduğu düzenlenmiştir.
Bu çerçevede, Anayasanın Hak Arama Özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesi uyarınca dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları gibi sivil toplum örgütlerinin, kuruluş amaçları doğrultusunda, çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda, idari yargı mercileri önünde iptal davası açabilecekleri ve hukuki menfaatleri somut, güncel ve meşru olmak kaydıyla bu tür sivil toplum kuruluşlarının kendi kuruluş amaçları çerçevesinde iptal davası açmada 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca özel (sübjektif) ehliyet sahibi oldukları anlaşılmaktadır.
Bu durumda, uyuşmazlıkta, davacı sendikanın dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi için, öncelikle, dava konusu edilen imar planı değişikliğinin, kamu yararını yakından ilgilendiren bir konu olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacı sendika tarafından, 20/12/2013 günlü, 2013/210 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile kabul edilen Derince Limanı İmar Planı değişikliği ile söz konusu limanda sınırsız inşaat yüksekliği verildiği, ayrıca plan değişikliği ile deniz alanlarının büyük bir bölümünün doldurulacağı, söz konusu imar planı değişikliği ile yalnızca dolgu yapılmayacağı, doldurulan yerin dış kısımlarının aynı zamanda derinleştirileceği, yapılacak olan dip taraması ve kazık çakma işlemleri ile deniz flora ve faunasının etkileneceği, yapılacak dolgunun olası bir depremin etkisinin daha da büyümesine neden olacağı, imar planı ile kurulması tasarlanan limanın kurulması halinde yaratacağı trafiğin gürültü ve çevre kirliliğine neden olacağı, ayrıca söz konusu liman içinde tarihi yapıların bulunduğu, kamuda telafisi mümkün olmayan zararlar yaratacağı ileri sürülerek bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davaya konu plan incelendiğinde, yapılan değişikliğin planlama bölgesini şehircilik ve çevre yönlerinden etkileyeceğinde, dolayısıyla kamusal nitelikli bir sonuç doğuracağında kuşku bulunmamaktadır.
Öte yandan, Danıştay Altıncı Dairesince başka bir sendikaya ait (Deniz Liman ve Tersane Çalışanları Sendikası (DLT)) Tüzüğünün 2. maddesine yer alan amaca atıf yapılmak suretiyle karar verilmiş ise de; davacı Türkiye Liman, Deniz, Tersane ve Depo İşçileri Sendikası (Liman-İş) Ana Tüzüğünün ”Sendikanın Amaçları” başlıklı 8. maddesinde, sendikanın kuruluş amaçları arasında, yaşanabilir ve sağlıklı bir toplum için, ekolojik dengeye sahip çıkmak ve ulusal ve uluslararası düzeyde çevre sağlığının geliştirilmesine ve dünya barışına katkıda bulunmak da yer almıştır.
Bu durumda, davacı sendikanın kuruluş amacı dikkate alındığında; planlama bölgesini şehircilik ve çevre yönlerinden etkileyecek nitelikte bulunan plana karşı açılan davada, davacı sendikanın subjektif ehliyetinin (menfaat koşulu) bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile, Danıştay Altıncı Dairesi’nin 08/06/2015 günlü, E:2014/10172, K:2015/3832 sayılı kararının BOZULMASINA, uyuşmazlığın esasına yönelik bir karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden …TL yürütmenin durdurulması harcının isteği halinde davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak 15/10/2015 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

X- Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile Danıştay Altıncı Dairesinin 08/06/2015 günlü, E:2014/10172, K:2015/3832 sayılı kararının onanması gerektiği oyuyla, bozma kararına katılmıyoruz.