Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2014/392 E. 2015/3203 K. 05.10.2015 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2014/392 E.  ,  2015/3203 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2014/392
Karar No : 2015/3203

Temyiz Eden (Davacı) :
Karşı Taraf (Davalılar) :
İstemin Özeti : Danıştay Ondördüncü Dairesinin 10/09/2013 günlü, E: 2013/6715; K:2013/5696 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Temyiz isteminin kısmen kabulü ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; 08/02/2013 günlü, 28553 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “…. Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alanın riskli alan ilan edilmesine” ilişkin 28/01/2013 günlü, 2013/4248 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile dayanağı olan ‘nın 21/01/2013 günlü, 271 sayılı yazısının iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Ondördüncü Dairesinin 10/09/2013 günlü, E: 2013/6715; K:2013/5696 sayılı kararıyla; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendi uyarınca, 08/02/2013 günlü ve 28553 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı yayımlandığı tarihten itibaren 30 günlük dava açma süresi içerisinde ve en son 11/03/2013 (Pazartesi) gününe kadar dava açılması gerekirken bu süre geçirildikten çok sonra, 17/05/2013 günü açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın Bakanlar Kurulu’nun 28/01/2013 günlü ve 2013/4248 sayılı kararı yönünden süre aşımı nedeniyle reddine; aynı Kanunun, Tanımlar başlıklı 2. maddesinin (ç) fıkrasında; “riskli alanın; zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı” ifade edeceği düzenlendiğinden, riskli alan, zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan bölgelerin bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu’nca belirleneceği, bu durumda dava konusu Bakanlık işleminin bir bölgenin riskli alan ilan edilmesine yönelik teklif olduğu, Bakanlar Kurulu’nu bağlayıcı nitelik taşımadığı, bildirim niteliğinde olduğundan kesin ve yürütülebilir niteliği bulunmadığı gerekçesiyle davanın ‘nın 21/01/2013 günlü, 271 sayılı yazısı yönünden ise, incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Daire kararının, …. ‘nın 21/01/2013 günlü, 271 sayılı yazısı yönünden davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin kısmına gelince;
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. ” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilânı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilân tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda belirtilen Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilânı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı tabidir.
Bu çerçevede, dosyanın incelenmesinden, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 08/02/2013 günlü, 28553 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandığı ve sonrasında, 20/02/2013 günlü, 746 sayılı yazı ile davacıya bildirildiği anlaşıldığından, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak, bildirim tarihinin esas alınması gerekmektedir. Bununla birlikte, davacının, söz konusu taşınmazların maliki olmaması ve bu taşınmazlarla ilgili tasarrufların davacıya tebliğinin zorunlu olmaması, bu nedenle de Anayasanın 40. maddesi hükmünün davacı yönünden uygulanma olanağı bulunmaması karşısında, bu davada dava açma süresinin, 2577 sayılı Kanunda öngörülen altmış günlük genel dava açma süresi olarak uygulanması da olanaklı değildir. Bu durumda, davacı yönünden, dava açma süresinin, 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin 9. bendi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren otuz gün olarak hesaplanması gerekmektedir.
Olayda, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının, 20/02/2013 günlü, 746 sayılı yazı ile davacıya bildirildiği, bununla birlikte, söz konusu yazının davacıya ne zaman tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşıldığından, davacının söz konusu yazıyı ne zaman tebellüğ ettiği tespit edildikten sonra, davacı yönünden, davanın süresinde açılıp açılmadığının ortaya konulması gerekmekte iken, böyle bir tespit yapılmaksızın, dava açma süresinin, düzenleyici işlem niteliğinde bulunmayan Bakanlar Kurulu Kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren başlatılarak davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi ile Danıştay Ondördüncü Dairesinin 10/09/2013 günlü, E: 2013/6715; K:2013/5696 sayılı kararının, davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA, incelenmeksizin reddine ilişkin kısmının ONANMASINA, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/10/2015 gününde, onamaya ilişkin kısmı yönünden oybirliğiyle, bozmaya ve “kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolunun açık olduğuna” ilişkin kısmı yönünden oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY X-
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. ” hükmüne yer verilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kuralları getirilmiştir. Yukarıda belirtilen Anayasa ve 2577 sayılı Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilanı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. İdari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı olarak yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle, bu işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olduğundan, Anayasa’nın 40. maddesiyle, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Bu nedenle, nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma süreleri öngörülmüş olan idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri idare tarafından ilgililerine bildirilmedikçe, özel dava açma sürelerinin işletilmesine Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca olanak bulunmamakta olup, 2577 sayılı Kanun’da açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur. Dolayısıyla, her ne kadar 6306 sayılı Kanunun 6/9. maddesiyle, 60 günlük genel idari dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, bu hususun dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında ve 20/02/2013 günlü, 746 sayılı yazıda belirtilmemiş olması karşısında, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda, davacının, 20/02/2013 günlü, 746 sayılı yazıyı ne zaman tebellüğ ettiği tespit edildikten sonra, davanın genel dava açma süresi olan 60 günlük süre içinde açılıp açılmadığının ortaya konulması suretiyle çözümlenmesi gerektiği düşüncesiyle, kararın bozmaya ilişkin kısmına gerekçe yönünden katılmıyoruz.

KARŞI OY XX- 28/06/2014 günlü, 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve aynı tarihte yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 18. maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na eklenen 20/A maddesiyle, gecikerek karar verilmesi hem idare hem de davacısı açısından giderilmesi güç ve imkansız zararlar doğuracak nitelikte olan bir takım işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda yargısal sürecin süratle sonuçlandırılması amacıyla “ivedi yargılama usulü”nün uygulanması kabul edilmiş ve ivedi yargılama usulünün uygulandığı davalarda, 2577 sayılı Kanun’da belirtilen süreler kısaltıldığı gibi yürütmenin durdurulması istemine ilişkin olarak verilen kararlara itiraz edilemeyeceği ve temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan maddenin 1. fıkrasının (f) bendinde de “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu Kararları” ivedi yargılama usulünün uygulanacağı işlemler arasında sayılmıştır. Öte yandan; 6545 sayılı Kanun’da, ivedi yargılama usulü kapsamına giren işlemlere karşı Kanunun yürürlüğe girdiği 28/06/2014 tarihinden önce açılmış olan davalarda ivedi yargılama usulünün uygulanmayacağı yolunda bir hükme de yer verilmemiştir. Bu durumda; aksi öngörülmediği sürece, usul hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla derhal uygulanması gerektiği yolundaki ilke gereğince, 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesiyle getirilen ivedi yargılama usulüne ilişkin hükümlerin “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu Kararları”nın iptali istemiyle açılmış olan bu davanın temyiz aşamasında da uygulanmasının zorunlu olduğu sonucuna varıldığından, davanın temyiz aşamasında Kurulumuzca verilen kararın kesin olduğu ve bu karara karşı kararın düzeltilmesi yoluna başvurma imkanının bulunmadığı oyuyla, Kurulumuzun kararının, “kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolunun açık olduğuna” ilişkin kısmına katılmıyorum.