Danıştay Kararı 9. Daire 2003/1255 E. 2005/102 K. 02.02.2005 T.

9. Daire         2003/1255 E.  ,  2005/102 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DOKUZUNCU DAİRE
Esas No : 2003/1255
Karar No: 2005/102

Temyiz İsteminde Bulunan : …
Vekilleri : …
Karşı Taraf : Sultanahmet Vergi Dairesi Müdürlüğü – İSTANBUL

İstemin Özeti : … İcra Müdürlüğünce icra yolu ile yapılan müzayede sonucu, ipotekli bulunan taşınmazın davacı banka tarafından satın alınması sırasında ödenen katma değer vergisinin, 5422 sayılı Yasanın geçici 29. maddesinin 6. fıkrasına paralel olarak düzenlenen 3065 sayılı Yasanın geçici 10. maddesiyle getirilen katma değer vergisi muafiyeti nedeniyle iadesi istemiyle açılan davayı; dava dosyasının incelenmesinden, 3065 sayılı Yasanın 40. maddesinin Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan 48 seri nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinde icra yoluyla yapılan satışlarda katma değer vergisi uygulamasında, katma değer verginin mükellefinin satışı gerçekleştiren icra müdürlükleri olduğunun belirtildiği, bu nedenle davacı şirketin mükellef veya vergi sorumlusu sıfatı bulunmadığından dava açma ehliyeti olmadığı gerekçesiyle reddeden .. Vergi Mahkemesinin … tarih ve … sayılı kararının; her ne kadar İcra Müdürlükleri vergi mükellefi kabul edilse de olayda katma değer vergisini ödeyenin kendileri oldukları bu nedenle dava açma ehliyetinin olduğunun kabulü gerekeceği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun olan temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi : Katma değer vergisi harcamalar üzerinden alınan bir tüketim vergisidir. Bu nedenle esas itibarıyla nihai tüketicileri vergilendirmeyi amaçlayan bir sistem üzerine oturtulmuştur. Katma Değer Vergisi Kanununun genel sistematiği dikkate alındığında davacı bankanın dava açmaya ehil olmadığı düşünülebilir. Ancak ihtilaf konusu olayda özel bir uygulama vardır. Katma Değer Vergisi Kanununun 10. maddesinin Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan 48 seri nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile İcra Müdürlükleri, icra yoluyla yapılan satışlarda verginin mükellefi kabul edilmişlerdir. Buna karşın katma değer vergisinin yansıtmalı bir vergi olması nedeniyle vergiyi asıl ödeyen taraf taşınmazı satın alın taraf olmaktadır. Bu nedenle bir kamu kurumu durumunda olan icra müdürlüklerinin yaptığı kamu hizmetinden dolayı mükellef sayılmasının gerek Vergi Usul, gerekse Katma Değer Kanununda getirilmek istenen “mükellefiyet” kavramı ile bağdaşmayacağı kuşkusuzdur. Satışı yapan icra müdürlüğü ile yapılan işlem arasında bir menfaat ilişkisi de olmadığına göre davacı bankanın dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekirken aksi yöndeki mahkeme kararında isabet yoktur.
Açıklanan nedenlerle mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık, ipotekli olan taşınmazın cebri icra yoluyla davacı banka tarafından satın alınması sırasında ödenen katma değer vergisinin iadesi istemine ilişkin bulunmaktadır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1. maddesinin 3/d bendinde; Hazinece yapılan taşınmaz mal satışları hariç müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan satışların katma değer vergisi konusunu teşkil eden işlemlerden olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı Yasanın 40. maddesinin 4108 sayılı Kanunla değişik 5. fıkrasında Maliye Bakanlığına bu Kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşlara, sadece vergiye tabi işlemlerin bulunduğu dönemler için beyanname verdirmeye, beyanname yerine kaim olmak üzere işleme esas belgeleri kabul etmeye, bu mükelleflere ait verginin beyan ve ödeme zamanı ile tahsiline ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetki verildiği bu yetki çerçevesinde çıkarılan 48 seri nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin D bölümünde icra yoluyla yapılan satışlarda katma değer vergisi uygulamasında verginin mükellefinin, satışı gerçekleştiren icra daireleri olduğu belirtilmiştir.
Genel olarak, cebri icra yoluyla yapılan satışlarda, satışı yapan kişi veya kuruluşun mükellef sayılması doğaldır. Ancak, olayda olduğu gibi, bir kamu kurumu durumunda olan İcra Müdürlüğünün yaptığı kamu hizmetinden dolayı mükellef tutulmasının “mükellefiyet” kavramı ile bağdaşmayacağı kuşkusuzdur. Böyle bir durumda satışı yapan icra dairesi ile kurulan işlem arasında bir menfaat ilişkisi de bulunmamaktadır.

Katma değer vergisi yansıtmalı bir vergidir. Verginin yükümlüsü başlangıçta satışı yapan icra müdürlüğü ise de, verginin “yansıtılabilirlik özelliği nedeniyle vergi yükü, açık artırma yoluyla yapılan satış sonucunda taşınmazı satın alan davacının üzerinde kalmaktadır. Bu durumda, kesin satış bedeli üzerinden tahakkuk ettirilen katma değer vergisini yüklenen davacı, mükellef durumundadır.
Bu nedenle davacı bankanın dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekirken aksi yöndeki mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, esas hakkında karar verilirken davacı bankanın muaf olduğu yolundaki 5422 sayılı Yasanın geçici 29. maddesinin 6 bendi ve bu bende paralel olarak ihdas edilen 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 10. maddesinin dikkate alınması gerekeceği tabiidir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne, … Vergi Mahkemesinin … gün ve …sayılı kararının bozulmasına 2.2.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.