Danıştay Kararı 9. Daire 1997/5041 E. 1998/4443 K. 23.11.1998 T.

9. Daire         1997/5041 E.  ,  1998/4443 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DOKUZUNCU DAİRE
Esas No : 1997/5041
Karar No: 1998/4443

Temyiz İsteminde Bulunan : Şahinbey Vergi Dairesi Müdürlüğü – GAZİANTEP
Karşı Taraf : …

İstemin Özeti : Tasfiye halindeki yükümlü şirketin, 1995-1996 vergilendirme dönemi hesaplarının incelenmesi soncu düzenlenen raporla, emtia alışlarına ilişkin faturaların sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğunun tespit edilmesi üzerine önerilen 1995 yılı ağır kusur cezalı kurumlar vergisi, fon payı, 1995 yılı Aralık dönemi ağır kusur cezalı katma değer vergisi ve 1996 yılı ağır kusur cezalı kurum geçici vergisi için düzenlenerek bildirimi yapılan ihtiyatı haciz varakasının iptali istemiyle açılan davayı; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 13. maddesinde, ihtiyati haczin aşağıdaki hallerden herhangi birinin mevcudiyeti takdirinde hiçbir müddetle mukayyet olmaksızın alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun kararıyla, haczin ne suretle yapılacağına dair olan hükümlerine göre derhal tatbik olunacağı hükmünün yazılı olduğu, aynı maddede ihtiyati haczin sebeplerinin yedi bent halinde ayrı ayrı sayıldığı, vali yerine bu konuda karar verme yetkisi bulunmayan defterdar tarafından alınan ihtiyati haciz kararına dayanılarak uygulanan ihtiyati haciz işleminin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kabul ederek ihtiyati haciz varakasını iptal eden … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, ihtiyati haciz varakasının vali tarafından tasdikinin gerekmediği, yetkili kılınacak memur vasıtası ile de onay yapılmasının mümkün olduğu, nitekim 387 sayılı Tahsilat Genel Tebliğinde bu yetkinin defterdara verildiği ve bu yetkinin defterdar tarafından kullanıldığı öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Savcı …’in Düşüncesi : Tasfiye halindeki davacı şirket hakkında uygulanan … gün ve … sayılı ihtiyatı haciz kararının iptali istemi ile açılan dava, vergi mahkemesince 6183 sayılı Kanun’un 13 ncü maddesi hükmü uyarınca ihtiyati haciz kararının mahalli en büyük memurunun kararıyla alınması gerektiği halde bu konuda karar verme yetkisi bulunmayan Defterdar tarafından alınmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kabul edilerek ihtiyati haciz kararının iptaline karar verilmiştir.
Vergi Dairesi,temyiz dilekçesinde,6183 sayılı kanun’un 64ncü maddesinin 4108 sayılı kanunla değişik 64ncü maddesinde haciz muamelelerinin, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılacağının hükme bağlandığından bahisle temyiz konusu kararın bozulmasını istemektedir.
6183 sayılı Kanun’un 13 ncü maddesi “İhtiyati Haciz başlığını taşımakta ve ihtiyati haciz kararının mahalli en büyük memur tarafından alınacağını hükme bağlanmaktadır. 6183 sayılı Kanun’un 64 ncü maddesi ise 2.6.1995 gün ve 22301 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4108 sayılı kanunla değiştirilmiş olup haciz muamelelerinin tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılacağını belirtmektedir.
İhtiyati haciz kararının alınması ve haciz varakasının düzenlenmesi olaylarının birbiri ile karıştırılmaması gerekir. Haciz varakası, ihtiyati haciz kararı alındıktan sonra yapılan bir uygulama işlemidir. Madde hükümlerinin incelenmesinden ihtiyati haciz kararının mahalli en büyük memur tarafından alınacağı, uygulama işleminin ise tevkil edeceği memur tarafından düzenlenebileceği anlaşılmaktadır.
Olayda ihtiyati haciz kararının 6183 sayılı Kanun’un 13 ncü maddesi hükmüne aykırı olarak defterdar tarafından alındığı anlaşıldığından, ihtiyati haciz kararının iptaline ilişkin temyiz konusu kararda isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile temyiz konusu kararın onanması gerekeceği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’nun Düşüncesi : İleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
2577 sayılı Danıştay Kanununun 3619 sayılı Kanunla eklenen Ek 1. Madde gereğince hüküm veren Danıştay Dokuzuncu ve Üçüncü Dairelerince oluşturulan Müşterek Kurulca işin gereği görüşüldü:
Temyiz edilen … Vergi Mahkemesinin … tarih ve … sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisinin bulunmadığı anlaşıldığından temyiz isteminin reddine, anılan Mahkeme kararının onanmasına 23.11.1998 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
XX- KARŞI OY
Tasfiye halinde bulunan yükümlü şirkete 1995 yılı ağır kusur cezalı kurumlar vergisi, fon payı, Aralık 1995 dönemi için ağır kusur cezalı katma değer vergisi ve 1996 yılı için ağır kusur cezalı kurum geçici vergisi borcu için ihtiyati haciz kararı alınmış ve karara dayanılarak ihtiyati haciz varakası düzenlenmiş olup, bu haciz uygulama işlemine karşı açılan davada, Vergi Mahkemesince, vali yerine bu konuda karar vermeye yetkili bulunmayan defterdar tarafından alınan ihtiyati haciz kararına dayanılarak uygulanan ihtiyati haciz işleminin iptaline karar verilmiştir.
Temyize konu kararın kanuna uygun olup olmadığının belirlenebilmesi, haciz uygulama işleminin dayanağını oluşturan ihtiyati haciz kararının vali veya defterdardan hangisi tarafından alınması gerektiğinin saptanmasına bağlıdır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanununun 13. maddesine göre, ihtiyati haciz, bu maddede yazılı hallerden birinin mevcudiyeti halinde hiçbir süreyle bağlı olmaksızın “alacaklı amme idarenin” mahalli en büyük memurunun kararıyla uygulanabilir.
6183 sayılı Kanunun 3. maddesinde, “Alacaklı Amme İdaresi” teriminin Devleti, il özel idareleri ve belediyeleri ifade edeceği belirtilmiştir. Bununla, bu amme idareleri bakımından alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun kim olacağına açıklık getirilmek istenilmiştir. Başka bir anlatımla alacaklı amme idaresi il özel idaresi olduğunda mahalli en büyük memuru vali, belediye olduğunda belediye başkanı, Devlet olduğunda bu konuda yetkili kamu ajanı olacaktır.
Anayasanın 126. maddesinin ikinci fıkrasına göre, illerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır. Bu esas, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 3. maddesinde belirtildikten sonra 4. maddesinde, il genel idaresinin başı ve merciinin vali olduğu, bakanlıkların kuruluş kanunlarına göre oluşturulan taşra teşkilatının valinin emri altında bulunduğu belirtilmiştir. Yine aynı Kanunun valilerin hukuki durumları, görev ve yetkilerini gösteren 9. maddesinde, valinin, ilde Devletin ve Hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların idari ve siyasi yürütme vasıtası olduğu, bu sıfatla valilerin ilin genel idaresinden her bakana karşı ayrı ayrı sorumluluğu bulunduğu, bakanların, bakanlıklarına ait işleri için valilere re’sen emir ve talimat verebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu hukuki duruma göre valiler, bakanlıkların taşra teşkilatı bakımından mahallin en büyük mülkiye memurudur. Nitekim, 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 ve 71. maddelerinde, vali ve kaymakamlar, “mahallin en büyük mülkiye memuru” olarak tanımlandığı gibi 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 80 ve 81. maddelerinde yine “mahallin en büyük mülkiye memuru” olarak tanımlanmışlardır.
Anayasanın 113. maddesinin birinci fıkrası, bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilatının kanunla düzenleneceğini amirdir. Bu hüküm uyarınca teşkilat kanunlarında bakanlıkların görev ve yetkileri ile teşkilatı düzenlenmiştir.
178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, Maliye Bakanlığının görevleri arasında, Devlete ait mali politikaları geliştirmek, uygulamak ve Devlet gelirlerini tahsil etmek de yer almıştır.
178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 543 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 34. maddesinde, Maliye Bakanlığının taşra teşkilatının defterdarlıklardan oluşacağı, Ek (3) sayılı cetvelde belirtilen bölgelerde gelirler bölge müdürlükleri de kurulabileceği açıklanmıştır.
178 sayılı kanun Hükmünde Kararnameye 543 sayılı Kanun Hükmünde kararname ile eklenen Ek:II. maddede, defterdarların, bulunduğu ilde Maliye Bakanlığının en büyük memuru ve il ve bağlı ilçeler teşkilatının amiri olduğu, işlemlerin kanun hükümlerine göre yürütülmesi, denetlenmesi ve merkez ve taşradan sorulan soruların cevaplandırılması, kanuna aykırı hareketi görülenler hakkında takibatta bulunulması ile görevli ve sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Bu durumda, Devlete ait vergi, resim ve harçların takip ve tahsili bakımından, Devleti, Maliye Bakanlığı temsil ettiğinden alacaklı amme idaresi Maliye Bakanlığı olmaktadır. 543 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yukarıda değinilen ek: II.maddesinde belirtildiği üzere Maliye Bakanlığının il düzeyinde mahalli en büyük memuru ve il ve bağlı ilçeler teşkilatının amiri defterdar olduğundan ihtiyati haczin defterdarın kararıyla uygulanması gerekmektedir. 6183 sayılı Kanunun 5. Maddesindeki “Takibat alacaklı amme idaresinin mahalli dairesince yapılır. hükmü de bu görüşü doğrulamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden 6183 sayılı Kanunun 13. maddesine göre ihtiyati haczin uygulanmasına ilişkin dava konusu işlem defterdarın ihtiyati haciz kararına dayanılarak uygulanmış bulunduğundan dava konusu işlemde bu yönüyle kanuna aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle Vergi Mahkemesinin haciz kararının defterdar tarafından alındığı gerekçesiyle ihtiyati haciz uygulama işleminin iptaline ilişkin temyize konu kararının bozulması gerektiği görüşü ile çoğunluğun temyiz isteminin reddine ilişkin kararına katılmıyoruz.
X-KARŞI OY
Uyuşmazlıkta, tasfiye halindeki davacı şirket hakkında uygulanan ihtiyati haciz kararının iptali istemiyle açılan davayı 6183 sayılı Kanunun 13. Maddesi hükmü uyarınca ihtiyati haciz kararının alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun kararıyla alınması gerektiği halde bu konuda karar verme yetkisi bulunmayan Defterdar tarfından alınmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kabul ederek ihtiyati haciz kararını iptal eden vergi mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Olayın çözümü ihtiyati haciz varakasının tasdiki konusuna alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun Vali mi yoksa Defterdar mı olduğunun tayin ve tespitine bağlı bulunmaktadır. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun un 13. Maddesinde ihtiyati hacizin aşağıdaki hallerden birinin mecudiyeti takdirinde hiçbir müddetle mukayyet olmaksızın alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun kararıyla haczin ne suretle yapılacağına dair olan hükümlere göre, derhal tatbik olunacağı öngörülmüş olup, aynı maddede ihtiyati haczin sebepleri yedi bend halinde ayrı ayrı sayılmıştır.
Aynı Kanundaki terimleri açıklayan 3. maddesinin 3. fıkrasında “Alacaklı Amme İdaresi” teriminin Devleti, Vilayet Hususi İdarelerini ve Belediyeleri ihtiva ettiği tasrih edilerek bu ibarenin şumulü tayin edilmiş bulunmaktadır.
Olayda, Devlete ait bir kamu alacağı söz konusudur. Devletin mahalli en büyük temsilcisi ise İllerde Vali, İlçelerde Kaymakamdır. Defterdarın böyle bir temsil yetkisi bulunmamamkatdır. Ne var ki bu olayda Vali, defterdara yetki vermiştir. Validen aldığı yetkiye dayanarak defterdarın haciz varakasını imzalamış olması kanunun amacına uygun düşmektedir.
Bu nedenle, ihtiyati haciz kararının Validen aldığı yetki ile Defterdar tarafından imzalanmasının yasaya aykırı olmadığından aksi yönde hüküm kuran vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyu ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.