Danıştay Kararı 8. Daire 2022/6182 E. 2023/243 K. 01.02.2023 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2022/6182 E.  ,  2023/243 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2022/6182
Karar No : 2023/243

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) …
VEKİLİ : Av. …

2- (DAVALI) … Valiliği
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU :… Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, işletmekte olduğu Özel … Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinin kapatılmasına ilişkin … Valiliği işleminin … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine, bu işlem nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık 10.000,00-TL maddi, 300.000,00-TL manevi olmak üzere toplamda 310.000,00-TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; idari işlemin iptal edilmiş olmasının doğrudan hizmet kusurunun varlığını kabule yeterli olmadığı, hizmet kusurunun varlığından söz edebilmek için hukuki sakatlığın bir dereceye kadar ağır ve önemli olması gerektiği, dava konusu olayda ise kapatma işleminin anılan kurumda bazı öğrencilere ders verilmemesine rağmen ders verilmiş gibi gösterilmesi, gerçek dışı belge düzenleyerek haksız çıkar sağlanması gibi bir takım usulsüz eylemler sonucu tesis edildiği, dolayısıyla anılan işlemin Mahkemece iptal edilmesi halinin davacı açısından idareyi tazminatla yükümlü tutabilecek nitelikte ağır hizmet kusuruna yol açmayacağı gerekçesiyle davacının maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu kararın manevî tazminata yönelik kısmı bakımından; 2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanunu’nun 45’inci maddesine göre yapılan inceleme sonucunda; istinaf incelemesine konu olan İdare Mahkemesi kararının davacı tarafından talep edilen manevi tazminatın reddine yönelik kısmının hukuka ve yargılama usûlüne uygun olduğu, kaldırılmasını gerektiren bir nedenin bulunmadığı belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine; kararın maddi tazimata yönelik kısmı yönünden; davacının kurumunun kapatıldığı dönemde mahrum kaldığı gelir kaybının hesaplanması amacıyla dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, naip üye tarafından belirlenen bilirkişi tarafından dosyada yer alan belgeler dikkate alınarak yapılan inceleme sonucunda davacının kazanç kaybının 216.162,56-TL gelir kaybının bulunduğu tespit edildiği, davacı tarafından ıslah talebinde bulunulmadığı, davacı tarafından dava dilekçesinde 10.000,00-TL maddi tazminat isteminde bulunulduğu, bilirkişi raporu ve taleple bağlılık ilkesi dikkate alınarak davalı idare tarafından 10.000,00-TL maddi tazminatın davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen (maddi tazminat istemine ilişkin kısmı yönünden) kabulü ile istinaf konusu Mahkeme kararının bu kısmının kaldırılmasına, davanın bu kısmının kabulüne, 10.000,00-TL maddi tazminatın iptal davasının açıldığı tarihten itibaren (09/10/2009) işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Taraflarca kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Taraflarca savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davalı idare tarafından temyize konu kararın maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmı; davacı tarafından maddi tazminat talebinin kabulü ile manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmı temyiz edilmektedir.
Temyize konu kararın manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmı yönünde yapılan inceleme:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Temyize konu kararın maddi tazminat talebinin kabul edilmesine ilişkin kısmı yönünden yapılan inceleme:
2577 sayılı Kanun’un “Tebligat ve cevap verme” başlıklı 16. maddesinin 4. fıkrasında; “Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/4 md.) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” hükmü yer almaktadır.
Yine 6459 sayılı Kanun ile 2577 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 7. maddede ise, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda yer alan düzenlemeden anlaşıldığı üzere; 30/04/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun ile 2577 sayılı Kanun’a eklenen hüküm ile; dava devam ederken tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar üzerinde bir tazminat miktarı talep edilmek isteniyorsa, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin dava dosyasına sunulan dilekçe ile miktar artırılabilecek olup; ıslah dilekçesinin, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere karar kesinleşinceye kadar yargılamanın her safhasında verilebileceği görülmektedir.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinde, herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi, mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.
Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hale getiren sınırlamalar ve özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilmektedir.
Bir başka ifadeyle; uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen, mahkemeye erişim hakkı bağlamında, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren ya da dava açılmasının davacının dava açtığı konumdan daha da geriye götürülmesi durumlarında, mahkemeye erişim hakkının özüne dokunulacak şekilde sınırlandığının kabulü gerekmektedir.
Diğer taraftan hukuki eylem, işlem ve kuralların sürekli dava tehdidi altında bulunması hukuk devletinin unsurları olan hukuki istikrar ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle hak arama özgürlüğü ile hukuki istikrar ve hukuki güvenlik gerekleri arasında makul bir denge gözetilmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, kararlarında, hakkın niteliği gereği, mahkemeye erişim konusunda devletlerin bir takım sınırlama ve düzenlemeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu ve bu nedenle sözleşmeci devletlerin bu konuda bir takdir alanına sahip olduklarını kabul etmekte olup, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerektiğini vurgulamaktadır (bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, par.57; García Manibardo/İspanya, B.No: 38695/97, 15/2/2000, par.36; Sabri Güneş/Türkiye, B. No: 27396/06, 24/5/2011, par. 56).
Dava açılması konusundaki kısıtlamalar, kural olarak mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bu kısıtlamalar, süre ve benzeri bir takım usuli şartlar öngörülerek doğrudan doğruya olabileceği gibi, mahkeme önünde devam eden bir davanın taraflarının, dava konusu hak veya menfaate yönelik tasarruflarının sınırlandırılması şeklinde de tezahür edebilmektedir.
Bir tazminat veya tam yargı davasına konu olan alacağa ilişkin talep miktarının, yargılama safahatı kapsamında arttırılamaması nedeniyle, alacağın belirli bir kısmına erişilememiş olması da, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse de Anayasa Mahkemesi tarafından, belirtilen anlamda dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak, mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir.
Nitekim; 6459 sayılı Kanunun 4. maddesinin (Tasarının 3. maddesi) gerekçesinde de; ”AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, her ne kadar 2577 sayılı Yasa’da bu yönde açık bir düzenleme bulunmasa da hak kayıplarının önlenmesi amacıyla, tazminat davalarında mahkemelerce esas hakkında karar verilmeden önce ara kararı ile dosyanın esas hakkında karar verilebilecek durumda olduğu bildirilerek tazminat talep miktarını artırmak isteyip istemediği hususları sorularak ıslah hakkı imkanı tanınması hakkaniyet gereğidir.
Zira; davacılar vekilince sunulan beyan dilekçesinde, bilirkişi raporuna itiraz edildiği, bilirkişi tarafından hesaplanan zarar miktarının hatalı olduğu, yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiği, Mahkemece hazırlatılacak yeni rapora göre hesaplatılacak maddi zarar tespiti üzerine ıslah edileceği, Kanun’a göre bir defaya mahsus olmak üzere ıslah hakkının tanındığı, bunun için Mahkemece gerekli usuli işlemlerin yapılması ve akabinde ıslah için tarafına makul süre verilmesi yönünde talepte bulunulduğu, bu haliyle; davacılar tarafından miktar arttırımında bulunabilme iradesinin de ortaya koyulduğu görülmektedir.
Her ne kadar Mahkemece, 24/02/2022 tarihli ara kararı ile; 2577 sayılı Kanunun 16. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “ıslah müessesinin” davacılar tarafından üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hukukî kurum olduğu, Mahkemelerin anılan hakkın kullanımına yönelik herhangi bir bildirimde bulunma yükümlülüğünün bulunmadığının hatırlatılmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinde rapora itiraz edilebileceği, yargı mercii takdir ederse ek rapor alabileceği ya da yeniden rapor tanzim ettirebileceği ancak taraflar tarafından yapılan itirazı ayrıca bir karar ile karşılanması gerektiğine dair ayrı bir kanun yolu öngörülen düzenleme getirilmediği görülmekle, davacının 27/01/2022 tarihinde kayıtlara giren dilekçesine herhangi bir işlem yapılmamasına karar verilerek, anılan hususlarının davacı vekiline bildirildiği ve 10 gün süre verildiği, anılan ara kararının 13/03/2022 tarihinde e-tebligat adresine tebliğ edildiği ve ıslah dilekçesini dava dosyasına sunmadığı belirtilerek; ıslah müessesesine başvurulup başvurulmayacağı taraflar özgür iradesine dayandığı, ıslah hakkından faydalanıp faydalanmayacağının davacıya sorulması şeklinde yargı merciine kanunla yüklenmiş bir ödevin bulunmadığı yolundaki değerlendirmeye temyize konu kararda yer verilmiş ise de; yukarıda yer alan Anayasa ve AİHS’nin ilgili hükümleri ile ıslah müessesesine yönelik yargı içtihatları uyarınca; Mahkemece davacılara, uğranıldığı iddia edilen zarara yönelik talep edilen miktarın artırılıp artırılmayacağı Ara Karar ile sorulmak suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla; Mahkemece, davacılara 2577 sayılı Kanun’da tanınan miktar arttırım hakkını kullanma fırsatı tanınmadığı anlaşılmakta olup; 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinde öngörülen usuli düzenlemelere uygun olarak yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan; Mahkemece maddi tazminatın kabulü halinde, tespit edilen zarar miktarı üzerinden hesaplanacak yasal faizin başlangıç tarihinin her yıl için hak ediş tarihine göre ayrı ayrı belirlenmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle,
1. Temyiz isteminin kısmen kabulüne kısmen reddine,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının;
a) Manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının oybirliği ile ONANMASINA,
b) Maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının oyçokluğu ile BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine,
4. Kesin olarak, 01/02/2023 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :
X- Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Bu nedenle, maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının ilgili kısmının onanması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.