Danıştay Kararı 8. Daire 2021/4420 E. 2023/2080 K. 14.04.2023 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2021/4420 E.  ,  2023/2080 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/4420
Karar No : 2023/2080

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Sanayi ve Ticaret A.Ş.

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirket tarafından yapılan 20/02/2019 tarihli itiraz üzerine davalı idarece tanzim edilen … tarih ve … sayılı düzeltme fişi ile 62.743,00-TL olarak düzeltilen ve davalı idarenin … tarih ve … sayılı işlemi ile davacı şirkete tebliğ edilen 125.486,00-TL tutarlı, … tarih ve … ana takip dosya numaralı idari para cezası içerikli ödeme emrinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; Kastamonu ili, Azdavay ilçesi, … Köyü’nde yer alan … sicil sayılı IV (B) Grubu (taşkömürü, kuvars kumu ve boksit) maden ruhsat sahasının Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’nün uhdesinde bulunduğu, davacı şirketin ise Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü ile aralarında yaptıkları “Amasra Müessesesi Söğütözü Kömür Sahasının Rödövans Karşılığı İşlettirilmesine İlişkin Sözleşmenin 5. Maddesinin Son Fıkrası Hükmüne Göre Hazırlanan Süre Uzatım Protokolü” uyarınca anılan maden sahasını 01/01/2015-31/12/2019 tarihleri arasında işletme hakkına sahip olduğu, söz konusu maden sahasının asıl sorumlusunun Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü olduğu, davacı şirketin ise anılan sahada sadece işletme yetkisinin bulunduğu, bu nedenle anılan sahaya ilişkin uygulanan idari para cezalarından “suç ve cezaların şahsiliği ilkesi” uyarınca Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü sorumlu olduğu, davacı şirketin ise Kurum ile aralarında yaptıkları Protokole istinaden Genel Müdürlüğe karşı iç ilişkiden kaynaklı sorumluluğunun bulunduğu, bu iç ilişkinin ise davacı şirket ile Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’nü ilgilendirdiği, bu durumda; dava konusu ödeme emrinin dayanağı idari para cezasının asıl muhatabının Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü olduğu ve Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca tesis edilen idari para cezalarının Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’nden tahsil edilmesi gerektiği, idari para cezalarının bu yolla tahsil edilmesinden sonra ise davacı şirket ile Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü arasında yapılan Protokol uyarınca (iç ilişkiden kaynaklı) davacı şirketten tahsili yoluna gidilebileceği hususları dikkate alındığında, söz konusu idari para cezalarının tahsili amacıyla tanzim edilen ödeme emrinin idari para cezasından aslen sorumlu olan Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü adına düzenlenmesi gerekirken, davacı şirket adına düzenlenmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesi ile dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, kesinleşen ve vadesinde ödenmeyen amme alacağının takip ve tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesi uyarınca düzenlenen dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun sahip olduğu Söğütözü Kömür sahasının rödövans karşılığı işletmecisi olduğu, idari para cezası ve ödeme emrinin muhatabının Türkiye Taşkömürü olduğu, idari para cezası kesinleşmeden ve yargı süreci tamamlanmadan ödeme emri düzenlenmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 10. maddesinin 7. fıkrasında, “(Ek fıkra: 26/5/2004-5177/5 md.) Gerçek dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle Kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen ve/veya haksız surette hak iktisap eden ruhsat sahiplerine 50.000 TL idari para cezası verilir. Bu fıkranın ikinci kez ihlâli halinde bir önceki ceza katlanarak uygulanır. (Değişik cümle:14/2/2019-7164/10 md.) İlk tespit tarihinden itibaren üç yıl içinde madde hükümlerinin üç kez ihlâl edildiğinin tespiti hâlinde ruhsat iptal edilir.” düzenlemesine yer verilmiş; maddenin 8. fıkrasının (d) bendinde ise, Genel Müdürlükçe faaliyeti durdurulan sahalarda üretim faaliyetinde bulunulması, sahanın güvenli hale getirilmesi ile ilgili faaliyetler sonucunda üretilen madenin ve/veya faaliyetler durdurulmadan önce üretilmiş stoktaki madenin Genel Müdürlükten izin alınmadan sevk edilmesinin haksız yere hak iktisabı sayılacağı ve haksız yere hak iktisabına imkan veren bu hususlarla ilgili yapılmış beyanların da gerçek dışı ve yanıltıcı beyanlar olarak kabul edileceği düzenlenmiştir.
Anılan Kanunun “İşletme faaliyeti” başlıklı 29. maddesinin 1. fıkrasında, “İşletme faaliyeti, projesine ve bu Kanunun ilgili hükümlerine göre yürütülür. İşletme projesine aykırı faaliyette bulunulduğunun tespit edilmesi hâlinde, projeye uygun faaliyette bulunulması için ruhsat sahibine altı aya kadar süre verilir. Bu süre sonunda projeye uygun faaliyette bulunulmaması hâlinde 50.000 TL idari para cezası verilerek üretim faaliyeti durdurulur. Ancak, projeye aykırı faaliyetlerin işletme açısından tehlikeli olduğunun tespit edilmesi hâlinde tehlikeli durum giderilinceye kadar üretim faaliyetleri doğrudan durdurulur.” düzenlemesine; Ek 7. maddesinin 2. fıkrasında, “Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55. maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58. maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır.
Dava konusu olayda, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’nün uhdesinde bulunan ve rödövans sözleşmesi kapsamında davacı Emsa Enerji Madencilik San. Tic. A.Ş.’nin madencilik faaliyetinde bulunduğu Azdavay-Söğütözü sahasında bulunan açık işletmede, işletme güvenliği açısından tehlikeli durumların tespit edilmesi nedeniyle Maden Kanunu’nun 29/1. maddesine göre … tarihli ve … sayılı yazı ile üretim faaliyetleri durdurulmasına karar verildiği, 15/12/2017-29/12/2019 tarihleri arasında yapılan denetimlerde, Maden Kanunu’nun 29/1 maddesine göre üretim faaliyetleri durdurulmasına rağmen üretim faaliyetlerinde bulunduklarının (ayrıca, farklı yerlerde bulunan ve dava dışı iki şirket tarafından işletilen maden sahalarında yapılan denetimlerde de aynı aykırılıklar tespit edilmiş ve farklı işlemlerle bu iki şirketin de faaliyetleri farklı tarihlerde durdurulmuş.) tespit edilmesi üzerine Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından … tarih ve … sayılı yazı ile Türkiye Taşkömürü’ne toplam 188.229,00-TL (davacı şirketle birlikte dava dışı iki şirkete daha 62.743,00-TL’şer idari para cezası) idari para cezasının tahakkuk ettirildiği, Taşkömürü Kurumu tarafından 22/03/2018 tarihli yazı ile söz konusu 62.743,00-TL tutarın ödenmesi için davacı şirkete 1 aylık sürenin verildiği, anılan işleme karşı 08/05/2018 tarihli dilekçe ile Azdavay Sulh Ceza Hakimliği’ne davacı şirket tarafından itiraz edildiği, … Sulh Ceza Hakimliği’nde yargılama devam ederken Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün 05/07/2018 tarihli yazısı ile; “toplam 188.229,00-TL tutarındaki idari para cezasının 62,743,00-TL’lik kısmının ödendiği, geriye kalan 125.486,00-TL’lik kısmın ise 6183 sayılı Kanun hükümleri ve Maliye Bakanlığı’nın 442 nolu Tahsilat Genel Tebliğinin III/D-4 bölümünde yer alan hükümlere göre tahsil edilmesi”nin Zonguldak Vergi Dairesi Başkanlığı Karaelmas Vergi Dairesi Müdürlüğü’nden istenilmesi üzerine dava konusu işlemlerin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, maden ruhsat sahasında işletme güvenliği açısından tehlikeli durumların tespit edilmesi nedeniyle üretim faaliyetleri durdurulmasına rağmen üretim faaliyetlerinde bulunulduğunun tespit edilmesi üzerine rödövansçı olan davacı şirkete idari para cezasına ilişkin ödeme emri düzenlendiği görülmekte olup, Maden Kanunu’nda rödövans sözleşmesine dayanılarak yürütülen madencilik faaliyetlerinden doğacak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili sorumluluğu bulunduğundan, rödövans sözleşmesine konu alana ilişkin rödövansçı olan davacı şirketin sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca, Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” düzenlemesine; üçüncü fıkrasında da, “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” düzenlemesine yer verilerek suç ve cezaların kanuniliği esası benimsenmiş, yedinci fıkrasında ise ceza sorumluluğunun şahsi olduğu belirtilerek, herkesin kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının suç oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun evrensel ilkelerindendir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Dolayısıyla bu ilke kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesini de kapsamaktadır. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede de, ”.fıkra, ceza sorumluluğunun ‘şahsî’ olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve ‘kusura dayanan ceza sorumluluğu’ ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuraldır.” denilmektedir. Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tâbidir.
Bu durumda, cezaların şahsiliği ilkesine gereğince de, maden sahasında rödövansçı tarafından işlenen fiil sebebiyle rödövansçının sorumluluğunun bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Ancak, idari para cezası verilmesine ilişkin tahakkuk işleminin kesinleşmesi üzerine ödeme emri düzenlenebilecek olup, tahakkuk işleminin kesinleşip kesinleşmediği uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır.
3213 sayılı Maden Kanununun dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan haliyle 13. maddesinin 3. fıkrasında, “Bakanlık, mülki idare amirlikleri ve il özel idareleri tarafından bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununa göre tahsil edilir. Tahakkuk eden ve ödenmeyen Devlet hakları ile ruhsat harçları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmek üzere ilgili tahsil dairesine bildirilir.” hükmüne yer verilmiş, 14/02/2019 tarih ve 7164 sayılı Kanun ile maddede yapılan değişiklik ile “Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları tebliğinden itibaren bir ay içinde Genel Müdürlüğün muhasebe birimi hesabına ödenir. İdari para cezalarına karşı otuz gün içinde idare mahkemelerinde dava açılabilir. Verilen idari para cezalarına karşı yargı yoluna başvurulması takip ve tahsilatı durdurmaz. Genel Müdürlük genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere ilgili bedeli en geç on beş iş günü içerisinde Hazine hesabına aktarır. Tahakkuk eden ve ödenmeyen Devlet hakları 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmek üzere ilgili tahsil dairesine bildirilir. İlgili tahsil dairesi idari para cezası tamamen tahsil edildikten itibaren en geç bir ay içerisinde durumu Genel Müdürlüğe bildirir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “İdari Para Cezası” başlıklı 17. maddesinde ise;”…(3)10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri tarafından verilen idarî para cezalarının ilgili kanunlarında 1/6/2005 tarihinden sonra belirlenen oranın dışındaki kısmı ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından verilen idarî para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal güvenlik kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen idarî para cezaları kendi bütçelerine gelir kaydedilir. Diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen idarî para cezaları ise, ilgili kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir kaydedilir….(4) Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gereken idarî para cezalarına ilişkin kesinleşen kararlar, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairelerine gönderilir…” hükmü yer almaktadır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Başvuru Yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında; “İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.” hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, Maliye Bakanlığınca hazırlanıp 12/05/2007 günlü, 26520 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 442 sayılı “Tahsilat Genel Tebliği”nde; 5326 sayılı Yasa hükümleri gözetilerek “İdari Para Cezalarının Kesinleşmesi” konusunda da açıklama yapılmış ve genel bütçeye gelir kaydedilmesi gereken idari para cezalarının 6183 sayılı Yasaya göre takip ve tahsil edilebilmesi için, bu cezalara ilişkin idari yaptırım kararlarının kesinleşmesinin gerektiği, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna başvurulmaması veya kanun yoluna başvurulması halinde yargılama aşamalarının son bulması neticesinde idari para cezalarının takip edilebilir aşamaya gelmesinin, idari para cezasının kesinleşmesi anlamına geleceği ifade edilmiştir.
Olayda, davacı tarafından, Taşkömürü Kurumu tarafından 22/03/2018 tarihli yazı ile hakkında kesilen idari para cezasına karşı yapılan itiraz üzerine, … Sulh Ceza Hakimliği’nin … tarih ve … Değişik İş sayılı kararıyla davaya bakmakla görevli mahkemenin İdare Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle, “Başvurunun Görev Yönünden Reddine” kararı verildiği, anılan karar sonrasında, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile, “davacı şirketin dava dilekçesinde, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun hükümleri uyarınca Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünce üretim faaliyetlerinin durdurulmasına rağmen madencilik faaliyetinde bulunulması nedeniyle ruhsat sahibi Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’ne 62.743,00-TL idari para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve …- …-… sayılı işlemin iptalini istediği, bu işlemin ise, bu alanda ruhsat sahibi olan Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün idari para cezası ile cezalandırılmasına yönelik olduğu, dolayısıyla anılan idari para cezasından menfaati ihlal edilenin Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü olduğu açık olup, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca, bu işlemin davacı yönünden doğrudan hukuki bir sonuç doğurmasının söz konusu olmadığı anlaşıldığından, anılan idari para cezasına ilişkin işlemin iptali istemiyle davacı tarafından açılan bu davada, sübjektif dava açma ehliyetinin bulunmadığı” gerekçesi ile davanın ehliyet yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, ancak, kesinleşmesi ile tahsil edilebilecek duruma gelmesine rağmen vadesinde ödenmeyen kamu alacakları için ödeme emri düzenlenmesi mümkün bulunmaktadır. Amme alacağının kesinleşmesi ise ilgiliye tebliğ edilmesi ve kanunun yoluna başvurulmaması halinde söz konusu olabilir.
Bakılan davada ise, idari para cezası verilmesi hususunda yetkili olan Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından davacı şirket adına tesis edilmiş bir tahakkuk işlemi bulunmadığı gibi, davacı tarafından idari para cezasına itiraz edildiği ve ödeme emrinin düzenlendiği tarihte henüz idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararının kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, kesinleşmemiş amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığından dava konusu işlemin iptali gerekmektedir. O halde, temyizen incelenen karar sonucu itibarıyla usul ve hukuka uygun olup, Ankara Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın yukarıda belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle,
1. Temyiz isteminin reddine,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:.., K… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, posta gideri avansından artan tutarın Mahkeme tarafından iadesine,
4. 2577 sayılı Kanunun 50. maddesi uyarınca onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de belirtilen Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesini teminen dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesine,
5. Kesin olarak, 14/04/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.