Danıştay Kararı 8. Daire 2021/2982 E. 2022/7733 K. 16.12.2022 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2021/2982 E.  ,  2022/7733 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/2982
Karar No : 2022/7733

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : … Dersanecilik Eğitim Turizm Ticaret
Limited Şirketi
Vekili : Av. …
Karşı Taraf (Davalı) : … Kaymakamlığı
Vekili : Av. …

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:…sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, davacı şirkete ait Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi adına yersiz ödeme yapıldığı ve kamu zararı olduğundan bahisle Kuşadası İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün düzenlendiği borç senedi ve anılan borcun plan doğrultusunda ödeneceğine ilişkin olarak noterden düzenlenen taahhütname ile eyleme konulan 35.779,40 TL borç tutarının yasal faiziyle birlikte bir ay içinde Kuşadası Malmüdürlüğüne yatırılmasına dair …tarih ve …sayılı Kuşadası Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, dava konusu edilen işlemlerin, davacının talebine uygun olarak davalı idare ile aralarında imzalanan resen borç senedi/kefaletname ile bu işlemde belirtilen beyanların noterde düzenlenen taahhütname ile taahhüt edilmesine ilişkin olduğu, söz konusu işlemlerin taraflarının hür iradeleri ile sözleşme serbestliği ilkesine uygun olarak düzenlendiği, dolayısıyla anılan senet ile taahhütnamenin özel hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş bir sözleşme niteliğinde olması nedeniyle dava konusu edilen resen borç senedi/kefaletname ile taahhütnamenin görüm ve çözümünün özel hukuk hükümleri uyarınca adli yargı mahkemelerinin görevinde olduğu gerekçesiyle dava konusu resen borç senedi ile noterde düzenlenen …tarih ve …sayılı taahhütname yönünden ise (görevli yargı yerinde ayrı ve müstakil bir dava açılmakta serbest olmak üzere) davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine, Kuşadası Kaymakamlığı’nın …tarih ve …sayılı işlemin davacı tarafından Mahkemenin E:… sayılı dosyasında da iptalinin istenildiği gerekçesiyle derdestlik nedeniyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından anılan karar temyiz edilmekte olup; davanın açıldığı tarihten temyiz talebinde bulunulan tarihe kadar; 5 yıl 2 ay 2 gün geçmiş olmasına rağmen halen uyuşmazlığın esasına yönelik inceleme yapılmadığı, Mahkemece usulden davanın karara bağlandığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürülmektedir.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiş olup; “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37. maddesinde; hiç kimsenin, kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamayacağı kuralı yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 29/09/2020 tarih ve E:2017/25250; K:2017/25250 sayılı kararında; “Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz. (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).” değerlendirmesi yapılmıştır.
Yine aynı kararda Anayasa Mahkemesi, yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet ve kamu yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesinin Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri olduğunu, dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet ve kamu yönetimi ilkeleri gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanmasının mümkün olduğunu ifade etmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde; “İdari dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Anayasa Mahkemesi 21/09/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47) (Yeniden düzenleme: 08.06.2000 – 4577 S.Kanun/Madde 5) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) (Değişik bend: 18.12.1999 – 4492 S.Kanun/Madde 6) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.
3. (Mülga fıkra: 02.07.2018 – 703 S.KHK/Madde 185)” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer alan yasal düzenlemeden de anlaşıldığı üzere; 2577 sayılı Kanun’da bir işlemin hukuka aykırı olduğu yolundaki iddiaların denetimi yapılırken, idari yargı yerlerince yapılacak hukuki denetimin sınırları tahdidi olarak sayılmak suretiyle belirtilmiş olup, buna göre; bu denetim ancak, işlemin yetki, şekil, sebep, konu, maksat unsurları yönünden yapılacaktır.
Ayrıca; kanun koyucu, idari işlemlerin idari yargı yerlerince hukuki denetiminin yapılmasına yönelik belirlediği unsurları sıralarken bir sitematik gözeterek; öncellikle işlemlerin usul yönünden hukuka uygun olup olmadığının denetiminin, ardından işin esasına yönelik hukuki denetimin yapılmasını amaçlamıştır.
Nitekim; Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’de de; “Usul esasa mukaddemdir. (Usul, esastan önce gelir.)” kuralı yer almaktadır.
Yine anılan Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden ilk incelemeye tâbi tutulacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde ise, 14 üncü maddenin 3/a bendine göre adli (…) yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hüküm altına alınmış olup; Anayasanın 37. maddesi uyarınca; görev hususunun kamu düzeninden olduğu ve davanın her aşamasında resen inceleneceği tartışmasızdır.
Uyuşmazlıkta; devletten haksız kazanç sağlandığı ve kamu zararı oluştuğu gerekçesiyle 35.779,40 TL borç tutarının yasal faiziyle birlikte bir ay içinde Kuşadası Malmüdürlüğüne yatırılması istemine dair …tarih ve …sayılı Kuşadası Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin tesis edildiği, anılan işlem üzerine davacı tarafından 14/10/2015 tarihli dilekçe ile söz konusu borcun taksitlendirilmesine ilişkin olarak başvuruda bulunulduğu, davacı ile Kuşadası İlçe Milli Eğitim Müdürü arasında söz konusu borcun faizi ile birlikte 36 ay taksitle ödeneceği yönünde 11/11/2015 tarihli resen borç senedi/kefaletname imzalandığı, anılan resen borç senedi/kefaletnamede belirtilen beyanları içeren ….Noterliğince …tarih ve …numaralı noter taahhütnamesinin düzenlendiği, davacı tarafından resen borç senedi/kefaletname ile noterde düzenlenen taahhütnamenin iptalinin istenildiği görüldüğünden; anılan senet ile taahhütnamenin özel hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş bir sözleşme niteliğinde olması nedeniyle dava konusu edilen resen borç senedi/kefaletname ile taahhütnamenin görüm ve çözümünün özel hukuk hükümleri uyarınca adli yargı mahkemelerinin görevinde olduğu gerekçesiyle verilen Mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Nitekim; benzer bir davada, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 30/04/2014 tarih ve E:2012/771; K:2014/1894 sayılı kararında, “(…) söz konusu işlemin içeriği ise aylık eşit taksitler halinde 60 ay vadeli ödeme planı üzerinde mutabık kalınarak düzenlenen borç senedi/kefaletname doğrultusunda ödenen meblağın iadesi ve sonraki taksitlerin tahsil edilmemesine yönelik olup bu borç senedi/kefaletnamenin taraflarının hür iradesi ile sözleşme serbestliği ilkesine uygun olarak imzaladıkları, dolayısıyla anılan senedin özel hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş bir sözleşme niteliğinde olması nedeniyle bu borç senedi/kefaletnameden kaynaklanan uyuşmazlıkların görüm ve çözümü adli yargı yerlerine ait bulunmaktadır.” tespitinin yapıldığı görülmektedir.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe usul ve kanuna uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın yukarıda yer alan açıklama ile onanmasına ve temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 16/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.