Danıştay Kararı 8. Daire 2020/3667 E. 2020/4622 K. 22.10.2020 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2020/3667 E.  ,  2020/4622 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2020/3667
Karar No : 2020/4622

Temyiz İsteminde Bulunanlar : 1- (Davacılar) …, …ve
… ‘na velayeten
Kendi adına asaleten …
Vekili : Av. …

2- (Davalı) … Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. …

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi :İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca davacı tarafın duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:
Dava, davacıların yakını (eş/baba) olan …’nun 03.06.2009 tarihinde …, … İlçesi … Mevkii’nde geçirdiği trafik kazası sonucu ölümünde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle oluştuğu iddia edilen zarar karşılığı davacılardan … için 100.000,00-TL manevi, 25.000,00-TL maddi, diğer davacılar için ayrı ayrı 75.000,00’er-TL manevi ve 25.000,00’er-TL maddi olmak üzere toplam 425.000,00 TL tazminatın ödenmesi istemiyle açılmştır.
İdare Mahkemesince; olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespit edilebilmesi için dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporunda özetle “Ölümle sonuçlanan trafik kazasının meydana gelmesinde araç sürücüsünün %90, … Genel Müdürlüğü’nün %10 kusuru olduğu” belirtilmiş ise de, vefat edenin annesi ve kardeşleri tarafından … İdare Mahkemesi’nin E:… esas sayılı davada, araç sürücüsünün %75, davalı … Genel Müdürlüğü’nün %25 kusurlu olduğu” sonucuna varıldığı, … İdare Mahkemesince davalı idarenin %25 oranında kusurlu olduğuna ilişkin bilirkişi raporu hükme esas alınarak … gün ve E:…, K:… sayılı kararla davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verildiği, bu kararın Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 11.03.2014 gün ve E:2014/409, K:2014/1598 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği, dolayısıyla trafik kazasının meydana gelmesindeki kusur oranının kesinleşen mahkeme kararı uyarınca %25 olduğunun kabulü gerektiğine; meydana gelen zararın tespitine yönelik yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda ise, davacılardan eş … için 790.952,25-TL, çocuk … için 97.640,37-TL, çocuk … için 162.638,89-TL, çocuk … için 205.971,09-TL maddi zarar oluştuğu; ancak davacılar tarafından ıslah talebinde bulunulmadığından … için 25.000,00-TL, çocuk … için 25.000,00-TL, çocuk … 25.000,00-TL, çocuk … için 24.410,09-TL olmak üzere toplam 99.410,09-TL maddi tazminatın, manevi tazminat istemine ilişkin olarak da, davacıların her birine ayrı ayrı 5.000,00-TL olmak üzere toplam 20.000,00-TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren ödenmesine karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların yakını olan …’nun 03.06.2009 tarihinde …/… İlçesi … Mevkii’nde arkadaşının sürücüsü olduğu … plakalı aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında vefat ettiği, yolun bakım ve gözetiminden sorumlu olan davalı idarenin gerekli tedbirleri almayarak hizmet kusuru işlediğinden bahisle ölüm olayının meydana geldiği iddia edilerek tazminat ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine davacılardan … için 100.000,00-TL manevi, 25.000,00-TL maddi, diğer davacılar için ayrı ayrı 75.000,00’er-TL manevi ve 25.000,00’er-TL maddi olmak üzere toplam 425.000,00-TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle 29.09.2010 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Temyize konu kararın kusur oranlarına yönelik kısmı yönünden incelenmesi;
Davacılar tarafından araç sürücüsüne yüklenen kusur oranının yüksek olduğu, davalı tarafından ise araç sürücüsünün kusurlu hareketiyle kazaya sebep olduğu, kendilerinin hizmet kusurlarının bulunmadığı ileri sürülmüş ise de, müteveffanın anne ve kardeşleri tarafından … İdare Mahkemesi’nde açılan davada; araç sürücüsünün %75, davalı …Genel Müdürlüğü’nün %25 kusurlu olduğuna dair yapılan belirlemeye göre verilen … gün ve E:…, K:… sayılı kararın Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 11.03.2014 gün ve E:2014/409, K:2014/1598 sayılı kararıyla onandığı, karar düzeltme isteminin de aynı Dairenin 12.02.2015 tarih ve E:2014/9072, K:2015/772 sayılı kararıyla reddedildiği ve böylece aynı olay sebebiyle alınan bilirkişi raporundaki tespitlerin geçerlik kazandığı anlaşıldığından İdare Mahkemesi’nce anılan raporun hükme esas alınmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Temyize konu kararın maddi tazminata ilişkin kısmı yönünden incelenmesi;
Davacılar tarafından, davacıların destekten yoksun kalmaya ilişkin maddi zararın belirlenmesi amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesinde zararın eksik hesaplandığı, müteveffanın ortopedi alanında uzman doktor olduğu, Devlet Hastanesi’ndeki işi yanında ayrıca kendisine ait muayenehanede de çalıştığı ve bir şirkette şirket müdürlüğü görevini ifa ettiği belirtilerek kazancının belirlenmesinde bu hususların da dikkate alınması gerektiği; ayrıca çocukların eğitim durumuna göre destekten yoksun kalma tazminatından yararlanma yaşlarının ve yerleşik yargı kararlarına göre pay dağıtımının da usule uygun olarak belirlenmediği ileri sürülmektedir.
18.01.2014 tarih ve 28886 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6514 sayılı Kanun’la değişik 1219 sayılı Tababet ve Şu’abatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun 12.maddesinde; “Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar; 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesi ile 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla, aşağıdaki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir: a) Kamu kurum ve kuruluşları. b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri. c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası.” hükmüne yer verilmiş olup, söz konusu hüküm, daha öncesinde “Tam Gün Yasası” olarak da bilinen 5947 sayılı Kanun ve 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile aynı maddede yapılan değişikliklerin Anayasa Mahkemesi’nce iptali sonrasında son halini almıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Ticaret ve diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunma yasağı” başlıklı 28.maddesinde; “Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir) veya (Esnaf) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamazlar. (Görevli oldukları kurumların iştiraklerinde kurumlarını temsilen alacakları görevler hariç). (Ek cümle: 8/8/2011 – KHK-650/38 md.; İptal cümle: Anayasa Mahkemesinin 18/7/2012 tarihli ve E.: 2011/113, K.: 2012/108 sayılı Kararı ile.; (…)(1) Yeniden düzenleme son cümle: 2/1/2014 – 6514/9 md.) Memurlar, mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir iş yerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Bakılan uyuşmazlıkta, davacıların destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanabilmesi için Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 12.01.2015 tarihli bilirkişi raporunda, müteveffanın vefat etmemiş olmasaydı alacağı maaş ve döner sermaye bedellerinin çalıştığı hastaneden sorularak elde edilen verilere göre bir hesaplama yapıldığı görülmektedir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca müteveffanın şirket müdürü olabilmesine ve 1219 sayılı Kanun’un 12.maddesinde 6514 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası muayenehanenin faaliyetini sürdürmesine hukuken olanak bulunmadığı anlaşılmakla birlikte, vefat etmemiş olsaydı müteveffanın, 6514 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 18.01.2014 tarihine kadar muayenehanesinde serbest meslek faaliyetinde bulunacağı dikkate alınarak, bu kazancının da araştırılması ve desteğin toplam geliri kapsamında değerlendirilerek bir hesaplama yapılması gerekmektedir.
Öte yandan, 12.01.2015 tarihli bilirkişi raporunda destekten yoksun kalan çocuklar … ve …’nun sırasıyla 18 ve 22 yaşına kadar destekten yararlanacağı kabulüyle hesaplama yapıldığı; ancak temyiz dilekçesinde fen lisesine kaydoldukları ve üniversite eğitimi alacaklarının yüksek ihtimal dahilinde olduğu belirtildiğinden, çocukların lise öğrencisi olup olmadığı, öğrenimlerine devam edip etmedikleri araştırılarak, destek süresinin bu hususlar gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Davacılar tarafından ileri sürülen diğer temyiz iddiaları ise yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, maddi tazminata ilişkin kısım yönünden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Temyize konu kararın manevi tazminata ilişkin kısmının incelenmesi;
Manevi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin hukuka aykırı bir işlemi veya eylemi sonucu ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması ya da ilgilinin şeref ve onurunun zedelenmesi veya kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi gerekmekte olup; doktrinde de kabul edildiği üzere, manevi tazminat ilgilinin mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibarıyla uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
İdare Mahkemesi’nce, davacıların her birine ayrı ayrı 5.000,00-TL olmak üzere toplam 20.000,00-TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmiş ise de, takdir edilen tazminat miktarının duyulan acı ve üzüntüyü kısmen de olsa giderecek düzeyde olmadığı ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminatın takdir edilmesi gerektiğinden Mahkeme kararında bu yönüyle hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan; bozma kararı üzerine İdare Mahkemesince yeniden bir karar verileceğinden, davacılar tarafından yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden yapılan temyiz istemi hakkında bu aşamada karar verilmesine gerek görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; … İdare Mahkemesinin temyize konu kararının maddi tazminata ilişkin kısmının oyçokluğu ile, manevi tazminata ilişkin kısmının ise oybirliğiyle bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 22/10/2020 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY :

(X)- Dava, davacıların, yakını (eş/baba) olan …’nun 03.06.2009 tarihinde …/… İlçesi … Mevkiinde geçirdiği trafik kazası sonucu ölümünde hizmet kusuru bulunduğundan bahisle oluştuğu iddia edilen zarar karşılığı davacılardan … için 100.000,00-TL manevi, 25.000,00-TL maddi, diğer davacılar için ayrı ayrı 75.000,00’er-TL manevi ve 25.000,00’er-TL maddi olmak üzere toplam 425.000,00-TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; meydana gelen zararın tespitine yönelik yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, davacılardan eş … için 790.952,25-TL, çocuk … için 97.640,37-TL çocuk … için 162.638,89-TL, çocuk … için 205.971,09-TL maddi zarar oluştuğu; ancak davacılar tarafından ıslah talebinde bulunulmadığından … için 25.000,00-TL, çocuk … için 25.000,00-TL, çocuk … 25.000,00-TL, çocuk … için 24.410,09-TL olmak üzere toplam 99.410,09-TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109.maddesinde; “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda, idare Mahkemesi’nce maddi zararın hesaplanmasına yönelik olarak yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporun davacılara tebliğ edilerek ıslah hakkının kullanıp kullanılmayacağının sorulduğu, davacılar tarafından kusur oranı ve belirlenen zarar miktarı kabul edilmediğinden maddi tazminata ilişkin istemin ıslah edilmediği, zarara yol açan olayın ise 03.06.2009 tarihinde meydana geldiği ve zarara sebep olan kazanın meydana gelmesine sebep olan sürücünün olay sırasında ölmesi nedeniyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmekle olayla ilgili açılmış bir ceza davasının bulunmadığı görülmektedir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine göre; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı ve somut olayda, olayın üzerinden on yıllık sürenin geçmiş olduğu, açılmış bir ceza davası mevcut olmadığından Ceza Kanunu uyarınca öngörülen daha uzun bir zaman aşımı süresinden de söz edilemeyeceği dikkate alındığında, Mahkeme tarafından maddi zarara ilişkin olarak yeniden bir hesaplama yapılsa dahi ıslah talebinde bulunulmasının hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, on yıllık zamanaşımı süresi geçtiği için talep edilen maddi tazminat miktarının ıslah yoluyla artırılamayacağı anlaşıldığından, Mahkeme kararının maddi tazminata ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı görüşüyle bu kısmın bozulmasına yönelik aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.