Danıştay Kararı 8. Daire 2019/7066 E. 2020/4988 K. 10.11.2020 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2019/7066 E.  ,  2020/4988 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2019/7066
Karar No : 2020/4988

DAVACI : … Sağlık Ve Eğitim Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi

DAVALILAR : 1- … Bakanlığı
2- … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN KONUSU :
26/01/2010 gün ve 27474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinin 1. ve 2. maddelerinin iptali istenilmektedir.

DAVALILARIN SAVUNMALARI : Davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararına uyularak, uyumazlık konusu davada davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği düşünülmektedir

DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında, temyiz incelemesi sonunda Danıştayın; görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi ve usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı; 4’üncü fıkrasında, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davaların temyizen incelenmesinde bu madde ile ısrar hariç 50’nci madde hükümlerinin kıyasen uygulanacağı hükme bağlandığından; ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan davaların temyiz incelemesi sonucu ilgili dava daireleri kurulunca; usul veya esas bakımından yeninden bir araştırma, inceleme yapılmasını veya maddi ve hukuki olayın yeninden yorumlanmasını gerektirmeyecek şekilde verilen bozma kararlarına karşı, ilk kararı veren Danıştay dava dairesine “ısrar hakkı” tanınmamıştır. Dolayısıyla, kararı bozulan Danıştay dava dairesi, bozma kararına uymak zorundadır.
Dosyanın incelenmesinden; 26/01/2010 günlü, 27474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinin 1 ve 2. maddelerinin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesince davanın reddine dair verilen 19/02/2014 günlü, E:2010/3598; K:2014/1133 sayılı kararın; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/06/2016 gün ve E:2014/4773; K:2016/2515 sayılı kararıyla davalı idare lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik kısmı yönünden bozulduğu anlaşılmaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararına uyularak, bozma kararı doğrultusunda karar verilmesi, yukarıda anılan yasa hükmü gereği olduğundan, davalı idare lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine ilişkin kısmını yönünden anılan bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ SÜREÇ :
Dava, 26/01/2010 gün ve 27474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinin 1. ve 2. maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Dairemizin 19/02/2014 tarih ve E:2010/3598, K:2014/1133 sayılı kararıyla; davacı tarafından, ilgili Yönetmelik hükmü ile, destek eğitiminin bireysel eğitim kısmının … Bakanlığı tarafından gerekli görülerek 6 saatten 8 saate çıkarılmasının, % 33’lük bir ders artışına yol açtığı, Devletçe yapılan ödemenin bu oranda artırılmamasının kurumları zarara uğrattığı, rehabilitasyon merkezlerinde destek eğitimi kapsamında verilen ders sayısı ve 2010 yılı bütçesinde engellilerin eğitimi için ayrılan pay önceki yıla oranla % 18,9 oranında artırıldığı halde, dava konusu Tebliğ ile Devletçe destek eğitimi için yapılan ödeme miktarının azaltıldığı, engellilerin destek eğitimi için belirlenen miktarların yıllık enflasyon oranının altında kaldığı ileri sürülerek ilgili Tebliğin iptali istenilmekte ise de; ders saati artışının kurumun kapasitesine (öğrenci sayısı, bina, personel, araç vb) göre farklı maliyet artışlarına neden olmasına karşın, fazla maliyet artışına yol açmadığı, bu durumun ise kurumları zarara uğratmayarak sadece önceki yıllardaki çok yüksek olan kar oranlarını düşürdüğü, yıllar itibariyle destek eğitimine yapılan ödeme miktarının oransal olarak paralellik gösterdiği, 2010 yılında genel bütçeden ayrılan payın artış oranının 18,9 olarak belirlenmesinin nedeninin önceki yıllar genel bütçeden ayrılan payın çok yetersiz kalması hasebiyle ek ödeneğe başvurulması olgusunun kaldırılması olduğu, davalı idarece 2010 yılı payının geçmiş yıllara göre oransal olarak yüksek olmasında bütçe dışı ek ödeme ile karşılanmak zorunda kalınan ödemelerin bütçeye dahil edilmesinin amaçlandığı, ayrıca davacının iddia ettiği gibi eğitim alan özürlü birey sayısında oransal bir yavaşlama hatta azalma olmadığı, aksine her yıl belli oranlarda artma olduğu, 2010 yılındaki öğrenci artış oranındaki azalmanın sistem değişikliğine dayandığı, elektronik veri tabanlı sistemin ilk defa uygulanmasından kaynaklanan aksaklıklar nedeniyle bir önceki yıl öğrenci artış hızının çok altında kaldığı, ancak bu durumun gerçeği yansıtmadığı, gerçekte ise toplumdaki özürlü bireylerin çok az bir kesimine eğitim verilebildiği, özürlü bireylere destek eğitimi verilmesinin sosyal devlet anlayışının bir tezahürü olduğu, bu destek eğitiminin maliyetinin tamamını devlete yüklemenin mümkün olmadığı, devletin bütçe gerçekleri doğrultusunda her yıl bu eğitimi finanse etmeye çalıştığını, ancak belirlenen destek miktarının üzerinde oluşabilecek maliyetinde eğitimden faydalananlarca karşılanması gerektiği, sonuç olarak da, bütçe imkanlarının belli ve kısıtlı olduğu, toplumdaki özürlü bireylerin henüz çok az bir kesiminin bu destek eğitiminden faydalandığı, yıllar itibariyle de faydalanan özürlü birey sayısının arttığı, buna paralel olarak da bu sektörde çalışan kurum sayısının yıllar itibariyle artması ile kurum karlarının normal seviyeye düştüğü, karın azalması ile bazı firmaların sektörden çıktığı, bunun da öğrenci sayısında azalma varmış, firmaların maliyeti dahi karşılayamaz hale gelmiş ve bunun sonucu olarak bu firmaların kapandığı şeklinde dillendirilmesinin doğru olmadığı, özürlü bireylere verilen destek eğitiminin sosyal bir olgu olması nedeniyle maliyetinin devlet ile destek eğitimi alan bireyler tarafından ortaklaşa karşılanması gerektiği, eğitim kurumlarının da bu duruma göre faaliyetlerini gerçekleştirmesi gerektiği, bu durumda, ilgili mevzuat hükümlerine göre Maliye Bakanlığı’na verilen yetki uyarınca belirtilen esas ve usullere uygun olarak, … Bakanlığı tarafından özürlü bireylere destek eğitimi veren kuruluşlarla yapılan görüşmeler sonucunda, onların çalışmaları ve maliyetleri de incelenerek, ülkemizde giderek artan özürlü birey sayısı ve bütçe dengeleri de gözetilmek suretiyle hazırlanan özürlü bireylere verilen destek eğitimi kapsamında yer alan bireysel eğitim giderlerinin bütçeden karşılanacak kısmını belirleyen 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinin 1 ve 2. maddelerinde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Anılan karar; davacı tarafından esas, davalı idarelerden … Bakanlığı tarafından ise vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 15/06/2016 tarih ve E:2014/4773, K:2016/2515 sayılı kararıyla; Dairemiz kararının esasa ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun olduğu, ancak yargılama giderleri ve vekalet ücretinin, 02/11/2011 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK, temyize konu Daire kararının verildiği tarihte yürürlükte olduğundan ve davalı idarelerden Milli Eğitim Bakanlığı’nın, davasını hukuk müşaviri ile takip ettiği ve dosya kapsamından hukuk müşaviri tarafından hukuki yardımda bulunulduğu görüldüğünden, retle sonuçlanan davada; hukuk müşaviri aracılığı ile davayı takip eden … Bakanlığı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle Dairemiz kararı bozulmuştur.
Bu nedenle, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararı üzerine yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
İlgili Mevzuat:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmış; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Yargılama Giderleri’ başlıklı 323. maddesinde; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ‘Avukatlık Ücreti’ madde başlıklı 164.maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 168.maddesinin son fıkrasında ise, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmıştır.
Kamu idarelerinin hukuk hizmetleri, 08/01/1943 tarihli ve 4353 sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine ve Devlet Davalarının Takibi ve Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun ile 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ve idarelerin teşkilat kanunlarında yer alan hükümler çerçevesinde yürütülmekte iken, bu konu, 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden düzenlenmiştir.
02/11/2011 günlü, 28103 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 18.maddesinin (2).fıkrası ile 4353 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, diğer mevzuatta 4353 sayılı Kanun’a yapılan atıfların 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye yapılmış sayılacağı belirtilmiş, 17.maddesi ile de 178 sayılı KHK’nın 9.maddesi, 659 sayılı KHK ile uyumlu olacak şekilde değiştirilmiştir.
659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 6. maddesinde, ‘Takip ve temsil yetkileri ile bunların kapsamı, niteliği ve kullanılması’ konusunda, 14. maddesinde de; ‘Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı’ konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer verilerek; idareleri idari yargı mercilerinde temsil etme yetkisi, hukuk birimi amirlerine, muhakemat müdürlerine, hukuk müşavirlerine ve avukatlara tanınmış; ayrıca hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri veya hukuk müşavirleri tarafından takip edilen davaların idare lehine sonuçlanması durumunda da avukatlar tarafından takip edilen davalarda olduğu gibi vekalet ücretine hükmedileceği öngörülmüştür.
Nitekim, 659 sayılı KHK’nın genel gerekçesinde, bu KHK ile, idarelerin, avukatlık hizmeti temininde çok alternatifli bir yönteme kavuşturulduğu, bu kapsamda; genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin tamamına kendi dava ve icra işlerini, kendi bünyelerinde istihdam edecekleri hukuk müşavirleri ve avukatları aracılığıyla takip etme imkanı getirildiği belirtilmiş; 6.maddenin gerekçesinde, uygulamada idareleri vekil sıfatıyla sadece avukatlar temsil edebilirken, idarelerin hukuk birimlerinde çalışanların durumunda ve eğitim durumlarındaki değişikliklerin, usul mevzuatındaki değişiklikler ve işleyişin kolaylaştırılarak hukuk birimlerindeki çalışanlardan azami ölçüde istifade edebilmesini teminen hukuk müşavirlerinin de avukatlık stajı yapmış olup olmadığına bakılmaksızın idareleri tahkim mercilerinde, mahkemelerde ve icra mercilerinde vekil sıfatıyla temsil edebilmesine imkan sağlandığı ifade edilmiş, 14.maddenin gerekçesinde de; bu madde ile, idarelerin taraf olduğu her türlü dava ve icra takibi sonrasında takibin idare lehine sonuçlanması halinde vekalet ücretine hükmedilmesinin öngörüldüğü, böylece bu konuda davalarını avukatla takip etmeyen idareler aleyhine oluşan aleyhe ve tarafların eşitliğine uygun düşmeyen durumun ortadan kaldırıldığı, ayrıca, tahsil edilen vekalet ücretlerinin dağıtımına dair usulün de yeniden düzenlenerek netleştirildiği açıklanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME
KHK’nın belirtilen maddeleri, genel gerekçesi ve madde gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; avukat olmasalar dahi hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri ve hukuk müşavirleri tarafından takip edilip idareler lehine sonuçlanan davalarda, ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ayrıca ‘ilgili mevzuat’ ifadesinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin anlaşılması gerektiği de açıktır.
Öte yandan, 659 sayılı KHK’nın yürürlüğünden sonra verilen kararlarda, dava 659 sayılı KHK’nın yürürlüğünden önce açılmış olsa dahi, yukarıda belirtilen esaslara göre vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, 02/11/2011 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK, temyize konu Daire kararının verildiği tarihte yürürlükte olduğundan ve davalı idarelerden … Bakanlığı’nın, davasını hukuk müşaviri ile takip ettiği ve dosya kapsamından hukuk müşaviri tarafından hukuki yardımda bulunulduğu görüldüğünden, retle sonuçlanan davada; hukuk müşaviri aracılığı ile davayı takip eden … Bakanlığı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Dairemizin 19/02/2014 tarih ve E:2010/3598, K:2014/1133 kararının verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı … Bakanlığı’na verilmesine,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istemi halinde taraflara iadesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere,
10/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.