Danıştay Kararı 8. Daire 2019/4974 E. 2023/2086 K. 14.04.2023 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2019/4974 E.  ,  2023/2086 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2019/4974
Karar No : 2023/2086

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLLERİ : Av. … – Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Asıl borçlu … İnş. Kay. Mad. Sul. Tur. Taş. Hiz. Tic ve San.Ltd.Şti’nin 1/2016-12/2016 dönemli 2015 yılına ait maden devlet hakkı ve şirkete verilen idari para cezasının tahsili amacıyla adı geçen şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla davalı idarece davacı adına düzenlenen 170.547,20-TL tutarlı … tarih ve … sayılı ödeme emrinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; asıl borçlu … İnş. Kay. Mad. Sulama Tur. Taş. Hiz. Tic ve San.Ltd.Şti.’nin, Sakarya Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı’na sunmuş olduğu 2015 yılı Satış Bilgi Formu’nda beyan ettiği maden Devlet hakkının vadesinin 30/06/2016 olduğu, ayrıca Sakarya Valiliği’nce asıl borçlu şirket hakkında Maden Kanunu ilgili hükümleri gereğince, … tarih ve … sayılı idari yaptırım kararıyla verilen 404.000,00 TL idari para cezasının 162.547,00 TL’lik kısmının … Sulh Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve … kararıyla kesinleştiği, savunma ekinde bulunan ve şirket ortak ve yöneticilerini gösteren 28/05/2018 tarihli belge incelendiğinde, davacının 21/11/2016 tarihinde şirkete ortak ve yönetici olup 02/08/2017 tarihinde şirketteki ortaklığı ve yöneticilik görevinin sona erdiği, her iki kamu alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği tarihlerde davacının asıl borçlu şirkette ortak ve yönetici olmadığı anlaşıldığından 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi uyarınca davacının sorumluluğuna gidilebilmesine olanak bulunmadığı halde bu usul uygulanmak suretiyle borcun davacıdan tahsili yoluna gidilmesine ilişkin dava konusu ödeme emrinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesi ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, şirket adına ödeme emirleri düzenlenerek tebliğ edildiği ancak şirket tarafından ödeme emirleri ile ilgili dava açılmadığı, adı geçen şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırmasında şirket adına 4 adet araç ve 3 adet gayrimenkulün bulunduğu ancak bunlar değersiz olduğundan malvarlığının şirketin borcunu karşılamaya yetmeyeceğinin anlaşıldığı, kamu alacağının ödenmesi gerektiği zamanda davacının şirketin kanuni temsilcisi konumunda olduğu, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, asıl borçlu şirkete 18/11/2016 tarihinde ortak olup, yaklaşık 9 ay şirkette kaldıktan sonra 02/08/2017 tarihinde şirketteki hisselerini devrederek şirketten ayrıldığı, idari yaptırıma konu fiilin işlendiği ve idari para cezasının kesinleştiği tarihlerde ya da maden devlet hakkının vade tarihinde, asıl borçlu şirkette ortaklık sıfatı ya da kanuni temsilcilik sıfatı bulunmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının dava konusu ödeme emrinin idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen 157.547,20 TL’lik kısmının bozulması, diğer kısmının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Çakıl ve kum ocağı faaliyeti yürüten asıl borçlu … İnş. Kay. Mad. Sulama Tur. Taş. Hiz. Tic ve San.Ltd.Şti’nin Sakarya Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı’na sunmuş olduğu 2015 yılı Satış Bilgi Formu’nda beyan ettiği ve 2016 yılı 30/06/2016 vadeli 13.000,00-TL maden devlet hakkı tahakkuk etmiştir.
Ayrıca Sakarya Valiliği’nce asıl borçlu şirket hakkında Maden Kanununun ilgili hükümleri gereği, … tarih ve … sayılı idari yaptırım kararıyla verilen 404.000,00 TL idari para cezasının 162.547,00 TL’lik kısmı … Sulh Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve … kararıyla kesinleşmiş, şirket kesinleşen idari para cezasından 5.000,00 TL’yi 30/12/2016 tarihinde ödemiştir.
Akabinde, Sakarya Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı söz konusu idari para cezasının tahsili için … tarih ve … sayılı; maden devlet hakkının tahsili için de … tarih ve … sayılı yazılarına istinaden asıl borçlu şirket hakkında … ve … sayılı ödeme emirleri düzenlenerek takip ve haciz işlemleri yapmış, adı geçen şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırmasında şirket adına 4 adet araç ve 3 adet gayrimenkulün bulunduğu ancak bunların değersiz olduğundan bahisle tespit edilen mal varlığının şirketin borcunu karşılamaya yetmeyeceği değerlendirilerek davacı adına 170.547,20-TL tutarlı … tarih ve … sayılı ödeme emri düzenlenmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
3213 sayılı Maden Kanunu’nun 14. maddesinde, Devlet hakkının, ocaktan çıkarılan madenin ocak başındaki fiyatından alınacağı ve Devlet hakkı ve özel idare payının, her yıl haziran ayı son günü mesai bitimine kadar ruhsat sahibi tarafından yatırılacağı hükme bağlanmıştır.
Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 30/6/2007 tarihli ve 26568 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tahsilat Genel Tebliği Seri: A Sıra No: 1’in Birinci Kısım, Üçüncü Bölüm, “I. Ödeme Zamanı” başlıklı bölümünün (6) numaralı alt bölümününde, “3213 sayılı Maden Kanununun 3 üncü maddesinde tanımlanan madenden Devlet hakkı, işletmelerce birer yıllık dönemler halinde üretilen madenlerin ocak başı fiyatları üzerinden hesaplanan ve takip eden yılın Haziran ayı sonuna kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına beyan edilerek tahakkuk ettirilen ve bu süre içerisinde ödenmesi gereken mali yükümlülüklerdir.
Devlet hakkı, ruhsat sahibince her yılın Haziran ayının sonuna kadar ödenir ve bu sürenin son günü amme alacağının vade tarihidir.
Ruhsat sahiplerinin, Devlet hakkını yatırdıklarına dair makbuz suretlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğüne vermeleri gerekmektedir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına beyan edildiği halde süresinde (vadesinde) ödenmeyen Devlet hakkının, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilmesi için bir yazı ile vergi dairesine bildirilmesi üzerine, vade tarihi olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca bildirilen tarih esas alınacak ve bu alacağa vade tarihinden ödeme tarihine kadar geçen süre için 6183 sayılı Kanuna göre gecikme zammı hesaplanacaktır.
(Ek paragraf:RG-23/12/2017-30279) Ayrıca, süresinde tahakkuk ettirilmeyen Devlet hakkı ve bu alacak üzerinden hesaplanan faizin bir ay içinde ödenmesi için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından borçluya bir tebligat yapılacaktır. Verilen süre içinde ödenmeyen Devlet hakkı ve faiz alacakları anılan Bakanlığın bildirimi üzerine ilgili tahsil dairesince, Devlet hakkı alacağının aslına vade tarihinden tahsil edildiği tarihe kadar geçen süre için 6183 sayılı Kanuna göre gecikme zammı hesaplanarak takip ve tahsil edilecektir.
Devlet hakkının takibine, ayrıca ödeme süresi verilmeksizin, 6183 sayılı Kanunun 55 inci maddesine göre düzenlenecek ödeme emrinin tebliği ile başlanılacaktır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 37. maddesinde ise, amme alacaklarının hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödeneceği, hususi kanunlarında ödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Bakanlığı’nca belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bu ödeme müddetinin son gününün amme alacağının vadesi günü olduğu kuralına yer verilmiş; 55. maddesinin 1. fıkrasında, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir “ödeme emri” ile tebliğ olunacağı düzenlenmiş, aynı Kanunun 58. maddesinin 1. fıkrasında da; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde itirazda bulunabileceği düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “Limited şirketlerin amme borçları” başlıklı 35. maddesinde, “Limited şirket ortakları şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.
Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” düzenlemesine; “Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu” başlıklı mükerrer 35. maddesinde de; “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
Tüzel kişilerin tasfiye hâline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz. Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.” kuralı yer almaktadır.
Bu maddenin 5. ve 6. fıkralarında, (Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” düzenlemeleri yer almaktaydı.
Anayasa Mahkemesi 19/03/2015 tarih ve E:2014/144, K:2015/29 sayılı kararı ile 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesine 5766 sayılı Kanun’la eklenen 5. ve 6. fıkraları iptal etmiş olup, Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararı itiraz yoluyla yapılan başvuruya konu olayla ilişkilendirilerek değerlendirilmelidir. Davayı görmekte olan mahkemece Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmasına neden olan olayda, kanunî temsilci olarak görev yapan şahıs, şirketteki hisselerinin tamamını 30/12/2011 tarihinde noter tasdikli hisse devir ve temlik sözleşmesiyle devrederek ortaklıktan ayrılmış, ayrıca davacının müdürlüğünün de sona erdiği oybirliğiyle karara bağlanmış ve bu husus 30/12/2011 tarihinde ticaret siciline tescil edilerek 11/01/2012 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilân edilmiştir. Akabinde şirket tarafından 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 41. maddesine göre takip eden ayın yirmidördüncü günü akşamına kadar verilmesi gereken ve süresinde verildiği anlaşılan 2011 yılı 12. dönem katma değer vergisi beyannamesi üzerine tahakkuk eden verginin 26/01/2012 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediği, yine şirket tarafından 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 98. maddesine göre takip eden ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar verilmesi gereken ve süresinde verildiği anlaşılan 2011 yılı 10-12. dönem muhtasar beyanname üzerine tahakkuk eden verginin 26/01/2012 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediği, aynı şekilde şirket tarafından 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 14. maddesine göre takip eden yılın dördüncü ayının birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar verilmesi gereken ve süresinde verildiği anlaşılan 2011 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerine tahakkuk eden verginin 30/04/2012 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediğinden 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesinin 5766 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonrası, vergi alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanunî temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları hâlinde bu şahısların, vergi alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulacağı hükmü esas alınarak uyuşmazlık konusu vergilerin doğduğu tarihte şirketin kanunî temsilcisi olan davacı adına kanunî temsilci sıfatıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir.
Anayasa Mahkemesi, “Kanun koyucu, amme alacağını güvenceye almak bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi, müteselsil sorumluluk da öngörebilir. Ancak amme alacağının doğduğu veya ödenmesi gerektiği zamanlarda kanunî temsilcilerin farklı kişiler olabileceği gerçeği göz önüne alındığında, kural ile getirilen düzenleme vergi ve diğer mâlî ödev ve sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren kanunî temsilcilerin, sonradan kendilerinin görevde olmadığı ve müdahale şanslarının bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen bir eylemden müteselsilen sorumlu tutulmaları sonucunu doğurmaktadır. Adalet ve hakkaniyet ilkeleri karşısında, bireyin bu şekilde belirsiz ve güvencesiz bir biçimde kendi kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle, başkalarının eylem veya ihmali sonucu oluşacak sorumluluğa ortak olması adalet ve hakkaniyetle bağdaşmaz. Dolayısıyla, itiraz konusu kural hukuk devleti ilkesine aykırıdır.” gerekçesiyle 5. fıkrayı iptal etmiştir.
Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği; ikinci fıkrasında ise, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerden alınacağı belirtilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu ödeme emrinin maden devlet hakkının tahsili amacıyla düzenlenen 13.000,00 TL’lik kısmının incelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Olayda, maden devlet hakkının tahsili için asıl borçlu şirket hakkında 10/08/2016 tarihli ödeme emri düzenlenmiş olup, davacının 21/11/2016 tarihinde şirkete ortak ve yönetici olduğu ve 02/08/2017 tarihinde şirketteki ortaklığı ve yöneticilik görevi sona erdiği, bu suretle borcun ödenmesi gerektiğinin şirkete tebliğ edildiği tarihte davacının limited şirkette müdürlük sıfatının son bulduğu anlaşıldığından dava konusu işlemin maden devlet hakkına ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu durumda, temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Dava konusu ödeme emrinin idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen 157.547,20 TL’lik kısmının incelenmesi:
Her ne kadar 5766 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkra, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olsa da, 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesinin birinci fıkrası, 1995 yılından beri yürürlükte bulunmaktadır. 5766 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkrası Anayasa Mahkemesi’nin 26/10/2017 tarih ve 2014/13535 başvuru numaralı kararında incelenmiş olup; kararda, “5766 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkranın amacı, bu hükmün yorumuna ilişkin olarak özellikle Danıştayın vergisel kamu alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklara bakmakla görevli daireleri arasında ortaya çıkan yorum farklılıklarını gidermektir. Anılan beşinci fıkrayla, kanunî temsilcinin sorumluluğunu düzenleyen birinci fıkraya ilişkin değişiklik yapılmamaktadır. Değişiklik, maddenin yorumuna ilişkindir. Farklı yorumların giderilmesi amacıyla yapılan bir yasal düzenlemenin tek başına başvurucunun sorumluluğunu ağırlaştırdığı sonucuna ulaşılamaz.” gerekçesine yer verilmiştir. Dolayısıyla anılan 5. fıkranın iptal edilmesi, mükerrer 35. maddenin 1. fıkrasının yürürlükte olması sebebiyle, kanunî temsilcilerin sorumluluktan kurtulmasına imkân vermemektedir.
Olayda, Sakarya Valiliği’nce asıl borçlu şirket hakkında Maden Kanunu ilgili hükümleri gereği, … tarih ve … sayılı idari yaptırım kararıyla verilen 404.000,00 TL idari para cezasının 162.547,00 TL’lik kısmının Sakarya 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve … kararıyla kesinleştiği, şirketin kesinleşen idari para cezasından 5.000,00 TL’yi 30/12/2016 tarihinde ödediği, akabinde, Sakarya Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı tarafından söz konusu idari para cezasının tahsili için … tarih ve … sayılı yazılarına istinaden asıl borçlu şirket hakkında 30/12/2016 tarih ve … sayılı ödeme emri düzenlenerek takip ve haciz işlemleri yapıldığı, adı geçen şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırmasında şirket adına 4 adet araç ve 3 adet gayrimenkulün bulunduğu ancak bunların değersiz olduğundan bahisle tespit edilen malvarlığının şirketin borcunu karşılamaya yetmeyeceği değerlendirilerek, davacı adına 170.547,20-TL tutarlı 29/01/2018 tarihli sayılı ödeme emri düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, asıl borçlu şirkete para cezasının verildiği tarihte davacının şirket müdürü sıfatının bulunmadığı hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak, borcun doğduğu tarihin borcun varlığı ve ödenmesi gerektiğinin öğrenildiği tarihi de kapsayacak şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda, kamu alacağının konusunu oluşturan idari para cezasına ilişkin ödeme emrinin davacı şirkete tebliğ edildiği tarih olan 30/12/2016 tarihinde, yani kamu alacağının ödenmesi gerektiği hususunun öğrenildiği tarihte, davacının asıl borçlu şirketin kanunî temsilcisi olması sebebiyle (davacı 21/11/2016-02/08/2017 tarihleri davacı kanuni temsilci) dava konusu idari para cezasının ödenmesinde sorumluluğunun bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda, kamu alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği tarihlerde davacının asıl borçlu şirkette ortak ve yönetici olmadığı anlaşıldığından 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi uyarınca davacının sorumluluğuna gidilebilmesine olanak bulunmadığı gerekçesi ile dava konusu işlemi iptal eden idare mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf istemini reddeden temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının;
a) Dava konusu ödeme emrinin … TL maden devlet hakkının tahsili amacıyla düzenlenen kısmının ONANMASINA oybirliği ile,
b) Dava konusu ödeme emrinin idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen … TL’lik kısmının BOZULMASINA esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın yukarıda belirtilen Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesine gönderilmesine,
4. Kesin olarak 14/04/2023 tarihinde karar verildi.

(X)
KARŞI OY :
(X)- Dava, asıl borçlu … İnş. Kay. Mad. Sul. Tur. Taş. Hiz. Tic ve San.Ltd.Şti’nin 1/2016-12/2016 dönemli 2015 yılına ait maden devlet hakkı ve şirkete verilen idari para cezasının tahsili amacıyla adı geçen şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla davalı idarece davacı adına düzenlenen …-TL tutarlı … tarih ve … sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, her iki kamu alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği tarihlerde davacının asıl borçlu şirkette ortak ve yönetici olmadığı anlaşıldığından 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi uyarınca davacının sorumluluğuna gidilebilmesine olanak bulunmadığı halde bu usul uygulanmak suretiyle borcun davacıdan tahsili yoluna gidilmesine ilişkin dava konusu ödeme emrinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesi ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Dava konusu ödeme emrinin maden devlet hakkının tahsili amacıyla düzenlenen … TL’lik kısmı yönünden verilen kararda hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Dava konusu ödeme emrinin idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen … TL’lik kısmı yönünden ise, Dairemizin çoğunluk görüşünde yer verilen “kamu alacağının konusunu oluşturan idari para cezasına ilişkin ödeme emrinin davacı şirkete tebliğ edildiği tarih olan 30/12/2016 tarihinde, yani kamu alacağının ödenmesi gerektiği hususunun öğrenildiği tarihte, davacının asıl borçlu şirketin kanunî temsilcisi olması sebebiyle (davacı 21/11/2016-02/08/2017 tarihleri davacı kanuni temsilci) dava konusu idari para cezasının ödenmesinde sorumluluğunun bulunduğu” görüşüne katılmakla birlikte, 6183 sayılı Kanun’un “Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu” başlıklı mükerrer 35. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olması karşısında, limited şirketin aynı zamanda ortağı olan davacının ancak limited şirket ortaklarının sorumluluğunu düzenleyen 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca sermaye hissesi oranında sorumlu tutulabilmesi mümkündür.
Bu kapsamda, amme alacağının ödenmesi gerektiği zamanda limited şirket ortağı olan davacının hisse oranının tespit edilerek ancak kamu alacağının bu kısmından sorumlu tutulması mümkün olduğundan, Mahkemece davacının hisse oranı araştırılarak hissesi oranında kamu alacağı yönünden davanın reddine, hisse oranını aşan kısmı yönünden ise dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiğinden eksik inceleme ile verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu durumda, dava konusu işlemin bu kısmının iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesi ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.