Danıştay Kararı 8. Daire 2019/3003 E. 2023/71 K. 20.01.2023 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2019/3003 E.  ,  2023/71 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2019/3003
Karar No : 2023/71

DAVACI : … Federasyonu
VEKİLİ : Av. …

DAVALILAR : 1- …Bakanlığı
VEKİLİ : I. Hukuk Müşaviri Yrd. …
2- … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
3- … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
4- … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN KONUSU :
25.10.2017 tarih ve 30221 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Okul Servis Araçları Yönetmeliği’nin 9. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi ile 9. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI :
5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu ile Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nde düzenlenmemiş bir görevin, dava konusu düzenlemelerle aile hekimlerine verilmesinin hukuka aykırı olduğu, Sağlık Bakanlığı personeli olan aile hekimlerinden rapor alınması ile ilgili hususların davalı Bakanlıklar tarafından düzenlenmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı, raporların uzman hekimlerden oluşan bir kurul tarafından tam teşekküllü hastanelerce düzenlenmesi gerektiği, düzenlemelerin içeriğinde raporların niteliği net olarak belirtilmediğinden ve hastanelere sevk hakkı tanınmadığından dava konusu hükümlerin eksik düzenleme nedeniyle iptaline karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

DAVALI İDARELERİN SAVUNMALARI :
DAVALI … BAKANLIĞI’NIN SAVUNMASI : Dava konusu Yönetmelik hazırlanırken, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin tarafı olan ülkemizde çocuk yararının üstün tutulmasının gözetildiği, Yönetmeliğin Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınmak suretiyle çıkarıldığı, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nun 5. maddesinin 3. fıkrasında, her türlü raporun ve sevk evrakının aile hekimlerince düzenleneceğinin hükme bağlandığı, ihtiyaç halinde sevk yapılabileceğinin açık olduğu belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
DAVALI …BAKANLIĞI’NIN SAVUNMASI : Şoförlerin fiziki ve ruhsal sağlıklarının görev yapmalarını engelleyecek bir durum içerip içermediğinin tespiti için aile hekimlerince kontrol yapılmasının hem öğrenci güvenliği hem de toplumsal olay veya kazaların azaltılmasında etkili olacağı değerlendirilerek dava konusu düzenlemelerin tesis edildiği, birinci basamak aile hekimlerince yapılacak muayene sonucunda uygun olanlara tek hekim durum bildirir rapor düzenlenmesinin, uygun olmayanların bir üst basamağa sevk edilerek sağlık kurul raporu düzenlenmesinin amaçlandığı ve raporda aranacak şartların Sağlık Bakanlığınca belirlendiği belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
DAVALI … BAKANLIĞI’NIN SAVUNMASI : Öğrencilerin eğitim kurumlarına okul servis araçları ile sağlıklı bir şekilde ulaşması ve kaza veya olayların önlenmesi amacıyla, şoför ve rehber personelin bu hizmeti yürütmesinin uygun olduğuna dair aile hekiminden rapor alınması gerektiğine yönelik olarak tesis edilen dava konusu düzenlemelerde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
DAVALI … BAKANLIĞI’NIN SAVUNMASI : Aile hekimlerinin birinci basamak olarak önleyici bir hizmet sunması ve gerekli yönlendirmeleri gerçekleştirmesinin, çocukların yüksek yararı açısından koruyucu ve önleyici olduğu, dava konusu Yönetmelik hükümlerinin mevzuat hükümlerine ve hukuka uygun olduğu belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince, dava dilekçesi ve ekleri 2577 sayılı Yasanın 14. maddesi uyarınca incelenerek işin gereği görüşüldü.

İNCELEME VE GEREKÇE:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (a) bendinde, idari işlemler hakkında; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar, iptal davaları olarak tanımlanmıştır.
İdarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasa koyucu, iptal davaları için “menfaat ihlali”ni, subjektif ehliyet koşulu olarak getirmiştir.
İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek yanlı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen işlemlerin, ancak bu idari işlemle doğrudan meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunludur. Aksi halde, her idari işlemle dolaylı da olsa bir menfaat ilgisi kurulmak suretiyle dava açılmasını kabul etmek, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartının ihlali sonucunu doğurur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 96. maddesinde, federasyonların, kuruluş amaçları aynı olan en az beş derneğin, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulacağı, her federasyonun bir tüzüğünün bulunacağı; 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 2. maddesinde ise, üst kuruluşun, derneklerin oluşturduğu tüzel kişiliği bulunan federasyonları ve federasyonların oluşturduğu konfederasyonları ifade edeceği belirtilmiştir.
Benzer bir düzenleme 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun 3/(g) maddesinde de yer almaktadır. Anılan maddede sendika, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar; konfederasyon ise, değişik hizmet kollarında bu Yasaya tabi olarak kurulmuş en az beş sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliği olan üst kuruluşlar olarak tanımlanmış olup; aynı Yasa’nın 19. maddesinde de, üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak sendika ve konfederasyonların görevleri arasında sayılmıştır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 03.03.2006 gün ve E:2005/1, K:2006/1 sayılı kararında da belirtildiği gibi, 4688 sayılı Kanun’un 19/f maddesi, sendika ve üst kuruluşlara, bizzat taraf oldukları hukuki ilişkiler dolayısıyla davacı ve davalı oluş sıfatları ile ortak çıkarların korunması için tanınan davacı olabilme sıfatından başka, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya bunların mirasçılarını her derecedeki yargı organları önünde temsil etmek ve dava açma hakkı tanımaktadır. Yasa koyucu 19/f maddesi ile sendika ve üst kuruluşları, diğer tüzel kişiliklere genel hükümler uyarınca tanınan taraf olma ve dava açma ehliyetinin dışında, üyelerini ve bunların mirasçılarını temsil etme ve ettirme yetkisi ile donatmaktadır. Buna göre, söz konusu maddenin sendikalara ve üst kuruluşlarına tanıdığı yetkinin ehliyet değil, temsil bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla yasa koyucu, getirdiği bu düzenleme ile, idare tarafından sendika üyesi kamu görevlisi hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemler nedeniyle bu ilişkinin tarafı olmayan sendika ve üst kuruluşa, üyesinin isteğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde taraf olarak kendisini temsil etme yetki ve sorumluluğu vermektedir.
Aktarılan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararından da anlaşılacağı üzere, 4688 sayılı Yasanın 19/f maddesiyle, yalnızca sendikalara üyesi kamu görevlisinin menfaatini ihlal eden bireysel işleme karşı, onu temsilen dava açma yetkisi tanınmaktadır. Konfederasyonun üyelerini, kamu görevlilerinin değil, sendikaların oluşturduğu dikkate alındığında; konfederasyonun, sendika üyesi kamu görevlilerine yönelik düzenleyici işlemlere karşı dava açamayacağının kabulü zorunludur. Zira konfederasyon, yasayla verilen özel yetki dışında, sadece kendi tüzel kişiliğine yönelen düzenlemelere karşı dava açmaya ehildir.
Nitekim Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu yönde verilmiş kararları mevcuttur.
Aynı yaklaşımın, yasal çerçevesi sendika konfederasyonlarına benzeyen bir üst kuruluş olan dernek federasyonları hakkında da uygulanması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, dernek federasyonlarının, yalnızca kendi üyesi olan derneklerin ortak menfaatini ihlal eden düzenlemelere karşı dava açma ehliyeti bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; davacı … Federasyonu tarafından, 25.10.2017 tarih ve 30221 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Okul Servis Araçları Yönetmeliği’nin 9. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi ile 9. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu olayda, en az beş derneğin bir araya gelerek oluşturduğu davacı Federasyonun, kendi üyesi derneklere uygulanma olanağı bulunmayan dava konusu düzenlemenin iptalini istemekte doğrudan bir menfaati bulunmamaktadır.
Bu durumda, davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı Kanun’un 15/1-b maddesi uyarınca DAVANIN EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istemi halinde davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere,
20/01/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.