Danıştay Kararı 8. Daire 2016/14574 E. 2020/3976 K. 01.10.2020 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2016/14574 E.  ,  2020/3976 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/14574
Karar No : 2020/3976

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar): 1- … Valiliği
Vekili : Av. …
2- … Bakanlığı
Vekili : Hukuk Müşaviri …

Karşı Taraf Davacılar) : 1- … (Kendi adına asaleten …’ya velayeten)
2- … (Kendi adına asaleten …’ya velayeten)
3- … (… ve …velayeten)
Vekili : Av. …

İstemin Özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi :İstemin reddi ile İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
Ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 50. maddesinin 4. fıkrasında, Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesinin, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılacağı belirtilmiştir.
İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe usul ve kanuna uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına ve temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, bu
kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 01/10/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

(X)- Dava, davacılardan …’nın 09/10/2010 tarihinde … İli, … İlçesinde bulunan … Dağı’na izcilik faaliyeti çerçevesinde düzenlenen okul gezisi sırasında meydana gelen olayda düşerek kafasını kayaya çarpması sonucu sol gözünü kaybetmesi nedeniyle … için 200.000,00-TL maddi (ıslah ile 236.335,28 TL) ve 50.000,00 TL manevi, baba … için 25.000,00 TL manevi ve anne … için 25.000,00 TL manevi tazminat istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; idarenin zararın oluşumunda hizmet kusuru olduğunun tespit edilemediği, bu şekilde davalı idareleri kusurlandırıcı bir eylem saptaması olmaksızın genel olarak kusurlu sayılmalarının olanaklı olmadığı, ancak olay nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararların kusursuz sorumluluk uyarınca tazmini gerektiği sonucuna varılarak 236.335,28 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 336.335,28 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
İdarenin hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmaktadır. TC. Anayasasının 40. maddesinin 3. fıkrasında, kişinin, resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zararın, kanuna göre, Devletçe tazmin edileceği; 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, yedinci fıkrasında da idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu hüküm altına alınmıştır. Anayasanın ilgili hükümlerinde de görüldüğü üzere ilgililerin idarenin eylem ve işlemlerinden zarar görmeleri halinde, idarenin tazminat yükümlülüğü doğacaktır.
Genel olarak kişilerin zararına sebep olan ve tazminat yükümlülüğü doğuran davranışlar sorumluluk hukukunda haksız fiil olarak adlandırılırlar. Zarara sebebiyet veren olay nedeniyle bu yükümlülük, kusurlu ve kusursuz sorumluluktan kaynaklanabilir. Türk idare
hukukunda da idarenin sorumluluğu, idarenin kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluğu olarak sınıflandırılmaktadır. (Kemal GÖZLER, İdare Hukuku, Cilt:2, Güncellenmiş Üçüncü Baskı, Bursa Mayıs 2019, s.1082; Prof. Dr. Ender Ethem ATAY, İdare Hukuku, 5. Bası, Ankara 2016, Turhan Kitabevi, s.729)
Kamu idareleri yapmakla yükümlü oldukları kamu hizmetlerini yürütürken hizmetin işleyişini düzenli olarak denetlemek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Kamu hizmetinin sunulması esnasında; hizmetin hiç işlememesi, geç işlemesi, kötü işlemesi hallerinde bireyler nezdinde gerçekleşen zararların, idarenin hizmet kusuruna dayanan sorumluluğu sebebiyle, devlet eliyle tazmini gerekir. Bir başka ifade ile idari sorumluluk nedeni olan kusur, esas itibariyle, idarenin kuruluşunda, düzenlenmesinde ve işleyişinde ortaya çıkan bozukluk, aksaklık veya boşluktur. (ATAY, s.730) Bu durumda idarenin zarardan sorumluluğu, kusura dayanan sorumluluktur. Kusurlu sorumluluk, idarenin kusurlu eylem ve işlemleriyle yol açtığı zararı tazmin etmesi yükümlülüğüdür. (GÖZLER, s.1083)
İdarenin sorumluluğu sadece kusurlu sorumluluk esasına dayanmaz aynı zamanda idarenin kusuru olmaksızın meydana gelen bazı zararlardan da sorumlu olacağı, yani idarenin hizmet açısından kusuru olmasa da bireylerin gördüğü zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmin edileceği kabul edilmektedir (ATAY, s.759). Kusursuz sorumluluk, idarenin hukuka uygun işlem ve eylemlerinden doğan zararları bazı durumlarda tazmin etmesi yükümlülüğüdür. (GÖZLER, s.1188) Mevzuatta idarenin kusursuz sorumluluğuna dair doğrudan bir düzenleme olmamasına rağmen, kusur ilkesinin yetersiz kalması sonucunda kusursuz sorumluluk yargı kararları ile idare hukuku sistemine girmiş ve bazı özel kanunlarda da kusursuz sorumluluğa dayanan tazmin yükümlülüğüne yer verilmiştir.
Kusursuz sorumluluk halinde de hakim, ihlal edilen hakkın tazmin ve telafisini idare hukukuna özgü bazı kural ve ilkeleri gözeterek sağlayacaktır. Öğreti ve uygulamada idarenin kusursuz sorumluluğunun sebeplerinin neler olduğu hususunda bir birlik bulunmamakla birlikte idarenin, esas itibariyle; Tehlike veya Risk ile Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik veya Hakkaniyet İlkesi gereğince bireylerin zararlarını tazmin ile mükellef olacağı kabul edilmektedir. (GÖZLER, s.1188; ATAY, s.762; Aysema Pelin ŞAŞMAZ, İdarenin Sorumluluğu Ve Danıştay Kararlarındaki Görünümüne Genel Bakış, JEBPIR Ekonomi İşletme Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, 2016, s.222; Arzu DİLAVEROĞLU, İdarenin Kusursuz Sorumluluğu Çerçevesinde Tehlike ve Sosyal Risk İlkesi, Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, Cilt: 6, Sayı:3, Haziran 2017, s.1367).
Risk İlkesi olarak da adlandırılan Tehlike İlkesinde, zarar idarenin tehlikeli bir faaliyetinden ya da araç gereçlerinden kaynaklanabileceği gibi, kamu görevlilerinin uğradığı zarar görevinin niteliği gereğince o görevin ifası sırasında gerçekleşmiş olabilir bu halde mesleki risk ilkesine dayanılır. (GÖZLER, s.1192; ATAY, s.762 ve devamı; DİLAVEROĞLU, s.1371) Yine tehlike ilkesi kapsamında değerlendirilen sosyal risk ise toplumsal olaylarda ve terör eylemlerinde uygulanan bir ilke olup vatandaşların sadece bir devletin vatandaşı olmak sebebiyle uğradığı ve diğer sorumluluk halleriyle ilişkilendirilmeyen fakat tazmini gereken özel ve olağan dışı zararlar için uygulanır. (GÖZLER, s.1235-1236; ATAY, s.766-766; DİLAVEROĞLU, s.1376) Kamu külfetleri karşısında eşitlik veya fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinde ise hizmetten yararlanan bazı kişilerin diğer hizmetten yararlananlara göre olağan dışı ve özel nitelikte zarara uğraması halinde idarenin tazmin yükümlülüğü ortaya çıkmaktadır. (Yrd. Doç. Dr. F. Ebru GÜNDÜZ, Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi, Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı:2, Aralık 2015, s. ; Arş. Gör. Gökhan TOPLUK, Danıştay İçtihatları Bağlamında Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi, Internatıonal Social Mentality And Researcher Thinkers Journal, Cilt:5, Sayı:24, s.1424) Kamu külfetleri karşısında eşitlik, nimetlerinden tüm toplum tarafından yararlanılan idarenin eylem ve işlemlerinden doğan külfetlerinin sadece belli kişi veya kişiler üstünde kalması durumunda, bu kişi veya kişilerin uğradığı zararların, idare tarafından, idarenin bir kusuru olmasa bile, tazmin etmekle yükümlü yükümlü tutulmasıdır. Kamu külfetleri karşısında eşitliğin bozulmasından dolayı sorumluluk, kazalardan kaynaklanmayan, yani arızi nitelikte olmayan zararların tazmininde söz konusu olur. (GÖZLER, s.1263) İdarenin kamu külfetleri karşısında eşitliğin bozulmasından dolayı sorumluluğuna gidilen başlıca haller; bayındırlık işlerinin daimi zararlarından dolayı sorumluluk, hukuka uygun idari işlemlerden dolayı sorumluluk, Kanunlardan doğan sorumluluk ve uluslararası sözleşmelerden dolayı sorumluluk hallleridir. (GÖZLER, s.1265)
İdari sorumluluk alanında kusurlu sorumluluk genel hüküm niteliğindedir. Bu, idari sorumluluğun kusurlu sorumluluk olmasının kural, kusursuz sorumluluk olmasının ise istisna olduğu anlamına gelmektedir. (GÖZLER, s.1083, 1188) Nitekim Danıştayımızın yerleşik kararları da bu yöndedir. İdarenin sorumluluğunun genel sebebinin hizmet kusuru olması, idarenin kusursuz sorumluluğunun ikincil derecede bir işlev yüklenmesi ve kusursuz sorumluluk hallerinin dar yorumlanması sonucunu doğurur. Kusursuz sorumlulukta, kusurlu sorumluluktan farklı olarak risk veya zararın “özel” olması ve “anormal (olağanüstü)” olması şartlarının aranmasıdır. (GÖZLER, s.1191-1192)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle kusura dayanan sorumluluğu araştırılacaktır. Eğer idarenin zararın meydana gelmesinde kusuru yok ise bu defa kusursuz sorumluluğuna gidilip
gidilemeyeceği araştırılacaktır. İdarenin kusursuz sorumluluğu, kusur sorumluluğunun doğmadığı her durumda değil, ancak tehlike ve kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkeleri kapsamında giderimi gereken bir zararın bulunması halinde söz konusu olacaktır. O halde; idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceğinin her olayda, olayın oluşumu ve niteliği dikkate alınarak belirlenmesi gerekmektedir. İdarenin, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağanüstü zararların kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmini gerekirken, bu şartlarınn söz konusu olmaması halinde ise idarenin kusursuz sorumluluğundan da söz edilemeyecektir.
Uyuşmazlık konusu olayda; Mahkemece, davalı idarelerin nedensellik bağı içinde somut şekilde hizmet kusuru olduğunun tespit edilemediği, bu şekilde davalı idareleri kusurlandırıcı bir eylem saptaması olmaksızın genel olarak kusurlu sayılmalarının olanaklı olmadığı sonucuna varılarak meydana gelen zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gereği kusursuz sorumluluk uyarınca tazmini gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi veya kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi; idarenin, nimetleri tüm toplum tarafından paylaşılan hukuka uygun eylem ve işlemlerinin külfetlerinin belli kişi veya kişilerin üzerine kalmamasını, uğranılan zararın idarenin bir kusuru olmasa bile tazmin edilmesini öngörmektedir. Fedakarlığın denkleştirilmesinden söz edebilmek için idarenin, kamu yararını gerçekleştirmek, toplumsal bir ihtiyacı karşılamak için hizmet yürütmesi ve bir faaliyette bulunmuş olması, idarenin, bu hizmetinden tüm toplum yararlanacak olmasına karşın davacıların bir külfet altına sokulmuş ve kamu yararı lehine özel bir fedakarlığa katlanmak zorunda bırakılmış olması gerekmekte ve bu şekilde bozulan kamu külfetlerinin dağılımındaki dengenin bir denkleştirmeyle yeniden kurulması gerekmektedir. Bu denkleştirme ise kamu yararını gerçekleştirmek için girişilen bu hizmet nedeniyle zarara uğramış olanların zararlarının idarece tazmin edilmesi suretiyle gerçekleşecektir.
Bu durumda; dava konusu uyuşmazlıkta kusursuz sorumluluğa ilişkin şartlar gerçekleşmediğinden davacıların zararının, fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca karşılanması gerekliliğinden söz edilemeyeceği gibi diğer kusursuz sorumluluk halleri (tehlike ya da sosyal risk ilkeleri) uyarınca tazmini gereken bir zarardan da söz edilemeyeceğinden davacıların zararının kusursuz sorumluluk esasları dahilinde karşılanmasına karar veren Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmayıp kararın bozulması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.