Danıştay Kararı 8. Daire 2016/10742 E. 2020/3601 K. 16.09.2020 T.

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2016/10742 E.  ,  2020/3601 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/10742
Karar No : 2020/3601

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …
Vekili : Av. …

Karşı Taraf (Davalı) : …Valiliği

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : İstemin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, 2510 Sayılı İskan Kanunu kapsamında 22.12.1987 tarihi itibariyle hak sahibi olarak kabul edilen davacının, yapılan incelemeler neticesinde hak sahibi yapılmadan önce göçebelik şartlarını taşımadığının tespiti ile hak sahipliğinin iptal edilmesine ilişkin …Mahalli İskan Komisyonu’nun 25.11.2014 tarihli ve 36 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince davacının hak sahibi sayılması için gereken koşulları sağlamadığı halde üzerinde kayıtlı taşınmazları beyannamede bildirmeyerek idareyi bu yönde işlem yapmak için yanılttığı bu nedenle hak sahipliğinin iptal edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hukuka aykırı olarak tesis edilen idari işlemlerden dolayı ilgili yararına hak veya korunması gereken yerleşmiş bir durum veya hukuki statü doğmuş ise, bu işlemin ancak yokluk ve mutlak butlan halleri ile malül olması, kişinin gerçek dışı beyan veya hilesinin ya da idarenin mevzuatta açıkça öngörülen hükmün uygulanmasında hataya düşmesi sonucunda tesis edildiğinin anlaşılması hallerinde, idare tarafından herhangi bir süre şartına bağlı olmaksızın geriye doğru yürür şekilde her zaman geri alınabileceği, aksi durumda hak doğuran idari işlemlerin ancak iptal davası süresi içerisinde geri alınabileceği; bu sürenin geçmiş olması halinde ise, idareye güven ve idari istikrar prensipleri gereğince bu tür idari işlemlerin yapay bir kesinlik kazanacağı doktrin ve içtihatlarda kabul edilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, 2510 Sayılı İskan Kanunu kapsamında 22.12.1987 tarihi itibariyle hak sahibi olarak kabul edilen davacının, … Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişlerince yapılan inceleme sonucu düzenlenen 14.11.2012 tarihli, FÇ.07/2012-03 sayılı inceleme raporu uyarınca, davacının hak sahibi yapılmadan önce taşınmazının bulunduğu ve bunu idareye bildirmediği bu nedenle hak sahibi sayılmalarının mümkün olmadığından bahisle dava konusu işlemle davacının hak sahipliğinin iptal edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Olayda, göçebe ailelerin tarımsal iskanı kapsamında, mülga 2510 sayılı İskan Kanunu ve 09.11.1989 tarih ve 20337 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İskan Kanunu Uygulama ve Özel İskan Fonu Yönetmeliği’ne göre hak sahibi yapılarak topraklandırılan davacının, aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra hak sahibi yapılmasına ilişkin kararın dava konusu Mahalli İskan Komisyonu kararı ile geri alındığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için; davacının mülga 2510 sayılı İskan Kanunu uyarınca hak sahibi olarak belirlenmesine ilişkin Mahalli İskan Komisyonu kararının alınması sürecinde, ilgilinin gerçek dışı beyanı, hilesi ya da idarenin mevzuatın uygulanması konusunda açık bir hatası bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
Mülga 2510 sayılı İskan Kanununun 1. maddesinde; muhacir ve mültecilerle, göçebelerin ve gezginci çingenelerin yurt içinde yerleştirilmeleri; Türk kültürüne bağlılık ve nüfus oturuş ve yayılışının düzeltilmesi amacıyla Bakanlar Kurulunca yapılacak programa uygun olarak İçişleri ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıklarınca tertipleneceği; 16. maddesinde, kimlerin kimlerle birlikte iskan edileceği ve 49. maddesinde de, kanunun icra suretinin tüzük ve yönetmelikle tayin olunacağı, hükümlerine yer verilmiştir.
Kanunun uygulanmasını göstermek amacıyla çıkarılan ve 09.11.1989 tarih ve 20337 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İskan Kanunu Uygulama ve Özel İskan Fonu Yönetmeliği’nin 18. maddesinde, göçebelerin iskanına yönelik olarak, 2510 sayılı İskan Kanununun ek ve değişiklikleri ile özel kanunlar veya diğer ilgili mevzuata göre iskana hak kazananların tarımda veya şehirde iskan edilebileceği, iskanın şekil ve şartlarını belirten, detaylı iskan ilanı yapılacağı, iskan ilanının ilgili müdürlükçe, göçebe grubunu temsile yetkili kişi veya kişilere yazılı olarak bildirileceği ve 30 gün süre ile görülebilir yerlerde asılı kalacağı, ilanın asılı kalması ve indirilmesinin, göçebe grubunun temsilcileri ile ilgili müdürlükten görevli personelle birlikte düzenlenen tutanakla belgelendirileceği ve iskanını talep edenlerin, ilanın bitiminden en geç 180 gün içinde göçebe belgesi, konaklama belgesi ve meşruhatlı nüfus kayıt örneği ile birlikte bağlı olduğu Kaymakamlık veya Valiliğe dilekçe ile müracaat etmeleri gerektiği, süresi içinde müracaat etmeyenler, hak sahipliğine esas bilgi ve belgeleri vermeyenler veya müracaat süresi içinde iskan isteyip sonradan vazgeçenlerin iskan haklarını kaybetmiş sayılacağı, düzenlemesine yer verilmiştir.
Davacının hak sahibi olarak belirlendiği tarihte yürürlükte olan mülga 2510 sayılı İskan Kanunu’nda ve 1989 tarihli İskan Kanunu Uygulama ve Özel İskan Fonu Yönetmeliği’nde göçebe tanımına yer verilmediği gibi, kanunun uygulamasında kimlerin göçebe olarak kabul edilip iskana tabi tutulacağına ilişkin açıklayıcı bir düzenlemeye de yer verilmemiştir.
Uygulamada hak sahipliği ile ilgili karşılaşılan sorunların, 17.08.2002 tarih ve 24849 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İskan Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesine kadar mülga 2510 sayılı Kanunun 49. maddesinde ifade edilen, kanunun uygulamasının tüzük ve yönetmelik ile tayin olunacağı yönündeki açık hükmüne aykırı olarak Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Arazi ve İskan Dairesi Başkanlığı tarafından yürürlüğe konulan 13.04.1990 tarih ve 1990/23 sayılı Genelge ile çözümlenmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar 17.08.2002 tarih ve 24849 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İskan Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin yürürlük başlıklı 28. maddesinde, yönetmeliğin 01.01.2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiş ise de; Yönetmeliğin Geçici 1. maddesinde, bu tarihe kadar yapılan sözleşme ve diğer işlemlerin 09.11.1989 tarih ve 20337 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İskan Kanunu Uygulama ve Özel İskan Fonu Yönetmeliği hükümlerine göre sonuçlandırılacağı ve tasfiye edileceği belirtildiğinden, idare tarafından Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce yapılan hak sahipliği başvurularının önceki mevzuata göre sonuçlandırıldığı görülmektedir.
Bu haliyle, davacının hak sahibi olarak belirlendiği tarihte yürürlükte olan yasa ve yönetmelikte göçebe grubuna mensup olanlardan kimlerin hak sahibi olabileceği yönünde açık bir düzenleme yer almadığı ve bu hususta yaşanan sorunların çözümlenmesi amacıyla yürürlüğe konulan Genelgeye göre işlemlerin tesis edildiği açık olup, birlikte iskan edilen göçebe grubuna mensup olduğu hususunda ihtilaf bulunmayan davacıların, hak sahibi olarak belirlenmesinde idarenin, mevzuatın uygulanmasında açık hataya düştüğü söylenemeyeceği gibi, Yönetmelikte öngörülen belgeleri idareden temin etmek suretiyle hak sahipliği başvurusunda bulunanların, müracaat tarihindeki hukuki ve fiili duruma göre; başvuru sırasında ibraz ettiği göçebe belgesi ve konaklama belgesi gibi belgelerin sahte olduğuna ya da hak sahipliği kararının alınmasında ilgililerin hilesi bulunduğuna yönelik herhangi bir tespit de yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskan Kanununa eklenen Geçici 7. maddenin üçüncü fıkrasında; “Mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder.” hükmüne yer verilmek suretiyle, yürürlükten kalkan 2510 sayılı Kanun döneminde hak sahibi olanların hak sahipliklerinin herhangi bir koşul aranmadan devam edeceği vurgulanmıştır.
Bu durumda, davalı idare tarafından hak sahibi kabul edilerek topraklandırılan davacının, hak sahibi yapılması yönünde alınan Mahalli İskan Komisyonu kararının aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra geri alınmasına ilişkin işlemin idari istikrar ve idareye güven ilkelerine aykırı olduğu ve bu nedenle davanın reddine dair kararda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; … İdare Mahkemesinin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 16/09/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.