Danıştay Kararı 8. Daire 2000/612 E. 2001/6307 K. 27.12.2001 T.

8. Daire         2000/612 E.  ,  2001/6307 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/612
Karar No: 2001/6307

Temyiz İsteminde Bulunan : … Üniversitesi Rektörlüğü
Vekili : …
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacı öğrencinin türbanlı olduğu nedeniyle 16.12.1998 tarihinde yapılan Ağız-Diş-Çene Cerrahisi ve Hastalıkları sınavına alınmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada; türbanlı öğrencilerin yıl içerisinde okula ve derslere devam edemeyecekleri, sınavlara alınmayacakları konusunda uyarılmaları, uyulması gereken kurallara uymadıklarının saptanması halinde mevzutata belirtilen usulde cazalandırılmaları gerektiği tabi olup, bu tür bir uygulama yapılmaksızın tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden … İdare Mahkemesinin … gün ve … sayılı kararının; 2577 sayılı Yasanın 49.maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yanıt verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi … ‘un Düşüncesi: Kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı … ‘ün Düşüncesi: … Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencisi olan davacının 16.12.1998 tarihinde yapılan Ağız Diş Çene Cerrahisi ve Hastalıkları sınavına alınmamasına ilişkin işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının temyizen bozulması istenilmektedir.
Anayasanın, diğer hukuk kurallarının üstünde olduğu ve alt hukuk normlarının da Anayasaya aykırı olamayacağı açıktır. Anayasada yer alan bir kurala alt hukuk normlarında yer verilmemesi, sözü edilen kuralın uygulanmayacağı sonucunu doğurmaz.
Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin toplumun huzuru, Milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmış olup, Cumhuriyetin belirtilen nitelikleri alt hukuk normlarında bu yönde bir düzenleme yapılsın ya da yapılmasın kişileri ve kurumları bağlayıcıdır. Kişilerin, ilgili kurumlarca gerekli hukuki düzenlemelere gidilmediğini öne sürerek Cumhuriyetin temel nitelikteki laiklik ilkesine aykırı davranışta bulunabilme özgürlüklerin varlığından sözedilmesi mümkün değildir. Bu nitelikteki davranış, Anayasaya aykırıdır.
Anayasa Mahkemesinin 7.3.1989 gün ve E:1989/1, K:1989/12 sayılı kararında da belirtildiği üzere dini inanç gereği saç ve boynun türbanla kapatılmasının Anayasanın laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu kuşkusuz bulunduğuna göre, bu ilkelerin ayrıca öğrencilere duyurulması zorunluluğunun aranması gerekmiyeceği de açıktır.
İdare Mahkemesi kararı gerekçesinde de kabul edildiği gibi dini inanç gereği saç ve boynun türbanla kapatılması Anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğu ve türbanla öğretime devam edilemiyeceği tartışmasız bulunduğundan, Anayasadaki üst hukuk kuralına uygun bir düzenlemeye gidilmediği ya da bu yönde bir duyuru yapılmadığı, öğrencilerin Anayasaya uygun davranışta bulunmaları yolunda uyarılmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü :
Uyuşmazlık, davacı öğrencinin türbanlı olduğu nedeniyle 16.12.1998 tarihinde yapılan sınava alınmamasından doğmuştur.
1982 Anayasasının Başlangıç bölümünde, Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılık ve laiklik ilke olarak benimsenmiş; 2. maddesinde de, Türkiye Cumhuriyetinin, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 42. maddesinde, bu ilkelerin eğitim ve öğretimde de geçerli olduğu kurala bağlanmış, eğitim ve öğretim hürriyetinin Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı ifade edilmiştir. Anayasada yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin genel nitelikte iradesini yansıtan bu hükümlere parelel olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 4. maddesinde; yükseköğretimin amacının öğrencileri Atatürk İnkılapları ve İlkeleri doğrultusunda, Atatürk milliyetçiliğine bağlı vatandaşlar olarak yetiştirilmek olduğu açıklanmış, Kanunun 5. maddesinde de öğrencilere bu ilkeler doğrultusunda Atatürk Milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması, yükseköğretimin “ana ilkeleri” arasında sayılmıştır.
Diğer taraftan uyuşmazlık konusu somut olay ile ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında; 2547 sayılı Yasaya 3670 sayılı Yasa ile eklenen Ek:17. maddede, yürürlükteki yasalara aykırı olmamak koşulu ile Yükseköğretim Kurumlarında kılık kıyafet serbesttir,” kuralı getirilmiştir. Görüldüğü gibi, yasada yer alan “serbest” sözcüğü burada mutlak anlamda bir serbestliği değil, “yürürlükteki yasalara aykırı olmama” koşuluyla birlikte hüküm ifade eden “koşullu serbestliği” içermektedir. Bu şekilde sınırları çizilen kılık-kıyafet serbestliğinin, başta Anayasa olmak üzere diğer yasalardaki yansımalarının hangi çerçeve içerisinde yer aldığına bakmak gerektiğinden Yükseköğretim Kurumlarında öğrencilerin kılık ve kıyafetinin Anayasanın 174. maddesiyle güvence altına alınan devrim yasalarına, T.C. Anayasanın ilke ve kurallarına, Cumhuriyetin özgün niteliklerine, diğer taraftan yükseköğretimin, 2547 sayılı Yasanın 4. maddesiyle belirlenmiş olan amaçlarına aykırı olmaması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Bu açıdan 3511 sayılı Yasanın 2. maddesiyle 2547 sayılı Yasaya eklenen Ek 16. maddede yer alan “Yükseköğretim Kurumlarında, dersane laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarda çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç nedeniyle boyun ve saçların örtü ve türbanla kapatılması serbesttir” kuralının 2. cümlesinin, Anayasaya aykırılığı savıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, dava konusu kuralı 7.3.1989 gün, 1989/12 sayılı kararı ile iptal etmiş ve gerekçesinde de, “çağdaş bir görünüm taşımayan başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysinin Türk devriminin ilkelerine aykırı olduğu, Anayasanın 174. maddesi kapsamındaki devrim yasalarının amaç, erek ve içeriklerinin öngördüğü nitelikleri gözardı ederek dinsel inanç gereğine dayalı bir düzenleme getiren dava konusu kural Anayasaya aykırıdır.” denilmek suretiyle başörtüsü veya türbanlı olarak yükseköğretim kurumlarında bulunmayı serbest bırakan kuralların Anayasaya aykırı olduğu saptanmış bulunmaktadır.
Yine benzer biçimde, 3670 sayılı Yasanın 12. maddesiyle getirilen yasa kuralının Anayasaya aykırılığı savı ile açılan davada da; Anayasa Mahkemesi; “Anayasa Mahkemesinin 7.3.1989 günlü 1989/12 sayılı kararına aykırı olmayan ve Yükseköğretim Kurumlarında çağdaş kıyafet ve görünüme ters düşen dinsel nitelikli kılık kıyafetin serbest bırakılmasını öngörmeyen, ancak yürürlükteki yasalara aykırı olmamak kaydıyla kılık ve kıyafette serbestlik tanıyan ek:17.nin Anayasaya aykırı olmadığı” yolundaki kararı ile de bir önceki kararındaki boyun ve saçların başörtüsü ve türbanla kapatılması durumunun kılık kıyafet serbestisi dışında tutulması gerektiği yolundaki görüşünü tekrar etmiştir.
Öte yandan; 2547 sayılı Yasanın 13. ve 16. maddelerinde Rektör ve Dekanın eğitim, öğretim ve bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesinde ve sonuçlarının alınmasında birinci derecede sorumluluklarının bulunduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla bu yetki ve sorumluluk çerçevesinde idareler, faaliyet alanlarıyla ilgili olarak düzenleme yapma yetkisine sahip olduğundan, kamu tüzel kişiliğine sahip üniversitelerde kamu düzeninin korunması, eğitim ve öğretimde güven ve huzur bozan eylemlerin etkili bir biçimde önlenmesi için hukuk devleti ilkesi, laiklik ilkesi ve adalet ve hakkaniyet ölçütleri de gözetilmek suretiyle düzenlemede bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Bu yetki kapsamında, davalı üniversitenin Anayasa’ya, laiklik ilkesine ve yükseköğretimin amacına aykırı olan, eğitim ve öğretimin huzur ve güvenliğini bozan durumların giderilmesi amacıyla öğretim ve eğitimin zorunlu koşullarına uygun olarak, yaptığı düzenlemelerle yaptırımlar getirmesi, eğitim kurumunun gözetim ve denetimiyle ilgili vazgeçilmez bir yetki kullanımıdır. Söz konusu işlem, disiplin suçlarının önlenmesi, üniversitedeki huzurun sağlanması ve eğitimin aksaksız sürdürülmesi işlevine de sahiptir. Tüm bu özellikler, dava konusu işlemin, eğitim özgürlüğünü sınırlama olarak değerlendirilemeyeceğinde kuşku bulunmadığını gösterdiği gibi; anılan öğrenim özgürlüğünün gerçek anlamıyla ve esenlik içinde uygulanmasına yönelik olduğunda da duraksamaya yer bırakmamaktadır.
Bu açıdan, Yükseköğrenim Kurumlarının dersliklerinde ve eğitimle ilgili yerlerde dinsel inançları simgeleyen belirtilerden ve Yükseköğretimde karışıklık ve karmaşa yaratan ve huzur bozan durumlardan uzak kalınması zorunluluğu gözetildiğinden laik eğitim kuralına ve Yükseköğretim ilke ve amacına, yükseköğrenim düzeninin sağlanmasına aykırılık teşkil eden eylemlerin önlenmesi idarenin görevidir.
Belirtilen bu durumlar karşısında, üniversitelerde eğitim birliği içinde; aklın ve bilimin öncülük ettiği, duygu ve görüş birliğini sağlamaya yönelik, özgür düşünceli, özgür vicdanlı, ulusal değerlere saygılı, çağdaş görüşlü ve çağdaş görünümlü insan yetiştirme amacına aykırılık teşkil etmeyen dava konusu işlemde hukuka ve ilgili mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi kararının bozulmasına ve dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 27.12.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.