Danıştay Kararı 8. Daire 1994/1849 E. 1995/1009 K. 03.04.1995 T.

8. Daire         1994/1849 E.  ,  1995/1009 K.
Daire : SEKİZİNCİ DAİRE
Karar Yılı : 1995
Karar No : 1009
Esas Yılı : 1994
Esas No : 1849
Karar Tarihi : 03/04/995

TIPTA UZMANLIK ÖĞRENİMİ YAPAN ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNE NÖBET TAZMİNATI ÖDENMESİ GEREKTİĞİ HK.

… Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında araştırma görevlisi olarak tıpta uzmanlık öğrenimi yapan davacının 1.1.1991 tarihine kadar ödenen nöbet tazminatının, bu tarihten itibaren durdurulması üzerine, ödemesi durdurulan nöbet tazminatının ödenme si istemiyle 31.8.1992 günlü başvurusunun reddine ilişkin işlem ile iş lemin dayanağı Maliye Bakanlığının 12 seri nolu tebliğinin davacı ve davaya davacı yanında katılan Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi tarafından, 1989 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı ile tüm doktor ların nöbet tazminatı almaya başladıkları, tıpta uzmanlık eğitimi yapması nedeniyle 2547 sayılı Kanun ve 2914 sayılı kanuna tabi olduğu, 2914 sayılı Yasanın 20.maddesinde, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır kuralının yer aldığı, 2809 sayılı Kanunun Geçici 3.maddesi ile üniversitelerde tıpta uzmanlık eğitimi yapan araştırma görevlisi doktorların, Sağlık Bakanlığı bünyesinde 657 sayılı yasaya tabi olarak çalışan emsallerinden daha düşük düzeyde aylık olmamaları için bir düzenleme yapıldığı, buna göre üniversitelerde tıpta uzmanlık öğrenimi yapmakta olanlara verilecek aylıkların net tutarının Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan aynı durumdaki personele verilen aylık vesair ödemelerin net tutarından düşük olması durumunda, aradaki farkın hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın kendilerine tazminat olarak ödeneceğinin belirtildiği, ayrıca 2547 sayılı Yasanın 50/e maddesinde de, “tıpta uzmanlık öğrenimi yapanlara verilecek aylık veya ödeneklerin tesbitinde aynı durumda bulunan Sağlık Bakanlığı personeli aylık ve ödenekleri gözönünde tutulur” denilerek aynı statüde bulunan doktorların yarı yasalara sağlı olmaları nedeniyle birbirleri karşısın da mağdur olmalarının önlenilmek istenildiği, 1992 Mali Yılı Bütçe Kanununda da yataklı tedavi kurumlarında nöbet tutanlardan, bu nöbet karşılığında kurumunca izin kullanmasına izin verilmeyenlere nöbet tazminatı verileceği hükmümün yer aldığı, tüm bu hükümler karşısında Maliye Bakanlığı tebliğinin eksik ve yetersiz olduğu öne sürülerek iptalleri istenilmektedir.
10.3.1989 gün ve 20104 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve iptali istenilen Maliye ve Gümürk Bakanlığı 12 seri nolu Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanunu Genel Tebliği ile, gerek çeşitli yükseköğretim kurumlarından Bakanlığa intikal eden yazılardan, gerekse Bütçe Kontrolörlerinin yaptıkları incelemeler sonucunda hazırlanan raporlardan, Üniversitelerde tıpta uzmanlık öğremini yapanlara ödenecek fark tazminatının hesabında tereddütlerin bulunduğu ve farklı uygulamaların yapıldığının anlaşıldığı gerekçe gösterilerek, 2547 sayılı Yasanın 50. maddesi ile 3/t maddesi ve 2547 sayılı Yasının 50/e maddesine açıklık getiren 2809 sayılı Yasanın Geçici 3.maddesi açıklandıktan sonra, Tıp Fakültelerinde araştırma görevi kadrolarında uzmanlık eğitimi yapan doktorlar ile Sağlık Bakanlığına bağlık Kurumlarda aynı durumdaki doktorların aylıkları arasındaki net farkın nasıl hesaplanacağı örnekler verilerek açıklanmıştır. Dava konusu işlemde, davacıya nöbet tazminatı ödenememesi 12 seri nolu Genel Tebliği hükümlerine dayandırılmış ise de, adı geçen Genel Tebliğ de nöbet tazminatına değinen bir hüküm ve açıklama yer almadığından, davanın Genel Tebliğin iptaline ilişkin kısmının reddi gerekmektedir.
Davanın, davacıya nöbet tazminatı ödenemiyeceğine ilişkin kısmına gelince; 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 50/e maddesinde, tıpta uzmanlık öğrenimi yapanlara verilecek aylık veya ödeneklerin tesbitinde ayni durumdaki Sağlık Bakanlığındaki personelir aylık ve ödemeklerinin gözönünde tutulacağı, ayrıca sözü edilen (e) fıkrasına göre yapılacak uygulamalara açıklık getiren 2809 sayılı Yasının geçici 3.maddesinde de, tıpta uzmanlık öğrenimi yapmakta olanlara yapılacak aylık ve her türlü ödemelerin net tutarının Sağlık Bakanlığının aynı durumda bulunan personeline verilen aylık ve her türlü ödemelerin net tutarından az olması halinde aradaki farkın hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın kendilerine tazminat olarak ödeneceği kurala bağlanmıştır.
Uyuşmazlık, Maliye Bakanlığınca bu son maddedeki hükmün devamlı nitelikteki ödemelerle ilgili olduğu kabul edilerek Genel Tebliğde nöbet tazminatına ilişkin bu hükme yer verilmemesinden kaynaklanmıştır.
Sağlık Bakanlığının aynı durumda bulunan personeline ödenen nöbet tazminatının, 2914 sayılı Yasanın Geçici 3.maddesi uyarınca tıpta uzmanlık öğrenimi gören araştırma görevlilerine de ödenmesi yasanın hükmüne ve amacına uygundur. Aksine bir yorum yasanın amacına aykırı olacağı ve aynı işi yapan kişi ler arasında adaletsiz bir durum yaratacağından, tıpta uzmanlık öğreni mi yapan davacıya nöbet tazminatı verilmemesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davanın nöbet tazminatı ödenmesi istemine ilişkin kısmı ise, tam yargı davası niteliğinde olduğundan, davacıya ödenmesi gereken nöbet tazmina tının hesaplanmasında 2577 sayılı Yasanın sürelere ilişkin hükümlerinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12.maddesi İdari İşlemlerden, 13.maddesi de idari eylemlerden doğan zararların karşılanması ama cıyla açılacak tam yargı davalarının açılma yöntem ve sürelerini düzen lemiş bulunmaktadır. “İptal ve Tam Yargı Davaları” başlığını taşıyan ve “ilgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve İdare ve Vergi Mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya ka nun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin, 11.madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” hükmü nü koyan 12.maddeye göre, maddi ve manevi zararlara neden olan idari işlemlerden dolayı ilgili doğrudan doğruya tam yargı davası açabileceği gibi iptal ve tam yargı davasını birlikte de açabilir; ya da önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın tebliğinden itibaren de dava açma süresi içinde tam yargı dava sı açma yoluna gidebilir. 12.Maddenin son tümcesinin yollamada bulunduğu, 11.madde “Üst Makamlara başvurma” yı düzenlemekte olup ilk üç fıkrası “ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdran, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava aç ma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş sü rede hesaba katılır” hükmünü taşımaktadır. 12.Madde, belirtilen seçeneklerin dışında, dördüncü bir seçeneği daha düzenlemiş bulunmakta ve ilgililerin “… bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası” davası açabileceklerine işaret etmektedir.
Bu tümce 521.sayılı Danıştay Kanununun 71.maddesine, 1740 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle eklenmiş ve 2577 sayılı Yasanın 12.maddesinde 71.maddenin değişik metni aynen tekrarlanmıştır. Mülga 521 sayılı Yasanın sözkonusu maddesinde yapılan değişiklik gerekçesine göre, hakkın ihlali işlemin icrası (uygulanması) tarihinde vuku bulmuş ise, tam yargı davası işlemin uygulandığı tarihten itibaren yasal süre içinde açılabilecektir.
Bu hükümler karşısında, özel hizmet tazminatı yönünden belli bir uygulama tarihi esas alınarak istekte bulunulan davalarda İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesini göre uygulama tarihinden itibaren altmış gün içinde, uygulama üzerine davacı idareye başvurmuş ise 12.maddenin göndermede bulunduğu 11.maddeye göre idarenin bu başvuruya cevap vermemiş olduğu hallerde uygulama tarihinden itibaren engeç 20 gün, idarenin cevap verdiği durumlarda ise uygulama tarihinden başvuru tarihine kadar geçen süre de hesaba katılmak koşuluyla cevabın davacıya tebliğ tarihinden itibaren almış gün içinde idari davanın açılmış olması gerekir.
Başka bir anlatımla dava, davacının idareye başvurduğu tarihten itibaren 120 gün içinde açılmış ise ilgiliye, davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü geçmemek koşuluyla, başvuru tarihinden geriye doğru altmış günlük süre içindeki ilk uygulama esas alınarak özel hizmet tazminatının ödenmesi gerekecek, idareye başvuru tarihinden itibaren 120 günlük ya da idarenin cevabının tebliğ tarihinden itibaren altmış günlük süreler geçtikten sonra açılmış olan davalarda ise ancak dava tarihinden geriye doğru altmış günlük süre içinde kalan ilk uygulamadan doğan zarara hükmedilebilecektir.
Olayda davacının, 1.9.1991 tarihinden itibaren tuttuğu nöbet tazminatının ödenmesi istemiyle 31.8.1992 günlü başvuru dilekçesi ile idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 15.9.1992 tarihinde dava açıldığından, nöbet tazminatının idareye başvuru tarihinden geriye doğru 60 günlük kısmının davacıya ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle davanın Genel Tebliğe ilişkin kısmının reddine, dava konusu işlemin iptaline ve nöbet tazminatının, idareye başvuru tarihinden geriye doğru 60 günlük süreye ilişkin kısmının, başvuru tarihinden hesaplanacak yasal faizi ile birlikte ödenmesine, nöbet tazmina tı ödenmesi isteminin fazlaya ilişkin kısmının süre aşımı sebebiyle reddine karar verildi.