Danıştay Kararı 7. Daire 2021/2806 E. 2023/793 K. 20.02.2023 T.

Danıştay 7. Daire Başkanlığı         2021/2806 E.  ,  2023/793 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/2806
Karar No : 2023/793

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı adına
… Gümrük Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Asıl borçlu … Sanayi Anonim Şirketi adına tescilli … tarih ve … sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi ile … tarih ve … sayılı Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında geçici ithali yapılan eşyanın süresinde yurt dışı edilmediğinden bahisle gümrük ve katma değer vergileri, kaynak kullanımını destekleme fonu payı, fon payı üzerinden hesaplanan cezai faiz, gecikme zammı ile 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 238. maddesi uyarınca karara bağlanan para cezasının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, Mahkemelerince verilen ara kararı üzerine davalı İdarece gönderilen belgelerin incelenmesinden, dava konusu ödeme emrinin dayanağı olan asıl borçlu şirket hakkında düzenlenen ödeme emrinin sunulmadığı, asıl borçlu şirket hakkındaki ödeme emrinin, şirketin 04/02/2009 tarihinde iflasına karar verildiği hususu da göz önüne alınarak, şirkete ve/veya iflas masası/iflas idaresine usulüne uygun şekilde düzenlenip tebliğ edildiği hususunun açıkça ortaya konulamadığı, bu nedenle, ödeme emrine konu edilen kamu alacağının kesinleştiğinden bahsedilemeyeceğinden düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davaya konu ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı idare tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Dava konusu edilen miktar dikkate alındığında Vergi Dava Dairesi kararına karşı temyiz yolunun açık olduğu aksi yönde verilen kararda ise hukuka uygunluk olmadığı, borç ödemeden aciz belgesi üzerine kanuni temsilci olan davacı hakkında takibin yapıldığı, önceki işlemlerin ihtilaf konusu edilemeyeceği ve işin esası hakkında değerlendirme yapılamayacağı, öte yandan davacının zamanaşımı iddiasının da yerinde olmadığı, harçtan muaf olunmasına karşın kararda idareleri aleyhine yansıtılmasında isabet olmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’ÜN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Asıl borçlu … Sanayi Anonim Şirketi adına tescilli … tarih ve … sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi ile … tarih ve … sayılı Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında geçici ithali yapılan eşyanın süresinde yurt dışı edilmediğinden bahisle gümrük ve katma değer vergileri, kaynak kullanımını destekleme fonu payı, fon payı üzerinden hesaplanan cezai faiz, gecikme zammı ile 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 238. maddesi uyarınca karara bağlanan para cezasının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde, bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği; yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi alacaklarının, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı; temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için, asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükümleri yer almıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer’i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümlerinin tatbik olunacağı, 2. maddesinde, muhtelif kanunlarda Tahsili Emval Kanununa göre tahsil edileceği bildirilen her çeşit alacaklar hakkında da bu kanun hükümlerinin tatbik olunacağı kurallarına yer verilmiştir.
Kanun’un 3. maddesinde, bu kanundaki amme alacağı teriminin 1. ve 2. maddeler şumulüne giren alacakları, amme borçlusu veya borçlu teriminin ise; amme alacaklarını ödemek mecburiyetinde olan hakiki ve hükmi şahısları ve bunların kanuni temsilci veya mirasçılarını ve vergi mükelleflerini, vergi sorumlusunu ifade edeceği belirtilmiştir. Ayrıca aynı maddede tahsil edilemeyen amme alacağı teriminin amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını; tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı teriminin ise amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını ifade ettiği açıklanmıştır.
Aynı Kanun’un mükerrer 35. maddesinde de, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu kanun hükümlerine göre tahsil edileceği kuralına yer verilmiştir.
Davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde yürürlükte olan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesinde, anonim şirketlerin idare meclisi tarafından idare ve temsil olunacağı; 319. maddesinde, esasen yönetim kuruluna ait olan şirketi temsil ve idare yetkisinin esas sözleşme ile yönetim kurulu üyelerinden en az biri veya birden fazlasına veya esas sözleşmede genel kurula veya yönetim kuruluna verilecek yetki ile yönetim kurulu üyesi olmaları şartıyla murahhas üyelere veya şirkette pay sahibi olmasalar bile müdürlere devredilebileceği; 321. maddesinde ise temsile yetkili olanların şirketin maksat ve mevzuuna giren her türlü işlemleri şirket adına yapmak hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verildikten sonra 336. maddesinin son fıkrasında, temsil yetkisinin idare meclisi üyelerinden birine bırakılması halinde mesuliyetin ilgili azaya ait olacağı, o işlemden dolayı müteselsil sorumluluğun geçerli olmayacağı ifade edilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Uyuşmazlık döneminde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun temsil yetkisinin kapsamına işaret edilen 321. maddesinden, temsil yetkisi olanların şirketin maksat ve mevzuuna dahil olan tüm işleri ve hukuki işlemleri şirket adına yapmaları gerektiği ve bu yetkinin kapsam olarak sınırlandırılamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 6762 sayılı Kanun’un 319. maddesi hükmüne göre temsil yetkisi verilen kişi ya da kişilerin kanuni temsilci kabul edilebilmesi için şirketin maksat ve mevzuuna dahil olan “tüm işlemlerde tam yetkili” olmaları zorunludur.
Belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca anonim şirketlerde temsil yetkisinin, sadece merkezin veya bir şubenin işlerine hasrolunmasına dair coğrafi yönden yapılan sınırlamalar ile tescil ve ilân edilmiş olmak kaydıyla müştereken kullanımına dair sınırlamalar dışında sınırlandırılamayacağı, şirketin maksat ve mevzuuna giren sınırlı işlere özgü temsil ve idare yetkisi verilen kişi ya da kişilerin şirketi temsile tam yetkili olmadığı açıktır.
Başka bir anlatımla, şirketin maksat ve mevzuuna dahil olan tüm işlemlerde tam yetkili olmayan, sınırlı olarak temsil ve idare yetkisi verilen kişi veya kişilerin kanuni temsilci sayılması mümkün değildir. Bu itibarla tescil ve ilân edilmiş olsa dahi imza sirküleriyle kendisine sınırlı imza yetkisi verilen kişi ya da kişilerin kanuni temsilci sıfatını haiz olduğu kabul edilemez.
Dosyanın ve Dairemizin E:2020/604 ve 1892 sayılı dosyalarının birlikte incelenmesinden; … Sanayi Anonim Şirketi’nin 18/05/2004 tarihli yönetim kurulu toplantısında 5 sayılı karar alınmış, yönetim kurulu başkanlığına …, başkan vekilliğine … seçilmiş, bu kişilerin aynı zamanda birinci derece imza yetkisine haiz oldukları davacının ise, satıştan sorumlu genel müdür yardımcısı sıfatıyla ikinci derece imza yetkisine haiz olduğu, yönetim kurulu üyeleri arasında yapılan iş bölümü uyarınca, yönetim kurulu başkan ve yardımcısının müşterek imzası ile yapılacak işler, en az biri yönetim kurulu başkan veya yardımcısı olmak üzere birinci derece ve ikinci dereceden birer imza ile yapılacak işler, 50.000.000.000 TL’na kadar ikinci dereceden iki yetkilinin imzası ile yapılacak işler ile miktar sınırlaması olmadan ikinci dereceden iki yetkilinin imzası ile yapılacak işler belirlenmiştir. 05/10/2006 tarihli yönetim kurulu toplantısında 2 sayılı karar alınmış, yönetim kurulu başkanlığına …, başkan vekilliğine … seçilmiş, bu kişilerin aynı zamanda birinci derece imza yetkisine haiz oldukları, satıştan sorumlu genel müdür yardımcısı sıfatıyla davacının ikinci derece imza yetkisine haiz olduğu belirtildikten sonra benzer iş bölümüne yer verilmiştir. 5 sayılı karar, 25/05/2004, 2 sayılı karar ise 13/10/2006 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde tescil ve ilân edilmiştir.
Bu durumda, satıştan sorumlu genel müdür yardımcısı sıfatıyla kendisine tanınan ikinci derece imza yetkisinin, davacıya kanuni temsilcilik sıfatı kazandırması mümkün olmadığından, kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık, yukarıda belirtilen gerekçeyle ödeme emrini iptal eden temyize konu kararda sonucu itibarıyla isabetsizlik bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1…. Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararına yönelik TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE,
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu kararın taraflara tebliği ve bir örneğinin de Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesini teminen dosyanın ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, 20/02/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.