Danıştay 7. Daire Başkanlığı 2021/1945 E. , 2022/5515 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/1945
Karar No : 2022/5515
TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
2- (DAVALI) : …Vergi Dairesi Başkanlığı
(…Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : …Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, ticaret sicilinden kaydı silinen …Otomotiv Turizm İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin ithalini gerçekleştirdiği araçların gümrük kıymetini gerçek maliyetinin altında göstermek suretiyle özel tüketim vergisi matrahını düşük beyan ettiğinden bahisle, takdir komisyonu kararına dayanılarak 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin 9. fıkrası uyarınca kanuni temsilci sıfatıyla 2010, 2011 ve 2012 yıllarının muhtelif dönemlerine ilişkin tarh edilen özel tüketim vergileri ve kesilen vergi ziyaı cezaları ile 2018 yılına ilişkin yargı harcının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …Vergi Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla; dava konusu …tarih ve …sayılı ödeme emrinin, …ve …plaka numaraları haricindeki kısımları yönünden yapılan incelemede, her ne kadar, davalı idare tarafından, davacı adına kesinleşen vergi borcu bulunduğundan bahisle ödeme emri düzenlenip tebliğ edilmiş ise de, anılan ödeme emrinin …ve …plaka numaraları haricindeki kısımlarına ilişkin amme alacaklarına ait ihbarnamelere karşı açılan davada …Vergi Mahkemesince sırasıyla E:…/…-…, K:…/…-…sayılı kararlarla cezalı tarhiyatların iptaline karar verildiği görülmüş olup, davacı adına kesinleşmiş ve tahsili kabil hale gelmiş amme alacağı bulunmadığından, davacı adına düzenlenen …tarih ve …sayılı ödeme emrinin, anılan 2 plaka haricindeki kısımlarında hukuka uyarlık bulunmadığı; dava konusu …tarih ve …sayılı ödeme emrinin, …plaka numarası ile …tarih ve …- …-…sayılı, …tarih ve …sayılı ödeme emirleri yönünden yapılan incelemede, sırf zamanaşımını kesmek amacıyla yapılan takdire sevk işlemi, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 114. maddesinde belirtilen zamanaşımı süresini durdurmayacağından, olayda, davacı hakkında, uyuşmazlık konusu ödeme emirlerinin konusunu oluşturan 2010 ve 2011 tarihli vergi ziyaı cezalı tarhiyatlar ile ilgili olarak gerçek bir takdire sevk nedeni belirtilmeden, davacının, 2010 ve 2011 yılları tarhiyatları için sırasıyla 2015 ve 2016 yıllarında takdir komisyonuna sevki üzerine, 2016 ve 2017 tarihli takdir komisyonu kararlarında belirlenen matrah üzerinden yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatların, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca zamanaşımına uğramaması için vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içerisinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmesi gerekirken, 2010 ve 2011 yılları vergi ziyaı cezalı tarhiyatlarının sırasıyla 2016 ve 2017 yıllarında tebliğ edildiği ve 5 yıllık zamanaşımı süresinde tebliğ edilmediğinden söz konusu vergi ziyaı cezalı tarhiyatların tarh zamanaşımına uğradığı, davacı adına düzenlenen …tarih ve …sayılı ödeme emrinin, …plaka numarası ile …tarih ve …- …-…sayılı, …tarih ve …sayılı ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı; dava konusu …tarih ve …sayılı ödeme emrinin …plaka sayılı kısmı yönünden yapılan incelemede ise, Mahkemelerinin …tarih ve E.…, K.…sayılı dilekçe ret kararı üzerine hükmedilen karar harcının, davacıya 2 nolu ihbarname ile bildirilip 20/02/2018 tarihinde davacının ikametgah adresinde annesine tebliğ edilmesine rağmen, ilgili karar harcının ödenmemesi ve dava da açılmayarak kesinleşmesi nedeniyle, vadesinde ödenmeyen ve kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen …tarih ve …sayılı ödeme emrinin bu kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen reddine, kısmen de dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu kararın dava konusu …tarih ve …sayılı ödeme emrinin, …ve …plaka numaraları haricindeki kısımlarının iptaline yönelik hüküm fıkrasının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı idarece ileri sürülen iddiaların söz konusu hüküm fıkrasının kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen reddine; istinaf başvurusuna konu kararın, dava konusu …tarih ve …sayılı ödeme emrinin, …plaka numarası ile …tarih ve …-…-…sayılı, …tarih ve …sayılı ödeme emirlerinin iptaline ilişkin hüküm fıkrasına yönelik davalı idare tarafından yapılan istinaf başvurusunun, olayda, anılan ödeme emirleri içeriği borçların dayanağını oluşturan ve davacı adına düzenlenen ihbarnamelerin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinde belirtilen tarh zamanaşımı süresi içerisinde tesis edilerek, davacının ikametgah adresinde bulunan abisi ve annesine 16/12/2016, 15/02/2017 ve 28/12/2017 tarihlerinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine karşın, davacı tarafından söz konusu cezalı tarhiyatlara karşı dava açılmadığı anlaşıldığından, bu yolla kesinleşen ve vadesinde ödenmeyen kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile anılan ödeme emirlerinin iptaline ilişkin hüküm fıkrasının kaldırılmasından sonra davanın kısmen reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ödeme emri aşamasında ihbarnamelere ilişkin hususların değerlendirilemeyeceği, 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesiyle sınırlı olarak inceleme yapılabileceği; davalı idarece, ödeme emri dayanağı tarhiyatların usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, zamanaşımının söz konusu olmadığı, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN SAVUNMALARI: Taraflarca savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği, davacının temyiz istemine gelince, davacının iddialarının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesinde yer alan “borcum yoktur” kapsamında değerlendirilmesi gerektğinden, vergi dava dairesi kararının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile davanın kısmen reddine ilişkin hüküm fıkrasının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davacı adına, ticaret sicilinden kaydı silinen …Otomotiv Turizm İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin ithalini gerçekleştirdiği araçların gümrük kıymetini gerçek maliyetinin altında göstermek suretiyle özel tüketim vergisi matrahını düşük beyan ettiğinden bahisle, takdir komisyonu kararına dayanılarak 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin 9. fıkrası uyarınca kanuni temsilci sıfatıyla 2010, 2011 ve 2012 yıllarının muhtelif dönemlerine ilişkin tarh edilen özel tüketim vergileri ve kesilen vergi ziyaı cezaları ile 2018 yılına ilişkin yargı harcının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin, 5904 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle eklenerek 03/07/2009 tarihinde yürürlüğe giren ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 9. fıkrasında, tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin olarak salınacak her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek cezaların, müteselsilen sorumlu olmak üzere; tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden tasfiye dönemi için ise tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde, 01/07/2015 tarihine kadar maddede belirtilen halleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtların silinmesine ilişkin hususların ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılacağı, 1. fıkrasının (a) bendinde; 24/06/1995 tarihli ve 559 sayılı Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince, sermayelerini anılan Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen tutarlara çıkarmamış anonim şirketler ile limited şirketlerin, (b) bendinde; bu Kanun’un yürürlük tarihinden önce veya 1/7/2015 tarihine kadar münfesih olan anonim ve limited şirketlerin, (c) bendinde; Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre herhangi bir nedenle dağılmış olan Kooperatiflerin, (d) bendinde; sebebi ne olursa olsun aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantıları yapılamayan anonim şirketler ile kooperatiflerin, (e); bendinde bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış ancak genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoları veya son ve kati bilançosu genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin işlemi yapılamayan şirket ve kooperatiflerin tasfiye usulünün belirlendiği, 3. fıkrasında; bu madde kapsamındaki şirket ve kooperatiflerin; ilgili ticaret sicili müdürlüğünce re’sen veya herhangi bir kişi, kurum veya kuruluş tarafından kanıtlarıyla birlikte yapılacak bildirimleri de kapsayacak şekilde, ticaret sicili kayıtları üzerinden yapılacak incelemeyle tespit edileceği, 4. fıkrasının (a) bendinde; Ticaret sicili müdürlüklerince, kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanacağı, yapılacak ihtarın, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderileceği, ilanın, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinden itibaren otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat yerine geçeceği, ayrıca anılan ilanın, bildirici niteliği haiz olarak ilgili ticaret ve sanayi odası veya ticaret, sanayi ya da deniz ticaret odasının internet sitesinde aynen yayımlanacağı, 11. fıkrasında ise; 4. fıkra uyarınca yapılan ihtar ve ilana rağmen, süresi içinde cevap vermeyen veya tasfiye memurunu bildirmeyen yahut durumunu kanuna uygun hâle getirmeyen veya faaliyette bulunduğunu adres ve kanıtlarıyla birlikte bildirmeyen şirket ve kooperatiflerin unvanının ticaret sicilinden re’sen silineceği, re’sen unvanı silinen şirket ve kooperatiflerin, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile ilgili odanın internet sitesinde ilan edileceği hüküm altına alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan vergi dava dairesi kararının istinaf başvurusunun kısmen reddine ilişkin hüküm fıkrası, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, davalı idare tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, sözü geçen hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmamıştır.
Davacının temyiz istemine gelince;
Davaya konu ödeme emri içeriğinde yer alan vergilere ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler uyarınca, tarhiyatın doğrudan kanuni temsilciler adına yapılabilmesi, asıl mükellefin tasfiye edilmesi ve tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden silinmiş olması koşuluna bağlanmış olup, tasfiye ve iflas hallerinde ticaret şirketlerinin mükellefiyetlerinin sona erdirilmesinde süreç; Türk Ticaret Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki işlemler yerine getirilerek, tasfiye edilme veya iflasın kapanması tescil ve ilan edildikten sonra, tüzel kişiliğin ticaret sicili kayıtlarından terkin edilmesiyle gerçekleşmektedir.
Bir şirketin borçlu kılınabilmesi ancak tüzel kişilik kazandığı tarih ile bu kişiliğin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre şirketlerin tüzel kişilikleri ticaret sicilinden silinmesiyle sona ermektedir. Ticaret sicilinden kaydı silinen ve hukuksal varlığı sona eren bir kurumun bu tarihten sonra haklara sahip olması, borçlu kılınması, temsili, yargı yerlerinden koruma istemesi mümkün değildir. Bu nedenle tasfiye edilerek tüzel kişilikleri sona eren kurumlar vergisi mükellefleri adına, tasfiyeye giriş tarihinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi vergilendirme yapılması mümkün bulunmamaktadır. Tüzel kişiliği sona eren ve bu nedenle borçlandırılmasına hukuken imkan bulunmayan kurumların hukuksal varlığının devam ettiği dönemlere ait olup, ikmalen veya re’sen tarhı gereken vergi ve kesilecek cezalardan sorumlu tutulacaklar konusundaki hukuki boşluk, 5520 sayılı Kanun’un 17. maddesine eklenen ve yukarıda kuralına yer verilen 9. fıkra ile giderilmiştir.
Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığı gibi kural olarak kanunların geriye yürütülmemesini de zorunlu kılar. Bu nedenle “kanunların geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca kanunlar yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki hukuki durumlara uygulanabileceklerinden sonradan çıkan bir kanun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanamaz.
7103 sayılı Kanun’la 213 sayılı Kanun’un 10. maddesine eklenen altıncı fıkrayla, tasfiye dışındaki nedenlerle tüzel kişilikleri sona eren şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesinden önceki döneme ilişkin vergi ve cezalarında kanuni temsilciler adına tarh edilmesi imkanı sağlanmakla birlikte; söz konusu fıkranın 21/03/2018 tarihinde yürürlüğe girmiş olması sebebiyle, “kanunların geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca sonradan çıkan bu kanun hükmünün yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanamayacağı açıktır.
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin, 29/06/2022 tarih ve 2019/17968 başvuru numaralı kararı ile, 7103 sayılı Kanun’la 213 sayılı Kanun’un 10. maddesine eklenen altıncı fıkrayla” tasfiye dışındaki nedenlerle tüzel kişilikleri sona eren şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesinden önceki döneme ilişkin vergi ve cezalarını kanuni temsilciler adına tarh edilmesi imkanının sağlandığı” ve bu konuda tartışmalara son verildiği, ancak söz konusu fıkranın 21/03/2018 tarihinde yürürlüğe girmiş olması sebebiyle, bu tarihten önceki dönemde kanuni temsilci adına tarhiyat yapılıp yapılamayacağı yönünden bir belirsizliğin olduğuna vurgu yapılmıştır. Öte yandan, tasfiye dışındaki usullerle tüzel kişiliği sona eren şirketlerin tasfiyeden önceki borçları için kanuni temsilci adına tarhiyat yapılıp yapılamayacağı ile ilgili bir kesinliğin ve belirliliğin bulunmaması sebebiyle, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerinin zedelendiği; bu durumda vergilendirme suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıyan bir kanuna dayanmadığı sonucuna ulaşılarak Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
19/10/2015 tarih ve 8928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7. maddesi uyarınca 09/10/2015 tarihinde ticaret sicilinden re’sen silindikleri belirtilen şirketler arasında yer alan …Otomotiv Turizm İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin 9. fıkrasında yer verilen tasfiye süreci takip edilerek tasfiyesinin sonlandırılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, tasfiyeye girmeksizin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7.maddesi uyarınca terk işlemi gerçekleşen … Otomotiv Turizm İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin kanuni temsilcisi hakkında 5520 sayılı Kanun’un 17. maddesinin 9. fıkrasında öngörülen tasfiye koşulunun gerçekleşmediği dikkate alındığında, kanuni temsilci adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığından, davacının iddialarının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesinde yer alan “borcum yoktur” kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup, vergi dava dairesi kararının davanın kısmen reddine ilişkin hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine, davacının temyiz isteminin ise kabulüne,
2. …Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının istinaf başvurusunun kısmen reddine ilişkin hüküm fıkrasının ONANMASINA,
3. Kararın, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile davanın kısmen reddine ilişkin hüküm fıkrasının ise BOZULMASINA,
4. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere, dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
6. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13. maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 26/12/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Uyuşmazlıkta, davacının uyuşmazlık konusu vergilendirme döneminde … Otomotiv Turizm İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketinin kanuni temsilcisi olduğu, anılan şirketin ticaret sicil kayıtlarının re’sen terkin edildiği ve asıl borçlu şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi nedeniyle ”kanuni temsilci” sıfatıyla davacı adına 2010, 2011 ve 2012 yıllarının muhtelif dönemlerine ilişkin tarh edilen özel tüketim vergileri ve kesilen vergi ziyaı cezaları ile 2018 yılına ilişkin yargı harcının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesi kanuni temsilcilerin sorumluluğu başlıklı düzenlemesi;
“Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.”
Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.”şeklinde olmakla; kanunun açık düzenlemesi gereği vergi sorumlusunun veya mükellefin varlığından tamamen veya kısman alınmayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerine yerine getirmeyenlerden alınacağı emredici düzenleme ile belirtilmiş olup, başka bir gerekçe ve sebeplere yer verilmemiştir.
Diğer anlatımla tüzel kişiliğin her ne şekilde olursa olsun son bulması, Medeni kanuna göre tüzel kişiliğin yitirilmesi sebebiyle artık borçlandırılması mümkün olmamakla “tüzel kişinin malvarlığından alınmasının mümkün olmayacak haller” kapsamındadır. Kanunda bu anlamda bir boşluk bulunmamaktadır.
Vergi kanunlarına ve verginin mahiyeti itibari ile var olma amacına bakıldığında “kanuni ödevlerini yerine getirmeyenler” tanımlaması şahsi sorumluluğu doğurmakla, vatandaşlık görev ve sorumluluğu olan ve yasa ile belirlenmiş verginin ödenmeme hali olarak sadece mücbir sebeplerin varlığının yer aldığı görülmekte olup, bu hallerin varlığı halinde de ancak mücbir sebebin ortadan kalkma süresi ile sınırlı bir sürede ödememe durumu söz konusu olabilecektir. Bu bağlamda 10. maddedeki sorumluluk “şahsi sorumluluk” kavramı ile açıklanmalıdır.
Kurumlar Vergisi Kanun’a bu Kanun’un uygulanması ile ilgili sorunları ortadan kaldırmak amacıyla 03/07/2009 tarihinde 17. maddesi 9. fıkrası ile konulan bu maddenin bilahere 2018 yılında 213 sayılı Kanun’a taşınması 10. maddenin var oluş maksadını teyit eder mahiyette getirilmiştir. Yenilik doğuran bir düzenleme değil var olan hükmün açıklanması mahiyettedir. Getirilen kanuni düzenleme gerekçelerine ve uygulamaya bakıldığında bu durum sarih olarak görünmektedir.
Bu bağlamda tüzel kişiliğin ne şekilde sona erdiğine bakılmaksızın borçlanma ehliyetini kaybeden şirkete karşı icrai işlem tesis edilememesi “mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar” tanımı içinde değerlendirileceği kanunun emredici düzenlemesi gereğidir.
Anayasa mahkemesi (2019-17968 başvuru nolu Tevfik Ayhan başvurusu 49.) kararında da belirtildiği üzere “hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla şekilde yorumlanmasının mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz.” ifadesi ile mevzuatın yorumlanması ve uygulanması noktasındaki yetki sınırını da belirlemiştir.
Bu bağlamda; ticaret sicilinden re’sen terkin edilmekle, borçlandırılması mümkün olmayan tüzel kişilerin kanuni temsilcileri aleyhine tarhiyat yapılması Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesi gereği olmakla kararın esasının incelenmesi gerektiği oyu ile Dairemiz kararına katılmıyorum.