Danıştay Kararı 7. Daire 2020/914 E. 2020/4699 K. 17.11.2020 T.

Danıştay 7. Daire Başkanlığı         2020/914 E.  ,  2020/4699 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2020/914
Karar No : 2020/4699

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Gıda Sanayi Anonim Şirketi
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı adına … Gümrük Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına kayıtlı … sayılı dahilde işleme izin belgesi kapsamında temsilcilik sözleşmesine istinaden .. Global Tarım Ürünleri Limited Şirketi adına tescilli … tarih ve … sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesiyle makarnalık buğday ithal edilmesi gerekirken ekmeklik buğday ithal edildiğinden bahisle tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergileri ile ek mali yükümlülüğe vaki itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacı tarafından, ek tahakkuk kararının dayanağı olan inceleme raporunun tebliğ edilmeyerek savunma hakkının kısıtlandığı ileri sürülmüşse de, anılan raporun dava dosyasında mevcut olduğu ve taraflarca her zaman incelenip örneğinin alınması mümkün olduğundan davacının savunma hakkının kısıtlanmadığı; … tarih ve … sayılı inceleme raporu ile aynı tarih ve … sayılı soruşturma raporunun incelenmesinden, davacı adına kayıtlı dahilde işleme izin belgesinde ihraç edilen eşyaya tekabül eden miktarda sadece makarnalık buğdayın eşdeğer eşya kapsamında ithalatının yapılabileceğinin belirtilmesine rağmen, temsilci firma aracılığıyla dahilde işleme izin belgesi kapsamında ithal edilen eşyanın gümrük vergisinden muaf olarak ithali mümkün olmayan ekmeklik buğday olduğu ve bunların yurt içine satıldığı, firmalarca satın alınan buğdayların tamamına yakınının ekmeklik olduğunun beyan edildiği, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüklerince herhangi bir analiz yapılmaksızın uygunluk yazılarının düzenlendiği tespitlerine yer verildiği, inceleme ve soruşturma raporlarında yer alan tespitler ile alınan ifadelerin birlikte değerlendirilmesinden, dahilde işleme izin belgesi kapsamında gümrük vergisinden muaf olarak ithali mümkün olmayan ekmeklik buğdayın ithal edilerek yurt içine satıldığının somut delillerle tespit edildiği, temsilcilik sözleşmesine istinaden hesabına beyanda bulunulan belge sahibi davacı yükümlü olduğundan adına tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergilerinde hukuka aykırılık bulunmadığı; Mahkemelerince verilen ara kararına cevaben davalı idarece sunulan dilekçede, davaya konu serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyanın ek mali yükümlülüğe tabi olmadığı, gecikme faizinin ek mali yükümlülük olarak programa girişinin yapıldığının belirtildiği, bu durumda eşyanın ek mali yükümlülüğe tabi olmadığı gibi henüz kesinleşmeyen ithalat vergileri için gecikme faizi tahakkuk ettirilemeyeceğinden ek mali yükümlülük adı altında yapılan gecikme faizi tahakkukunda hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin ek mali yükümlülüğe ilişkin kısmının iptaline, gümrük ve katma değer vergilerine ilişkin kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu kararın redde ilişkin hüküm fıkrasının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın anılan hüküm fıkrasının kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: İhtilaf konusu buğdayın cinsi olduğundan, Gümrük Yönetmeliğine göre numune alınarak analiz yapılması gerekirken, kişilerin beyanı esas alınarak işlem tesis edilemeyeceği, yurt içinde buğday alımı yapan firmaların ifadelerinin davaya konu beyanname ile ilgisinin olmadığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünce düzenlenen uygunluk belgesi ile buğdayın cinsinin tespit edilemeyeceği, uygunluk belgesinin, buğdayın insan ve hayvan sağlığı açısından tehlike oluşturup oluşturmadığını belirlemeye yönelik olduğu, dava konusu işlemin dayanağı olan Gümrük Kanunu’nun 181. maddesinin 2. fıkrasının, dolaylı temsilcinin sorumluluğuna ilişkin olduğu, dolaylı temsilcinin ise gümrük işlemlerini yürüten ve beyannamede adı geçen gümrük müşaviri olduğu, dolayısıyla belge sahibi olan taraflarının anılan madde uyarınca yükümlülüğünün söz konusu olmadığı, gümrük işlemlerinin temsilcilik sözleşmesine istinaden temsilci aracılığıyla gerçekleştirildiği, temsilcilik sözleşmesinde sadece makarnalık buğday ithali için yetki verildiği, buğdayın ekmeklik olduğunun kabul edilmesi durumunda ise, temsilci tarafından yetkisi dışına çıkılarak işlem yapıldığı, Borçlar Kanunu uyarınca yetkisiz yapılan bu işlemin geçersiz olduğu ve kendi üzerinde herhangi bir hukuki sonuç doğuramayacağı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin reddine,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Hüküm altına alınan tutar üzerinden binde 9,10 oranında ve … TL’den az olmamak üzere hesaplanacak nispi karar harcından, Dairece karara bağlanan harcın mahsubundan sonra, kalan harç tutarının temyiz eden davacıdan alınmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu kararın taraflara tebliği ve bir örneğinin de Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesini teminen dosyanın ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, 17/11/2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.” kuralı yer almış; 125. maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükme bağlanmıştır.
Anayasanın 36. maddesinde yer verilen iddia ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta ve birbirinden ayrılmaz niteliğiyle de hak arama hürriyetine temel oluşturmaktadır. Hak arama hürriyeti, önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil, aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Savunma hakkının öznesi, suçlanan kişidir. Kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini bilmesi gerekir. Çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır. Savunma hakkının belirtilen şekilde kullanılabilmesi ise; iddia olunan fiile ilişkin tespit ve kanıtların bilinmesine bağlı olarak karşı argümanlar geliştirilerek, aksi yönde tespit ve kanıtların sunulmasıyla mümkündür.
Anılan Anayasa hükümleri, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan ve “Hukuk Devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “Hak Arama Özgürlüğü”, “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Mahkemeye Başvuru Hakkı” ilkeleri ile doğrudan ilgili olup , sözkonusu temel haklara anayasal bir değer yüklediği açıktır.
Savunma hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri”ni belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz nitelikteki “Sav-Savunma-Karar” üçlüsünden oluşan yargıyla yaşama geçmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 14/07/1998 tarih ve E:1997/41, K:1998/47 sayılı kararında, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin, savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan 6. maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu ek tahakkuk kararının dayanağı olan inceleme raporunun davacıya tebliğ edilmediği anlaşıldığından, yukarıda açıklandığı üzere davacının savunma hakkının engellendiği görülmektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile, karara katılmıyorum.