Danıştay Kararı 7. Daire 2020/3852 E. 2022/591 K. 16.02.2022 T.

Danıştay 7. Daire Başkanlığı         2020/3852 E.  ,  2022/591 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2020/3852
Karar No : 2022/591

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … İnşaat Petrol Ürünleri Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ….

İSTEMİN KONUSU : ….. Vergi Mahkemesinin .. tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Madeni yağ ve müstahzarları imalatı ile alım satımı faaliyetinde bulunan davacının hesap ve işlemlerinin incelenmesi sonucunda düzenlenen vergi inceleme raporunda üretilen malların 27.10 pozisyonunda beyan edilmesi gerekirken 34.03 pozisyonunda beyan edildiği, bu suretle özel tüketim vergisi kaybına sebebiyet verildiğinin belirlendiğinden bahisle, 2009 yılı Ağustos ila Aralık ayları 1. ve 2. dönemleri için re’sen salınan özel tüketim vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının iptali istemiyle dava açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Bozma kararına uymak suretiyle işin esası hakkında yapılan inceleme sonucunda, bilirkişi raporunda; madeni yağların büyük kısmının baz yağlardan (%90 ve üzeri) oluştuğu, bu ürünlerin spesifik durumlar hariç 27.10 GTİP koduna girdiği, davacı tarafından üretilen ürünlerin içeriğinde de oran olarak %70 üzerinde baz yağı bulunduğu, bir ürünün 34.03 veya 38.11 GTİP pozisyonunda olduğundan bahsedebilmek için ürünün baz yağı dışında kalan katkı maddelerinden olan ve katık kısmını oluşturan, her bir katık kimyasal içeriğinin 34.03 veya 38.11 GTİP pozisyonuna girdiğinin üretim reçetelerinde açıkça belirtilmesi ve numunelerinde ispatlanmış olması gerektiği ancak davacı tarafından sunulan üretim reçetelerinde böyle bir hususun bulunmadığı, farklı ürünlerin farklı oranlarda karıştırılması halinde aynı ürünün elde edilemeyeceği, davacının sunduğu üretim reçetelerinde yer alan bilgilerin bilimsel verilere uygun olmadığının tekstil yağı örneği üzerinden açıklandığı, ürünlerin 27.10 GTİP kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususlarının belirtildiği, üretilen ürünlerin 34.03 ve 38.11 GTİP pozisyonunda değerlendirilebilmesi için bu ürünlerin üretiminde kullanılan katıklara ilişkin teknik bilgi, döküman ve ürün güvenlik formları (Technical Data Sheet) gibi bilgilerin davacı tarafından dosyaya sunulamadığı, genel durumun aksine 34.03 veya 38.11 GTİP pozisyonu kapsamında olmasını sağlayacak ve ürünlerin vasfını değiştirecek nitelikte kimyasal yapıda olduğu hususunun davacı tarafından ortaya konulamadığı, taahhüdüne aykırı kullanım nedeniyle tesis edilen cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Ürünlerin taahhüt edilen ürün olmadığına dair bir tespitin olmadığı, bilirkişi raporunun varsayıma dayalı olduğu, kimyasal analiz yapılarak pozisyonun tespit edilmesi gerektiği, katık alışlarının yasal deftere kayıt edildiği, sadece üretim reçetesinin göz önüne alınmasının eksik incelemeye dayandığı, yurt dışına yapılan satışlarda gümrükçe tespit edilmiş GTİP tespitlerinin bulunduğu, tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … ‘ÜN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin reddine,
2. … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Hüküm altına alınan tutar üzerinden binde 9,10 oranında ve …TL’den az olmamak üzere hesaplanacak nispi karar harcından, Mahkemece karara bağlanan harcın mahsubundan sonra, kalan harç tutarının temyiz eden davacıdan alınmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.” kuralı yer almış; 125. maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükme bağlanmıştır.
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen iddia ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta ve birbirinden ayrılmaz niteliğiyle de hak arama hürriyetine temel oluşturmaktadır. Hak arama hürriyeti, önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil, aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Savunma hakkının öznesi, suçlanan kişidir. Kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini bilmesi gerekir. Çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır. Savunma hakkının belirtilen şekilde kullanılabilmesi ise; iddia olunan fiile ilişkin tespit ve kanıtların bilinmesine bağlı olarak karşı argümanlar geliştirilerek, aksi yönde tespit ve kanıtların sunulmasıyla mümkündür.
Anılan Anayasa hükümleri, Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan ve “Hukuk Devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “Hak Arama Özgürlüğü”, “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Mahkemeye Başvuru Hakkı” ilkeleri ile doğrudan ilgili olup , sözkonusu temel haklara anayasal bir değer yüklediği açıktır.
Savunma hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri”ni belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz nitelikteki “Sav-Savunma-Karar” üçlüsünden oluşan yargıyla yaşama geçmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 14/07/1998 tarih ve E:1997/41, K:1998/47 sayılı kararında, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin, savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan 6. maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir
Bu düzenlemeye göre; mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeni ile matrah farkının tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren “takdir komisyonu kararının”, “vergi inceleme raporunun” veya tarhiyata dayanak alınan “mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun” ihbarnameye eklenmesinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu niteleme karşısında takdir komisyonu kararının, inceleme raporunun veya “mükellef adına” düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmemesinin, anılan Kanun’un 108. maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı olarak mütalaa edilmesine de olanak bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu tarhiyatların dayanağı olan ve davacı adına düzenlendiği belirtilen vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmediği anlaşıldığından, yukarıda açıklandığı üzere davacının savunma hakkının engellendiği tartışmasız bulunmaktadır.
Açıklanan nedenle, davacının temyiz isteminin kabul edilerek, mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile, karara katılmıyorum.