Danıştay Kararı 7. Daire 2016/2292 E. 2020/3291 K. 15.09.2020 T.

Danıştay 7. Daire Başkanlığı         2016/2292 E.  ,  2020/3291 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/2292
Karar No : 2020/3291

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Petrol Ürünleri Madeni Yağlar Sanayi Ticaret Limited Şirketi
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü) …
VEKİLLERİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : …Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, ithal edilen ve …’tan alınan baz yağların herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın doğrudan veya basit bir karışımla teslim edildiğinin tespit edildiğinden bahisle düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak, 2009 yılının Ocak, Mart ilâ Aralık dönemlerine ilişkin olarak re’sen salınan özel tüketim vergileri ve bazı dönemler için tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen vergi ziyaı cezaları ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 353. maddesinin 6. bendi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle dava açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunun incelenmesinden, davacının, satın aldıkları ya da ithal ettikleri baz yağları madeni yağ imalatında kullanmadıkları, basit karışımlarla baz yağ olarak sattıkları, yasal defterlerindeki kayıtların yeterli açıklıkta olmadığı, üretimden gelen satışların yasal defterler ile takibinin mümkün olmadığı, baz yağ alım satımlarını sahte fatura ya da muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge ile yaptıkları, söz konusu ürünün alıcılar tarafından araçlarda akaryakıt olarak kullanıldığı hususunun rapor ekindeki tutanakta yer alan ifadeler ile ortaya konulduğu, bu durumun üretimi yapılan eşyanın 10 numara yağ olarak bilinen ürünün bir türevi olduğunu gösterdiği, diğer yağlara bir takım katkı maddeleri karıştırılarak araçlarda yakıt olarak kullanılmak üzere on numara yağ olarak satıldığı, dolayısıyla sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği tespit edilen davacının, satın aldığı ya da ithal ettiği baz yağları yüksek tutarlı özel tüketim vergisine tabi ürün olarak satarak vergi ziyaına sebebiyet verdiği anlaşıldığından üç kat vergi ziyaı cezalı özel tüketim vergilerinde hukuka aykırılık bulunmadığı; ihtilaf konusu yapılmaksızın 15/11/2007 tarihinde kesinleşen 2007 yılının Ekim dönemine ilişkin vergi ziyaı cezasının 2009 yılına ilişkin vergi ziyaı cezası bakımından tekerrüre esas alınmasının yerinde olduğu; defter ve kayıtların tutulmasında muhasebe standartlarına ve tek düzen hesap planına uymayan davacı adına kesilen özel usulsüzlük cezasında da hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği, vergi tekniği raporunun ihbarname ekinde tebliğ edilmemesinin esasa etkili bir şekil hatası olduğu ve savunma haklarını kısıtladığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Yedinci Dairesince, duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin reddine,
2. … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Hüküm altına alınan tutar üzerinden binde 9,10 oranında ve … TL’den az olmamak üzere hesaplanacak nispi karar harcından, Mahkemece karara bağlanan harcın mahsubundan sonra, kalan harç tutarının temyiz eden davacıdan alınmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/09/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.” kuralı yer almış; 125. maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükme bağlanmıştır.
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen iddia ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta ve birbirinden ayrılmaz niteliğiyle de hak arama hürriyetine temel oluşturmaktadır. Hak arama hürriyeti, önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil, aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Savunma hakkının öznesi, suçlanan kişidir. Kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini bilmesi gerekir. Çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır. Savunma hakkının belirtilen şekilde kullanılabilmesi ise; iddia olunan fiile ilişkin tespit ve kanıtların bilinmesine bağlı olarak karşı argümanlar geliştirilerek, aksi yönde tespit ve kanıtların sunulmasıyla mümkündür.
Anılan Anayasa hükümleri, Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan ve “Hukuk Devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “Hak Arama Özgürlüğü”, “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Mahkemeye Başvuru Hakkı” ilkeleri ile doğrudan ilgili olup , sözkonusu temel haklara anayasal bir değer yüklediği açıktır.
Savunma hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri”ni belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz nitelikteki “Sav-Savunma-Karar” üçlüsünden oluşan yargıyla yaşama geçmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 14/07/1998 tarih ve E:1997/41, K:1998/47 sayılı kararında, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin, savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan 6. maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir
Bu düzenlemeye göre; mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeni ile matrah farkının tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren “takdir komisyonu kararının”, “vergi inceleme raporunun” veya tarhiyata dayanak alınan “mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun” ihbarnameye eklenmesinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu niteleme karşısında takdir komisyonu kararının, inceleme raporunun veya “mükellef adına” düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmemesinin, anılan Kanun’un 108. maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı olarak mütalaa edilmesine de olanak bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu tarhiyatların dayanağı olan ve davacı adına düzenlendiği belirtilen vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmediği anlaşıldığından, yukarıda açıklandığı üzere davacının savunma hakkının engellendiği tartışmasız bulunmaktadır.
Açıklanan nedenle, Mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.