7. Daire 2010/623 E. , 2011/8477 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2010/623
Karar No : 2011/8477
Temyiz İsteminde Bulunan : … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
Vekili : Av.
Karşı Taraf : Gümrük ve Ticaret Bakanlığı adına …
İstemin Özeti : Davacı adına tescilli 25.11.2004 gün ve … sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşya nedeniyle ek olarak tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergileri üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezalarının tahsili amacıyla düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; ödeme emrine konu para cezalarına karşı davacı Şirketin avukat olan vekili tarafından yapılan itiraz üzerine tesis edilen Gümrük Başmüdürlüğü işlemi, vekili yerine davacı Şirkete tebliğ edilmiş ise de; itirazın zımnen reddine dair işlem dava konusu yapılmadığından, alacağın kesinleştiği gerekçesiyle reddeden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; ödeme emrine konu cezalara karşı avukat olan vekilleri aracılığıyla yaptıkları itiraz üzerine tesis edilen Başmüdürlük işlemi, vekilleri yerine Şirketlerine tebliğ edildiğinden, alacağın kesinleşmediği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hâkimi …’in Düşüncesi: Ceza Hukukunun temel ilkelerinden biri olan ve Vergi Hukukundaki suç ve cezalar için de geçerli olduğu konusunda kuşku bulunmayan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ”Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” başlıklı 38’inci maddesinin yedinci fıkrasında kurala bağlanan, ”ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi, herkesin kendi fiilinden sorumlu tutulmasını, cezanın yalnız, suçu işleyenlerle iştirak edenlere verilmesini, suça katkısı bulunmayanlara ceza sorumluluğu yükletilemeyeceğini; hiç kimsenin işlemediği bir suçtan dolayı sorumlu tutulamayacağını, bir başkasının işlediği suçun, suçu işlemeyenlere sirayet edemeyeceğini ifade etmektedir.
Olayda; davalı İdarece yapılan soruşturma sonucu düzenlenen rapordaki tespitler ile kaçakçılık ve resmi evrakta sahtekarlık suçları dolayısıyla hakkında açılan ceza davasında davacı Şirketin yetkilisinin beraatine dair …’nci Ağır Ceza Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararı göz önünde tutulduğunda, vergi kaybına neden olan eylemin, davacının ithalat işlemlerini gerçekleştiren gümrük müşavirliği şirketi yetkililerince gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında, suça iştirak ettiği yolunda herhangi bir bilgi, belge ve iddia bulunmayan davacı adına ceza uygulanmasında, “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesine uyarlık görülmediğinden, para cezalarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde ve ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet bulunmamıştır.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşya nedeniyle ek olarak tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergileri üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezalarının tahsili amacıyla düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.
Dosyanın ve Dairemizin değişik esaslarında davacı adına kayıtlı dosyaların birlikte incelenmesinden; davacı Şirketçe ithali gerçekleştirilen eşyaya ait ithalat işlemlerinin, davacı adına, ”…Gümrük Müşavirlik Uluslararası Nakliyat İthalat İhracat Ticaret Limited Şirketi” tarafından gerçekleştirildiği; adı geçen müşavirlik firmasınca, sahte evrak ibrazı suretiyle kaçakçılık suçu işlendiğinin ihbarı üzerine, davacı Şirkete ait ithalatların incelemeye alındığı; inceleme sırasında davacıdan alınan fatura nüshalarında eşyanın gerçek kıymetinin yazılı olduğu, ithalata aracılık eden banka kayıtlarında da, döviz transferi işlemlerinin gerçek kıymet üzerinden yapıldığı; ancak, müşavir firmaca, serbest dolaşıma giriş beyannamelerinin, düzenlenen düşük kıymetli faturalara istinaden doldurulduğu, beyannamelere sahte döviz dekontları eklendiği ve vergilerin de, bu kıymetler üzerinden tahakkuk ettirilip noksan ödendiği, davacıya ise, gerçek kıymet üzerinden düzenlenmiş sahte beyannamelerle sahte gümrük vezne alındılarının verildiğinin tespit edildiği; bu eylemlerin, gümrük müşavirliği firması ortak ve yöneticileri tarafından gerçekleştirilmiş olduğu sonucuna ulaşıldığı; bu durumun ortaya çıkmasından sonra adı geçen müşavirlik şirketi yetkilileri hakkında ceza davaları açıldığı; kaçakçılık ve resmi evrakta sahtekarlık suçları nedeniyle hakkında açılan ceza davasında, …’nci Ağır Ceza Mahkemesince, davacı Şirketin yetkilisinin beraati yolunda … gün ve E:…; K:… sayılı kararın verildiği anlaşılmıştır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 51’inci maddesinde, mükelleflerin ithalde beyan ettikleri matrahla, tahakkuk veya inceleme yapanların veyahut tetkike yetkili kılınanların buldukları matrahlar üzerinden hesaplanan vergi farkları hakkında, Gümrük Kanunu uyarınca gümrük vergisindeki esaslar dairesinde ceza uygulanacağı belirtilmiş; 4458 sayılı Gümrük Kanununun 234’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde, kıymeti üzerinden gümrük vergisine tabi eşyanın beyan edilen kıymetinin, muayene ve denetleme sonucunda, bu Kanunun 23 ila 31’inci maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenen kıymete göre noksan bulunması halinde, noksanlığa ait vergiden başka bu vergi farkının üç katı para cezası alınacağı öngörülmüş; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 58’inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği hükme bağlanmıştır.
Ceza Hukukunda, kanunun cezalandırdığı eylem olarak tanımlanan suç, isnat kabiliyetine sahip bir şahsın kusurlu iradesinin yarattığı icrai veya ihmali bir hareketin meydana getirdiği, kanunda yazılı tipe uygun, hukuka aykırı ve yaptırım olarak bir cezanın uygulanmasını gerektiren eylemdir. Bu tanıma göre bir eylemin suç sayılabilmesi için, eylem sahibinin kusurlu iradesinin ürünü olması, kanunda sayılı tipe uygun bulunması ve bir yaptırımın uygulanmasını gerektiriyor olması şarttır. Vergi suçu, verginin mükellefi veya sorumlusu ya da bunlarla hukuki ilişkide bulunan üçüncü kişilerce vergi kanunlarında tanımı yapılan ve genellikle kamu maliyesinin gelir kaybına yol açan, vergi kanunlarıyla getirilen kuralların ihlali sonucunu doğuran eylemdir. Ceza ise, suç tanımına uyan eylemi gerçekleştiren kişilere uygulanacak olan ve nev’i, süresi ve miktarları kanunla belirlenen yaptırımlardır. Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyeceği ve kanunun açıkça cezayı arttırıcı bir neden olarak görmediği bir husustan dolayı kimsenin cezasının artırılamayacağı, ”suçta kanunilik”; hiç kimsenin belli bir suçla ilgili olarak kanunda öngörülmeyen bir ceza ile ya da kanunda öngörülenden daha ağır bir ceza ile cezalandırılamayacağı ise, ”cezada kanunilik” ilkesinin özünü oluşturmaktadır.
Yukarıda yer alan tanımlardan da anlaşılacağı üzere, suç ile onun hukuki müeyyidesi olan cezanın ortak süjesi, suçu işleyen kişidir. ”Ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi gereği, cezanın muhatabının, iştirak hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kanunların suç saydığı eylemi gerçekleştiren kişi olması zorunludur.
Ceza Hukukunun temel ilkelerinden biri olan ve Vergi Hukukundaki suç ve cezalar için de geçerli olduğu konusunda kuşku bulunmayan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ”Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” başlıklı 38’inci maddesinin yedinci fıkrasında kurala bağlanan, ”ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi, herkesin kendi fiilinden sorumlu tutulmasını, cezanın yalnız, suçu işleyenlerle iştirak edenlere verilmesini, suça katkısı bulunmayanlara ceza sorumluluğu yükletilemeyeceğini; hiç kimsenin işlemediği bir suçtan dolayı sorumlu tutulamayacağını, bir başkasının işlediği suçun, suçu işlemeyenlere sirayet edemeyeceğini ifade etmektedir.
Gümrük Kanununun ”Cezalar” başlıklı Onbirinci Kısmının ”Genel Hükümler”e ilişkin Birinci Bölümünün 231’inci maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan şeklinin 1’inci fıkrasında yer alan, ”Bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlere bu Kanunda yazılı ceza hükümleri uygulanır.” hükmü de, anılan ilke doğrultusunda vazedilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı gibi, ceza kesme işlemi, Gümrük Kanunu hükümlerine aykırı hareket edenler adına tesis edilmek zorundadır.
Olayda, vergi kaybına neden olan eylem, yapılan soruşturma sonucunda davalı İdarece de kabul edildiği üzere, davacının ithalat işlemlerini gerçekleştiren gümrük müşavirlik şirketi yetkililerince gerçekleştirildiğinden ve adı geçen Şirket yetkilileri hakkında kaçakçılık, resmi evrakta sahtekarlık ve dolandırıcılık suçlarından dolayı, …’inci ve …’üncü Ağır Ceza Mahkemelerinde ceza davaları açılmış olduğundan; suça iştirak ettiği yolunda herhangi bir bilgi, belge ve iddia bulunmayan, aksine, davalı İdarece, ortak ve yöneticilerinin takibine gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılan ve hakkında açılan ceza davasında yetkilisinin beraatine karar verilen davacı adına ceza uygulanması, Anayasanın 38’inci maddesinde öngörülen ”Ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Bu bakımdan; davacı adına karara bağlanan para cezalarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada, sözü edilen ilkeye aykırılığın, yukarıda yer alan düzenleme uyarınca, “böyle bir borcu olmadığı” kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle davanın reddi yolunda verilen kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine, Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 1.12.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.