Danıştay Kararı 7. Daire 2007/3245 E. 2008/1256 K. 27.02.2008 T.

7. Daire         2007/3245 E.  ,  2008/1256 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2007/3245
Karar No : 2008/1256

Temyiz İsteminde Bulunan: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına …
Karşı Taraf : … Uluslararası Taşımacılık İnşaat Tekstil Petrol Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : Davacı adına tescilli 17.6.2006 gün ve … sayılı transit beyannamesi muhteviyatı eşyanın Yurt dışı edilmediğinden bahisle, eşyaya ait gümrük, katma değer ve özel tüketim vergilerinin, yedi gün içerisinde ödenmesi, aksi takdirde teminat mektubunun nakde çevrilmesi suretiyle tahsil edileceği yolunda, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 56’ncı maddesi uyarınca tesis edilen 20.12.2006 gün ve 15739 sayılı işlemin iptali ile ihtirazi kayıtla ödenen vergilerin hesaplanacak yasal faiziyle birlikte iadesine hükmedilmesi istemiyle açılan davada; vergilerin tahsili amacıyla, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 56’ncı maddesi uyarınca tesis edilecek işlemle alacağın takip edilebilmesi için, öncelikle aynı Kanunun 37’nci maddesine göre işlem tesis edilerek alacağın vadesinin belirlenmesi gerekirken, bu yola gidilmeksizin yapılan işlemde isabet görülmediği; İdarelerin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinin hizmet kusuru oluşturacağı ve bu nedenle doğan zararların kusurlu sorumluluk esaslarına göre tazmin edilmesinin icap ettiği gerekçesiyle işlemi iptal ederek ödenen vergilerin hesaplanacak yasal faiziyle birlikte iade edilmesi yolunda verilen …Vergi Mahkemesinin …gün ve E:…; K:…sayılı kararının; eşyanın zorlayıcı nedenlerle zayi olduğu kanıtlanamadığından ve eşyaya ait vergiler, giriş esnasında tahakkuk ettirilerek teminata bağlanmış olduğundan, 6183 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi uyarınca işlem tesis edilmesinin yerinde olduğu, bu nedenle işin esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Olayda, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 56’ncı maddesi uyarınca tesis edilen işlem, Mahkemece, öncelikle, aynı Kanunun 37’nci maddesine göre tesis edilecek işlemle, alacağın vadesinin belirlenmesinin icap ettiği gerekçesiyle iptal edilmiştir. Oysa, 56’ncı madde uyarınca tesis edilen işlemle, alacağın yedi gün içerisinde ödenmesi gerektiği belirtilmek suretiyle, vade de belirlenmiş olduğundan, mahkeme kararının bu gerekçesine katılmak mümkün değildir.
Mahkeme kararının, iadesine karar verilen vergiler için faize hükmedilmesine ilişkin hüküm fıkrasına gelince:
Dairemizin içtihadına göre, İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hizmet kusuru oluşturacağı ve bu işlem ve eylemlerden doğan zararların, idare tarafından, kusurlu sorumluluk esaslarına göre tazmin edileceği, bu kapsamda, hizmet kusuru oluşturacak hukuka aykırı vergilendirme işlemlerinden vergi mükellefleri için doğan zararların, işlemi yapan vergi idaresi tarafından karşılanması gerekmekte ise de, uğranılan zararın, İdarenin eylem ve işleminden kaynaklanması; diğer bir deyişle aralarında sebep-sonuç ilişkisinin bulunması zorunludur. Dava konusu işlem, Mahkemece işin esasının incelenmesi suretiyle; diğer bir deyişle, İdarenin işleminin haksız ve hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle değil, usul eksikliği nedeniyle iptal edilmiş olduğundan, İdarenin hizmet kusurunda bulunup bulunmadığı tespit edilmeden faize hükmedilmesinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, işin esasının incelenmesi suretiyle yeniden karar verilmek üzere kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinde, iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
Bu tanım karşısında, idari yargı yerleri, dava konusu edilen idari işlemleri, maddede belirtilen sıra dahilinde inceleyip karar vereceklerdir. Başka bir anlatımla, işlem önce yetki unsuru yönünden incelenip, bu yönde bir hukuka aykırılık saptanmadığı takdirde şekil unsuruna geçilecek ve bu zincir takip edilecektir. Aksi durumda, yetkisiz bir merci tarafından tesis edilen işlemin şekil açısından hukuka uygunluğunun denetlenmesi gibi hukukun genel ilkeleriyle çelişecek bir durum ortaya çıkacaktır.
Diğer taraftan, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde, (I) sayılı listedeki malların ithalatçıları veya rafineriler dahil imal edenler tarafından tesliminin özel tüketim vergisinin konusunu oluşturacağı öngörülmüş; 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (e) bendinde de, teslimin, bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya adına hareket edenlerce, alıcıya veya hareket edenlere devredilmesini ifade edeceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 14’üncü maddesinin 4’üncü fıkrasında da, Bakanlar Kurulunun, (I) sayılı listedeki mallar için vergilendirmeyi ithal aşamasında gümrük idarelerine yaptırmaya yetkili olduğu öngörülmüştür.
Bu hükümlere göre; Bakanlar Kurulunca, 4760 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin anılan 4’üncü fıkrasında verilen yetki kullanılarak, (l) sayılı listedeki eşyaya ilişkin özel tüketim vergisinin gümrük idarelerince tahsili yolunda düzenleme yapılmadıkça, söz konusu verginin ithalat aşamasında değil, dahilde ve aynı Kanunun 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrası hükmü uyarınca, davacı Şirketin katma değer vergisi yönünden bağlı olduğu vergi dairesi tarafından alınması gerekmektedir.
Bu bakımdan; özel tüketim vergisinin, gümrük idarelerince tarh, tahakkuk ve tahsil edilebileceği konusunda, Bakanlar Kurulunca çıkarılmış gümrük idarelerine yetki veren bir kararın bulunmadığı; dolayısıyla, bu konuda gümrük idarelerinin yetkili olmadığı hususu irdelenmeksizin verilen mahkeme kararının, işlemin, özel tüketim vergisine ilişkin kısmının iptaline dair hüküm fıkrasında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun “İthalatta Matrah” başlıklı 21’inci maddesinde; ithalatta verginin matrahının, ithal edilen malın gümrük vergisi tarhına esas olan kıymeti, gümrük vergisinin kıymet esasına göre alınmaması veya malın gümrük vergisinden muaf olması halinde, sigorta ve navlun bedelleri dahil (CIF) değeri, bunun belli olmadığı hallerde, malın gümrükçe tespit edilecek değeri; ithalat sırasında ödenen her türlü vergi, resim, harç ve paylar; gümrük beyannamesinin tescil tarihine kadar yapılan diğer giderler ve ödemelerden vergilendirilmeyenler ile mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat farkı, kur farkı gibi ödemeler toplamından oluşacağı hükmü yer almıştır.
4760 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen düzenlemelerinde, verginin konusunun, eşyanın ithalatçıları veya rafineriler dahil imal edenler tarafından teslimi olarak gösterilmiş olması, bu vergiyi doğuran olayın, eşyanın serbest dolaşıma girmesinden sonra Yurt içinde satışı olduğunu göstermektedir. Aynı düzenlemelerde, beyannamenin yükümlünün katma değer vergisi yönünden bağlı olduğu vergi dairesine verilmesi gerektiğinin belirtilmiş olması da, bu saptamayı doğrulamaktadır. Her ne kadar, Bakanlar Kurulunun, (I) sayılı listedeki mallar için vergilendirmeyi ithal aşamasında gümrük idarelerine yaptırmaya yetkili olduğu öngörülmüş ise de; vergiyi doğuran olayın, eşyanın Yurt içinde teslimi olması sebebiyle, verginin bu tarihten önce, diğer bir deyişle, eşyanın ithali sırasında doğmasına olanak yoktur. Bu bakımdan; ithal edilen eşyanın Yurt içinde satışı üzerinden, yani dahilde alınan özel tüketim vergisinin, ithalde alınan katma değer vergisinin matrahına dahil edilmesi, yukarıda açıklanan 21’inci madde hükmü karşısında, olanaklı bulunmadığından; bu husus, temyize konu kararın, işlemin, özel tüketim vergisi üzerinden hesaplanan katma değer vergisine ilişkin kısmının iptali yolundaki hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir.
Bilindiği üzere; idari yargı yetkisi, 2577 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin 2’nci fıkrasında, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlandırılmış; idari eylem veya işlem niteliğinde yargı kararı verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. İdari yargı yerlerinin bu denetim yetkisi, kanunların idari makamlara bıraktığı yetkilerin kullanılışının hukuka uygun olup olmadığının araştırılmasını kapsar; yoksa, söz konusu yetkilerin idari yargı yerlerince kullanılması sonucunu yaratmaz. Böyle olunca; vergi mahkemelerinin, vergi idaresince tesis edilen işlemin hukuka uygunluğunu denetlemekle yetinmeleri; onların yerine geçerek, idari işlem niteliğinde karar vermemeleri zorunludur.
Olayda, Danıştayın öteden beri istikrarlı biçimde uygulana gelen içtihadına göre, Anayasanın 125’inci maddesinin son fıkrasında yer alan, “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” amir hükmü ile getirilen anayasal kuralın ve Hukuk Devleti İlkesinin gereği, İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hizmet kusuru oluşturacağı ve bu işlem ve eylemlerden doğan zararların, idare tarafından, kusurlu sorumluluk esaslarına göre tazmin edileceği, bu kapsamda, hizmet kusuru oluşturacak hukuka aykırı vergilendirme işlemlerinden vergi mükellefleri için doğan zararların, işlemi yapan vergi idaresi tarafından karşılanması icap ettiğinden; Mahkemece iadesine hükmedilen vergi üzerinden hesaplanacak yasal faizin ödenmesine hükmedilmesi yerinde ise de; davacının, ödenen vergilerin faiziyle birlikte iadesine hükmedilmesi istemi hakkında, Mahkemece, ”…ödenen vergilerin, hesaplanacak faiziyle birlikte davalı İdareden alınarak davacıya verilmesine…” şeklinde hüküm tesisi gerekirken, ”…vergilerin, … faiziyle birlikte davacı Şirkete ret ve iadesine …” şeklinde hüküm tesisi Yargılama Hukuku kurallarına uygun olmamakla birlikte, bu husus bozma sebebi olarak kabul edilmemiştir.
Mahkeme kararının, gümrük vergisine ve özel tüketim vergisi dışındaki unsurlar üzerinden hesaplanan katma değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemine gelince:
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, mahkeme kararının, dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan ve aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülen, işlemin gümrük ve katma değer vergilerine ilişkin kısmının iptaline dair hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, mahkeme kararının, işlemin gümrük ve katma değer vergilerine ilişkin kısmının iptaline dair hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin reddi ile kararın bu hüküm fıkrasının onanmasına, oyçokluğuyla; özel tüketim vergisi ve özel tüketim vergisi üzerinden hesaplanan katma değer vergisi ile faize hükmedilmesine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin ise reddine, oybirliği ile, 27.2.2008 gününde karar verildi.

X-AZLIK OYU
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 56’ncı maddesinde, karşılığında teminat gösterilmiş bulunan amme alacağı vadesinde ödenmediği takdirde borcun yedi gün içinde ödenmesi, aksi halde teminatın paraya çevrileceği veya diğer şekillerle cebren tahsile devam olunacağının borçluya bildirileceği, yedi gün içinde borç ödenmediği takdirde teminatın bu Kanun hükümlerine göre paraya çevrilerek amme alacağının tahsil edileceği hükme bağlanmış; 37’nci maddesinde de, hususi kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bu ödeme müddetinin son gününün amme alacağının vadesi günü olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda değinilen mevzuat hükümlerine göre, transit rejime tâbi tutulan eşyaya ait gümrük vergi ve resimleri giriş esnasında tahakkuk ettirilerek teminata bağlandığından; rejim şartlarının ihlali durumunda, söz konusu vergi ve resimlerin yeniden tahakkuk ettirilmesine gerek bulunmayıp; teminatlı alacağın 6183 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi uyarınca takip ve tahsili gerekmektedir. Anılan maddeye göre tesis edilen işlemle, alacağın yedi gün içinde ödenmesinin icap ettiği belirtilmek suretiyle vade de belirlenmiş olduğundan, sözü edilen Kanunun 37’nci maddesi uyarınca ayrıca işlem tesisine gerek bulunmadığından, uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiği oyuyla, Dairemiz kararının; mahkeme kararının, dava konusu işlemin gümrük ve buna bağlı katma değer vergisine ilişkin kısmının iptaline dair hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin reddine ilişkin kısmına katılmıyorum.