Danıştay Kararı 7. Daire 2006/324 E. 2008/4915 K. – T.

7. Daire         2006/324 E.  ,  2008/4915 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2006/324
Karar No : 2008/4915

Temyiz İsteminde Bulunan: …Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …Sanayi Anonim Şirketi
Vekili : Av….
İstemin Özeti : İhracatı teşvik mevzuatı uyarınca kullanılan ihracat kredilerine ilişkin olarak damga vergisi istisnasından yararlanan davacının, ihracat taahhüdünü yerine getirmediğinden bahisle, 1997/Mayıs dönemi için salınan damga vergisine ve kesilen kaçakçılık cezasına ilişkin işlemi; olayda, vergiyi doğuran olay, kredilerin kullanıldığı 13.5.1997 tarihinde meydana geldiğinden, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 114’üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü karşısında, verginin, bu tarihi takip eden yıldan itibaren beş yıl içerisinde tarh ve tebliğ edilmesi gerekirken, bu süre geçirildikten sonra tarh ve tebliğ edildiğinden, tarh zaman aşımının söz konusu olduğu; 213 sayılı Kanunun anılan 114’üncü maddesinin 5228 sayılı Kanunun 5’inci maddesi ile değişik üçüncü fıkrası hükmünün ise, zaman aşımı süresinin geçmesinden sonra yürürlüğe girmesi nedeniyle olaya etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden …Vergi Mahkemesinin …gün ve E:…; K:…sayılı kararının; ihracatı teşvik mevzuatına göre, damga vergisi alacağı istisnadan yararlanma koşullarının ihlal edilmesiyle doğduğundan, koşulların ihlal edildiğinin 2004 yılında tespiti üzerine tarh edilen verginin zaman aşımına uğramadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden; ihracat taahhüdünde bulunarak damga vergisi istisnasından yararlanan davacı adına, taahhüt hesabında kullanılan gümrük çıkış beyannamelerinin gerçeği yansıtmadığından bahisle tesis edilen işlemin, Mahkemece, vergiyi doğuran olayın kredilerin kullanıldığı tarihte meydana geldiğinin kabulü suretiyle tarh zaman aşımı nedeniyle iptal edildiği anlaşılmıştır.
Oysa; ihracatı teşvik mevzuatına göre, damga vergisi istisnasından yararlanılmasında vergiyi doğuran olayın tekemmülü ihracat taahhüdünün gerçekleştirilmemesi koşuluna bağlı bulunmaktadır.
Bu itibarla; olayda, ihracat taahhüdünün gerçekleştirilmemiş olması halinde, zaman aşımı süresinin başlangıcına taahhüt süresinin sona erdiği tarihin esas alınması gerekeceğinden, gümrük çıkış beyannamelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı; yansıtmıyorsa ihracatı teşvik mevzuatına göre taahhüt süresinin hangi tarihte sona erdiği hususları irdelenmeksizin verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz başvurusu; davacı Şirket tarafından 13.5.1997 tarihinde kullanılan üç adet ihracat kredisinin %40.63, %100, %100’luk kısmının T.C. Merkez Bankasının 2.3.2004 gün ve 2004/YB-16 sayılı Genelgesi uyarınca iptal edilen gümrük çıkış beyannameleri ile kapatıldığının tespit edildiğinden bahisle salınan damga vergisi ile kesilen kaçakçılık cezasını; verginin tahakkuk zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun zaman aşımına ilişkin 114’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında, “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zaman aşımına uğrayacağı.,” hükmü yer almış; 19’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında ise, vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı belirtilmiştir.
Damga vergisinde, vergiyi doğuran olay, 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yer alan ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan kağıtların yazılıp imzalanması ya da imza yerine geçen bir işaret konulması anında meydana gelmekte ve sözü edilen Kanunda gösterilen zamanlarda ödenmesi gerekmektedir.
Olayda ise, ihracatı teşvik mevzuatı uyarınca kredinin kullandırıldığı tarihte alınmayarak şarta bağlı olarak ertelenen damga vergisi; ihracat taahhüdünün bir kısmının iptal edilen gümrük çıkış beyannamelerine dayanılarak kapatıldığının tespit edilmesi üzerine istenildiğinden, zaman aşımı süresinin başlangıcının ihracatı teşvik mevzuat uyarınca vergiyi doğuran olay tarihi esas alınmak suretiyle hesaplanması gerekirken, sözleşmenin yapıldığı tarihi takip eden takvim yılından itibaren başlatılmak suretiyle verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle mahkeme kararının yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacının gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği ihracatın finansmanında kullanılmak üzere, 13.5.1997 tarihinde temin ettiği ihracat kredileri nedeniyle, ihracatı teşvik mevzuatı uyarınca damga vergisi istisnasından yararlandığı; kredileri kullandıran Bankaca davalı İdareye gönderilen 16.9.2004 tarihli yazılarla, taahhüt hesabının usulüne uygun olarak kapatılmadığının bildirilmesi üzerine tesis edilen tarh ve ceza kesme işleminin, Mahkemece, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle iptal edildiği anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun zaman aşımına ilişkin 114’üncü maddesinin 1’inci fıkrası, “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zaman aşımına uğrar.” hükmünü taşımaktadır. Aynı kanunun 19’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında ise, vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı öngörülmüştür.
Bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan, 3505 sayılı Kanunun Geçici 2’nci maddesinde, ihracat işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtların damga vergisinden müstesna olduğu, kredilerin amaç dışı kullanılması, taahhüt edilen ihracatın gerçekleştirilmemesi veya teşvik belgesindeki şartların yerine getirilmemesi halinde, alınmayan damga vergilerinin, ihracatçı veya yatırımcı kişi ve kuruluşlardan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ceza ve gecikme faizi ile birlikte alınacağı hükme bağlanmıştır.
Bu duruma göre, vergiyi doğuran olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmül tarihinin tespiti, zaman aşımı süresinin başlangıcı, dolayısıyla, uyuşmazlığın çözümü bakımından önem taşımaktadır.
Uyuşmazlıkta, mükellef şirketin damga vergisi istisnasından yararlanmasının nedeni, ihracatı teşvik mevzuatı kapsamında taahhüt ettiği ihracatı yapacak olması, uyuşmazlığa konu vergilerin istenilmesinin nedeni de, taahhüdün öngörülen şekilde yerine getirilmediğinin tespit edilmiş olmasıdır.
Damga vergisinde, vergiyi doğuran olay, 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yer alan ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan kağıtların yazılıp imzalanması ya da imza yerine geçen bir işaret konulması anında meydana gelmekte ve verginin sözü edilen Kanunda gösterilen zamanlarda ödenmesi gerekmekte ise de; olayda olduğu gibi ihracatı (veya yatırımı ya da döviz kazandırıcı faaliyetleri) teşvik etmek amacıyla yapılan düzenlemelerle, söz konusu faaliyetlerle ilgili işlemler dolayısıyla tahakkuk ettirilerek tahsil edilmesi gereken damga vergisinin tahakkuk işleminin yapılması, Kanunda öngörülen zamanlar yerine, şarta bağlı olarak ileri bir tarihe ertelenmesi öngörülmektedir. Bu şart ise, teşviklerden yararlanılabilmesi için uyulması zorunlu olan kuralların ihlali veya taahhüdün öngörülen şekilde ve sürede yerine getirilmemiş olmasıdır.
Yukarıda yer alan düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, ihracatı teşvik mevzuatı hükümlerine göre verilen ihracat süresi sonunda, ihracatın gerçekleştirilmemesi veya bu süre içinde yapılan ihracatın gerçek olmaması hallerinde, Vergi Usul Kanununun 19’uncu maddesinde belirtilen vergiyi doğuran olayın, ihracat taahhüdü süresinin sona erdiği tarihte tekemmül etmiş olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Buna göre de, tarh zaman aşımı süresinin, ihracatı teşvik mevzuatı ile tanınan sürenin bitim tarihini takip eden takvim yılı başından başladığının kabulü gerekir.
Olayda, ihracat taahhüdünde kullanılan gümrük çıkış beyannamelerinin gerçeği yansıtmaması halinde, vergiyi doğuran olayın ihracat taahhüt süresinin sona erdiği tarihte tekemmül etmiş olduğunun kabulü zorunlu bulunduğundan, zaman aşımının başlangıcına, kredilerin kullanıldığı tarihin değil, bu tarihin esas alınması gerekecektir. Bu bakımdan; anılan çıkış beyannamelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının açıklığa kavuşturulması açısından, beyannamelerin gerçeği yansıtmadığının bildirimine ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı da dahil yazıların ve dayanağı tüm bilgi ve belgelerin getirtilip incelenmesinden; gerçeği yansıtmıyorsa ihracatı teşvik mevzuatına göre ihracat taahhüt süresinin hangi tarihte sona erdiğinin araştırılmasından sonra karar verilmesi gerekirken, bunlar yapılmaksızın verilen vergi mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine, Mahkemece, yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 3.12.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

(X)- KARŞI OY
Temyiz başvurusu, davacı tarafından 1997 yılında kullanılan ihracat kredilerine ilişkin olup, ihracatı teşvik mevzuatı uyarınca, kredilerin kullandırılması anında alınmayan damga vergisinin, ihracat taahhüdünde kullanılan 1998 yılında tescilli gümrük çıkış beyannamelerinin gerçeği yansıtmadığından bahisle salınmasına ve kaçakçılık cezası kesilmesine ilişkin işlemi, verginin tarh zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.
Olayda; davacının ihracat taahhüdünü gerçekleştirme süresinin, gümrük çıkış beyannamelerinin tescil edildiği 1998 yılında sona ermiş olması karşısında, verginin, bu tarihi izleyen yıl olan 1999 takvim yılı başından başlamak üzere, en son 2003 takvim yılı sonuna kadar tebliği gerekirken, 2004 yılında tebliğ edildiği anlaşıldığından, zaman aşımına uğrayan vergiye ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu bakımdan; temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, mahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.