Danıştay Kararı 7. Daire 2006/2881 E. 2007/2462 K. 22.05.2007 T.

7. Daire         2006/2881 E.  ,  2007/2462 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2006/2881
Karar No : 2007/2462

Temyiz İsteminde Bulunan : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına …
Karşı Taraf : … Giyim Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
Vekili : Av….
İstemin Özeti : Davacı Şirketçe, 12.3.1998 tarih ve … sayılı dahilde işleme izin belgesi kapsamında, adına tescilli 2.9.1998 tarih ve … sayılı beyanname ile geçici olarak ithal edilen eşyanın, işlendikten sonra ihracının gerçekleştirilmesini müteakip, taahhüt hesabı kapatılarak, teminatların iadesinden sonra, söz konusu eşyanın ihracı sırasında ibraz edilen faturanın gerçeği yansıtmadığından bahisle, eşyaya isabet eden gümrük ve katma değer vergileri ile kaynak kullanımını destekleme fonu payı ve katma değer vergisi için hesaplanan gecikme faizinin, fon payına ilişkin faiz ve cezanın tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emrini; teminata bağlanan vergilerin; ihracat taahhüdü kapatılmak ve teminat iade edilmek suretiyle kaldırılmış olması halinde, sonradan rejim ihlalinin tespiti halinde 4458 sayılı Gümrük Kanununun 197’nci maddesi uyarınca yeniden tahakkuk yapılması icap ettiği; olayda, bu hususa riayet edilmeden düzenlenen ödeme emrinde bu nedenle isabet görülmediği; öte yandan, ödeme emrine konu kamu alacağı için daha önce tebliğ edilen 9.12.2003 tarih ve 103948 sayılı işlemin; tahakkukta bulunması gereken unsurlarından yoksun olması nedeniyle, tahakkuk mahiyetinde sayılamayacağı gerekçesiyle iptal eden …Vergi Mahkemesinin …gün ve E:…; K:…sayılı kararının; tebligata rağmen ödemede bulunulmaması nedeniyle kesinleşen alacak için ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Olayda, 6183 sayılı Kanun uyarınca tesis edilip tebliğ edilen işleme karşı dava açılmamak suretiyle kesinleşen kamu alacağının ödeme emri ile takibinde hukuka aykırılık görülmediğinden, yazılı gerekçe ile dava konusu ödeme emrinin iptali yolunda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirket tarafından, dahilde işleme izin belgesi kapsamında geçici olarak ithal edilen eşyanın, işlenerek ihracının gerçekleştirilmesini müteakip, taahhüt hesabı kapatılarak, teminatların iadesinden sonra, ihracı sırasında ibraz edilen faturanın gerçeği yansıtmadığından bahisle, eşyaya isabet eden gümrük ve katma değer vergileri ile kaynak kullanımını destekleme fonu payı ve katma değer vergisi için hesaplanan gecikme faizinin, fon payına ilişkin faiz ve cezanın ödenmesinin istenilmesi yolunda, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 37’nci maddesi uyarınca tesis edilen, 9.12.2003 tarih ve 103948 sayılı işlemin, 16.12.2003 tarihinde tebliği üzerine; davacı Şirket tarafından, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 242’nci maddesinde öngörülen idari itiraz yolu kullanılarak 22.12.2003 tarihinde İstanbul Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğüne itirazda bulunulduğu; İdarece, bu başvurunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedildiği; kamu alacağının kesinleştiği nedeniyle düzenlenen ödeme emrine karşı 1.3.2004 tarihinde, işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 108’inci maddesinde; serbest dolaşımda olmayan eşyanın, işlem görmüş ürünlerin üretiminde kullanılmasından sonra Türkiye Gümrük Bölgesinden yeniden ihraç edilmesi amacıyla, gümrük vergileri ve ticaret politikası önlemlerine tabi tutulmaksızın ve vergileri teminata bağlanmak suretiyle, dahilde işlem rejimi kapsamında geçici olarak ithal edilebileceği; eşyanın işlem görmüş ürünler şeklinde ihracı halinde, teminatın iade olunacağı; eşyanın bu şekilde dahilde işleme rejiminden yararlanmasına, şartlı muafiyet sistemi denildiği; aynı Kanunun 208’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak üzere, gümrük yükümlülüğünün, vergilerin kaldırılmasına karar verilmesi halinde sona ereceği; 238’inci maddesinde de, dahilde işleme rejimine ilişkin hükümlerin ihlali halinde, eşyaya ilişkin gümrük vergilerinin tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda sözü edilen 6183 sayılı Kanunun 55’inci maddesinin birinci fıkrasında ise; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun ödeme emri ile tebliğ olunacağı hükme bağlanmış; anılan Kanunun 37’nci maddesinde de; hususi kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bu ödeme müddetinin son gününün amme alacağının vadesi günü olduğu açıklanmıştır.
Anılan hükümlere göre; serbest dolaşımda olmayan eşyanın, dahilde işleme rejimi çerçevesinde, Türkiye’de işlenerek veya başka eşyanın üretiminde kullanılarak Türkiye Gümrük Bölgesinden ihraç edilmek kaydıyla, geçici olarak ithal edilmesi halinde, ithal edilen eşyaya ait vergilerin, kural olarak, giriş sırasında, tahakkuk ettirilmesi; ancak, tahsil edilmeyerek, geçici olarak ithal edilen eşyanın işlem görmüş ürünler şeklinde ihraç edilmesi halinde iade edilmek üzere, 6183 Sayılı Kanunda öngörülen teminat türlerine göre teminata bağlanması gerekmektedir. Eşyanın geçici olarak ithal edilmiş olmasına karşın, yapılan bu tahakkuk, geçici değil kat’i tahakkuk işlemi niteliğindedir.
Öte yandan; bu şekilde tahakkuk ettirilerek teminata bağlanmak suretiyle şartlı olarak tahsili ertelenmiş olan vergilerin, Gümrük Kanununun 208’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendi kapsamında, kaldırılmasına karar verilmesi suretiyle, gümrük yükümlülüğünün sona erdirilmiş olmasının, “Kaldırma” deyiminin, aynı Kanunun 210’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde, henüz ödenmemiş olan gümrük vergilerinin tamamen veya kısmen alınmamasına karar verilmesi anlamında kullanılmış olması sebebiyle, evvelce yapılan tahakkukun iptali sonucunu doğurması da mümkün değildir.
Başka anlatımla; ihracatın gerçekleştirilip taahhüdün yerine getirildiği kanısıyla, taahhüt hesabı kapatılarak teminatlar iade edilmekle, işlendikten sonra Yurt dışı edilecek eşyanın imalinde kullanılmak kaydıyla geçici olarak ithal edilen eşyaya ait olup, giriş esnasında, tahakkuk ettirilen ve tahsili, taahhüt süresinin bitimi tarihine kadar, şarta bağlı olarak ertelenen vergilerin tahsilinden vazgeçilmesine karar verilmiş olmaktadır.
Bu bakımdan; dahilde işleme rejimi şartlarının ihlal edildiğinin tespiti halinde, tahsilinden vazgeçilen vergilerin yeniden tahsil edilebilir duruma gelebilmesi için, yeni bir tahakkuka gerek olmaksızın, usulde paralellik ilkesi uyarınca, tahsilden vazgeçme kararının geri alınması yolunda işlem tesisi yeterli bulunmaktadır.
Olayda olduğu gibi, vade tarihinin belirlenmesi amacıyla, alacağın miktarı da gösterilerek, 6183 sayılı Kanunun 37’nci maddesi uyarınca yapılan tebligat, daha önce, taahhüt hesabı kapatılarak teminatların iadesi suretiyle tesis edilmiş olan ”vergilerin alınmaması” yolundaki işlemin geri alınmasına ilişkin işlemi de içermekte olduğundan; geri alma işleminin, ilgilisine, ayrıca duyurulmasına da gerek bulunmamaktadır.
Mevcut hukuki durum karşısında; 6183 sayılı Kanunun anılan hükümleri uyarınca tesis edilen 9.12.2003 tarih ve 103948 sayılı işlemin tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ödenmediği tartışmasız bulunan gümrük vergisi, katma değer vergisi ve fon payı yönünden, dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Ödeme emrinin gecikme faizi, faiz ve cezaya ilişkin kısmına gelince:
4458 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin 5’inci fıkrasında, karar deyiminin, bağlayıcı tarife ve menşe bilgileri de dahil olmak üzere, gümrük idaresinin, gümrük mevzuatı ile ilgili olarak belirli bir konuda bir veya daha fazla kişi üzerinde hukuki sonuç doğuracak idari tasarrufunu ifade edeceği belirtilmiş; aynı Kanunun 242’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında; kişilerin, idari kararlara ve cezalara karşı yedi gün içinde, kararı alan gümrük idaresinin bağlı bulunduğu gümrük başmüdürlüğü nezdinde itiraz edebilecekleri; 4’üncü fıkrasında; gümrük başmüdürlüklerine intikal eden itirazların otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edileceği; 7’nci fıkrasında da, gümrük başmüdürlükleri kararlarına karşı, işlemin yapıldığı gümrük müdürlüğünün bulunduğu yerdeki idari yargı mercilerine başvurabilecekleri hükme bağlanmak suretiyle, Kanun koyucu, hem ilgilileri, hem de idareyi bağlar nitelikte kurallar getirmiştir. Bu durumda, idari itiraz prosedürü tamamlanmadan idari yargı yoluna başvurulamayacağı gibi, düzeltme taleplerinin ve itirazların gümrük idarelerince 30 gün içinde karara bağlanarak ilgilisine tebliğinin de yasal bir zorunluluk olarak ortaya çıktığı açıktır. Mevcut düzenlemenin bir diğer sonucu da, Yasanın amir hükmüne rağmen, otuz günlük süre içerisinde cevaplandırılmayan başvuruların zımnen reddedildiğinin kabulü gerektiğidir. Aksi halde, idari itirazın cevap verilmemek suretiyle sürüncemede bırakılması ve dolayısıyla, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak uygulamaların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Olayda, davacı Şirket hakkında tesis edilen, 9.12.2003 tarih ve 103948 sayılı işlemin gecikme faizine ve faize ilişkin kısmı, davacıya ilk defa duyurulan, idari nitelikte karar olup, yukarıda anılan hükümler uyarınca, bu karara ve cezaya karşı, tebliğinden itibaren yedi gün içinde başmüdürlüğe itiraz edilerek, itirazın reddedilmesi veya otuz gün içerisinde cevap verilmemek suretiyle reddedilmiş sayılması halinde dava açılması gerekirken, 16.12.2003 tarihinde tebliğ edilen işleme karşı, 22.12.2003 tarihinde (süresi içinde) yapılan itirazın zımnen reddi üzerine dava yoluna gidilmediği, dolayısıyla, gecikme faizi, faiz ve ceza yönünden de, kamu alacağının kesinleştiği açıktır.
Buna göre; ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada, Mahkemece, taahhüt hesabı kapatılarak teminatların iadesinden sonra, rejim şartlarının ihlali halinde yeniden tahakkuk yapılmaksızın ödeme emri düzenlenemeyeceği yolundaki gerekçeyle verilen kararda isabet yoktur.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına; 22.5.2007 gününde, esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.,

(X) K A R Ş I O Y
Mahkemenin; dahilde işleme izin belgesi kapsamında geçici olarak ithal edilen eşyanın, işlenerek ihracının gerçekleştirilmesini müteakip, taahhüt hesabı kapatılarak, teminatların iadesinden sonra, rejim şartlarının ihlali halinde yeniden tahakkuk yapılması yolundaki gerekçesine katılmakla birlikte; 4458 sayılı Kanunun 197’nci maddesi uyarınca yapılacak tahakkukun şekli, yasada ve yönetmelikte ayrıntılı olarak belirlenmediğinden, davacı Şirkete tebliğ edilen ilk işlem olan 9.12.2003 tarih ve 103948 sayılı işlemin, vergiler yönünden tahakkuk olarak kabulü gerektiği açıktır.
Bu itibarla, anılan işleme karşı süresinde yapılan itirazın; bozma kararında açıklandığı üzere, otuz gün içinde cevap verilmemek suretiyle zımnen reddinden sonra, zımni ret işlemine karşı dava açılmadığı ve on günlük sürede de ödemede bulunulmadığından, kesinleşen kamu alacağı için ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği oyu ile karara karşıyız.