Danıştay Kararı 7. Daire 2006/2103 E. 2007/873 K. 06.03.2007 T.

7. Daire         2006/2103 E.  ,  2007/873 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2006/2103
Karar No : 2007/873

Temyiz İsteminde Bulunan: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına …
Karşı Taraf : … Yağ Sanayi Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : … tarihinde iflasına karar verilen davacı Şirketin, dahilde işleme izin belgesi kapsamında 16 ayrı beyanname ile gerçekleştirdiği ithalatlara ilişkin olarak; belgenin taahhüt hesabının kapatılmadığının ve, ayrıca, ithalatlarda ödeme şeklinin beyan edilenden farklı olduğunun saptandığından bahisle salınan katma değer vergisi ile, hesaplanan kaynak kullanımı destekleme fonu payı ve fona bağlı cezai faize ilişkin tahakkuk işlemlerini, ödeme emirlerini ve haciz varakalarını; davacı Şirketin iddialarının araştırılması amacıyla verilen ara kararına davalı İdarece cevap verilmediğinden, davacının iddialarının kabulünün zorunlu olduğu gerekçesiyle iptal eden …Vergi Mahkemesinin … gün ve E….; K:…sayılı kararının; alacakların iflas tarihinden önce doğduğu ve iflas masasına kaydedildiği; sehven ara kararına cevap verilemediği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; iptal istemine konu işlemlerin, davacı Şirketin … tarihinde iflasına karar verilmesinden sonra, iflas masasına kaydedilen vergi ve fon payı alacaklarına ilişkin olduğu anlaşıldığından; masaya dahil malvarlığını ilgilendiren işbu davada, iflas idaresinin yetkili olduğu gözetilmeden verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’un Düşüncesi :İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; …Yağ Sanayi Anonim Şirketinin, … Asliye Ticaret Mahkemesinin … gün ve E:…; K:…sayılı kararıyla iflasına karar verildiği ve aynı gün iflasın açıldığı, davalı İdarenin istemi üzerine, iflas işlerini yürüten Beyoğlu İflas Müdürlüğünce, Şirkete ait olup ödenmeyen borçların sıra cetveline yazılması talebinin kabulü ile yeniden düzenlenen sıra cetvelinin ilan edildiği; sıra cetveline kaydı yapılan alacağın, 1999 yılında işlem gören 16 adet gümrük giriş beyannamesi kapsamında ithal edilen eşyaya ait katma değer vergisi ile, ödeme şekline göre hesaplanan kaynak kullanımı destekleme fonu payı ve buna ait cezai faize ilişkin olduğu; sözü edilen borcun varlığından, sıra cetvelinin ilanı ile muttali olunduğundan bahisle, iflasa karar verilmeden önceki Şirket temsilcilerince verilen 27.3.2001 tarihli vekaletnameye istinaden dava açıldığı anlaşılmıştır.
İptal davasının tanımı, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının 8.6.2000 tarih ve 4577 sayılı Kanunun 5’inci maddesiyle değişik (a) bendinde; “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar” olarak yapılmaktadır. Bu tanıma göre; iptal davası açılabilmesi için, dava açanın, Medeni Kanun Hükümlerine göre dava açma ehliyetinin olması ya da bu ehliyete sahip, gerçek/tüzel kişiyi temsil edebilme yetkisinin bulunması gerekmektedir.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14’üncü maddesinin 3′ üncü fıkrasının (c) bendinde, ehliyet hususu, ilk inceleme konuları arasında sayılmış; 15’inci maddesinin 1′ inci fıkrasının (b) bendinde ise, ehliyetsiz kişi tarafından açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmış olup; bu hükümlere göre, idari dava açan kişinin dava ehliyetinin varlığı, açılan davanın incelenebilmesi için zorunlu bulunmaktadır. Dava ehliyetinin varlığı ise, öncelikle dava açanın taraf olma; yani, hak ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Şirketler için söz konusu ehliyet, tüzel kişiliğin kazanıldığı tarihten kaybedildiği tarihe kadar mevcut olan bir niteliktir. Başka anlatımla; bir şirketin hak sahibi olması veya borçlu kılınabilmesi, ancak tüzel kişilik kazandığı tarihle bu kişiliğinin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklıdır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 437’nci maddesinde, iflas halinde, tasfiyenin iflas idaresi tarafından, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılacağı; Şirket organlarının temsil salâhiyetlerinin, ancak, Şirketin iflas idaresi tarafından temsil edilmediği hususlar için devam edeceği; aynı Kanunun 440’ıncı maddesinde de, Şirket tasfiye haline girdiğinde, organların vazife ve salâhiyetlerin, tasfiyenin yapılabilmesi için zaruri olan ve fakat mahiyetleri icabı tasfiye memurlarınca yapılamayan muamelelere inhisar edeceği hükme bağlanmış; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 184’üncü maddesinde ise; iflasın açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün mallarının, hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil edeceği ve, alacakların ödenmesine tahsis olunacağı; iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen malların masaya gireceği; 191’inci maddesinin birinci fıkrasında; borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufunun alacaklılara karşı hükümsüz olduğu; 194’üncü maddesinde; acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davalarının duracağı, ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam olunabileceği; 226’ncı maddesinde de; masanın kanuni mümessilinin iflas idaresi olduğu, belirtilmiştir.
Buna göre; iflasın açılması ile müflisin masaya giren malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanmakta, iflas kapanıncaya kadar bu mallar üzerindeki her türlü tasarruf yetkisi iflas masasına ve masanın kanuni temsilcisi olan iflas idaresine geçmektedir. Gerek öğretide, gerekse bir çok yargı kararında; bir kamu alacağı olan vergi alacağının; kişinin para ile ölçülebilen mal ve hakları olarak tanımlanan “mal varlığı (mamelek)” ını ilgilendirmesi sebebiyle, iflas masasına dahil olan mal ve hakları etkilediği ve, bundan ötürü de, vergi davalarının, kişinin mal varlığını ilgilendiren diğer hukuk davalarından farklı olmadığı kabul edilmiştir. Müflis yükümlü tarafından açılacak vergi davasının aleyhe sonuçlanması, masanın aktifinin azalmasına, pasifinin artmasına neden olacağından, masanın alacaklıları yönünden de zararlı sonuçlar doğuracağı tabiidir. Dolayısıyla, iflasın açılması ile, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti, iflas masasını oluşturan mallar yönünden kısıtlanan yükümlünün, masaya dahil olan mal varlığını ilgilendiren uyuşmazlıklarda, davayı takip ve kanun yollarına başvurma yetkisinin bulunmadığının; bu yetkinin, müflise değil, masanın haklarını korumakla yükümlü ve sorumlu olan iflas idaresine geçeceğinin kabulü zorunludur.
Olayda, iptal istemine konu işlemlerin, davacı Şirketin … tarihinde iflasına karar verilmesinden sonra, iflas masasına kaydedilen vergi ve fon payı alacaklarına ilişkin olduğu taraflar arasında tartışmasızdır. Bu itibarla, masaya dahil malvarlığını ilgilendiren işbu davada, iflas idaresinin yetkili olduğu gözetilmeden verilen mahkeme kararında usul hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Öte yandan; Mahkemece, vergi ve benzeri mali yüküm olmaması sebebiyle, doğrudan vergi mahkemesinin görevine girmeyen kaynak kullanımını destekleme fonu payı ve cezai faiz yönünden, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun, vergi mahkemelerinin görev alanını düzenleyen, 3410 sayılı Kanunun 2’nci maddesiyle değişik 6’ncı maddesi; dava konusu işlemlerin, 16 ayrı gümrük giriş beyannamesinden kaynaklanan ve ayrı hukuki rejimlere tabi olan, tahakkuk, ödeme emri ve haciz işlemleri olduğu dikkate alındığında da, aynı dilekçe ile dava konusu edilebilmelerine olanak bulunmadığından, 2577 sayılı Kanunun 5’inci maddesi; hükmüne aykırı olarak karar verilmesi, yapılan diğer usule aykırılık halleridir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca karar verilmesine gerek bulunmadığına 6.3.2007 gününde, esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

(X) A Y R I Ş I K O Y
İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre, iflas, kamu borçlusunun malvarlığının tasfiyesi niteliğindedir. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de, tasfiye halinde, şirketlerin tüzel kişilikleri, tasfiye amacıyla sınırlı olarak tasfiye işlemlerinin sonuçlanıp, ticaret sicilinin silinmesine kadar devam eder.
Bu bakımdan; iflasın açılmasından sonra, şirketlerin temsili, önceki yönetim kurulu üyelerine değil; duruma göre, tasfiye memuru statüsündeki iflas dairesine veya iflas idaresine ait olmakla birlikte; yukarıda açıklandığı üzere, şirketin tüzel kişiliği devam ettiğinden, bu durumun, önceki yönetim kurulu üyeleri tarafından, iflasın açılmasından önce, şirketle vekil arasında kurulan vekalet ilişkisini etkilemesi olanaklı değildir.
Böyle bir sonuca; müflisin iflas malları üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlayan İcra ve İflas Kanunu hükümlerine dayanılarak gidilmesine de olanak yoktur. Zira; şirketin vergi borçları sebebiyle idari dava yoluna başvurulması işlemi, iflas manasına giren mallar üzerinde müflisin tasarrufu niteliğinde değildir. Dolayısıyla; dava dilekçesini imzalayan avukat ile şirket arasında eski yönetim kurulu üyeleri tarafından kurulan vekalet ilişkisinin, duruma göre, iflas dairesi veya idaresi tarafından sona erdirilmedikçe, devamına engel bulunmamaktadır.
Bu nedenle, temyiz isteminin, 2577 sayılı İdare Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yazılı bozma sebepleri yönünden incelenmesi gerektiği oyu ile (c) bendinde yazılı sebep yönünden incelenerek verilen karara katılmıyorum.

(XX) A Y R I Ş I K O Y
Olayda; iflas idaresi memurları tarafından Av. … ‘ın vekil tayin edildiğine ilişkin vekaletnamenin müstenidatını da gösteren örneğinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 55’inci maddesinin 5’inci fıkrası ile göndermede bulunulan 48’inci maddesinin 2’nci fıkrası hükmü uyarınca istenilmesinden sonra, temyiz isteminin karara bağlanması gerektiği oyu ile karara karşıyım.