Danıştay Kararı 7. Daire 2005/1076 E. 2006/811 K. 14.03.2006 T.

7. Daire         2005/1076 E.  ,  2006/811 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2005/1076
Karar No : 2006/811

Temyiz İsteminde Bulunan: …. Zeytincilik Gıda İnşaat ve Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
Vekilleri : Av. … – Av. … – Av. …
Karşı Taraf : Çekirge Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : İhracat taahhüdünde bulunarak kullandığı döviz kredisi nedeniyle 1996/Nisan ile 1997/Ocak dönemlerinde damga vergisi istisnasından yararlanan davacı Şirketin ihracat taahhüdünü yerine getirmediğinden bahisle istisna tutulan verginin, fer’ileri ile birlikte tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı; dosyanın incelenmesinden; davacı Şirket adına yapılan tarh ve ceza kesme işlemlerine ilişkin ihbarnamelerin 6.3.2003 tarihinde tebliği üzerine, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanununun 2’nci maddesinden yararlanılmak amacıyla başvurulmuş ise de, ödeme yapılmadığının anlaşıldığı; 6183 sayılı Kanunun 103’üncü maddesinin 11’inci fıkrası hükmü karşısında, 4811 sayılı Kanunundan yararlanılmak amacıyla başvurulmasıyla zaman aşımı kesilmiş olduğundan, düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; alacak, 4811 sayılı Kanundan yararlanılmadan önce zaman aşımına uğradığından, sözü edilen Kanundan yararlanılmasının zaman aşımını kesmeyeceği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden; ihracat taahhüdünde bulunularak damga vergisi istisnasından yararlanmasına karşın, öngörülen süre sonuna kadar taahhüdün gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır.
3505 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesinin ikinci fıkrasında, taahhüt edilen ihracatın gerçekleştirilmemesi halinde alınmayan verginin, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca alınacağı belirtilerek, vergiyi doğuran olayın tekemmülü, ihracat taahhüdünün gerçekleştirilmemesi koşuluna bağlı kılınmıştır.
Bu itibarla; olayda, koşulun yitirildiği tarihe nazaran zaman aşımı süresi içerisinde tarh edilerek tebliğ edilen ve vadesinde ödenmeyen alacağın tahsil zaman aşımına uğramadığı görüldüğünden, davanın reddi yolundaki mahkeme kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Davacı Şirketin 1996 ve 1997 yıllarına ilişkin damga vergisi, ağır kusur cezası ve gecikme faizi borçlarının tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ olunan ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan, davayı reddeden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.
Amme borçluları kendilerine tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı belli nedenlerle dava açabilirler. Bu husustaki esaslar 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 58 inci maddesinde düzenlenerek, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait vergi davalarına bakan vergi mahkemesinde dava açabileceği şeklinde hükme bağlanmıştır.”
Söz konusu maddede ödeme emrine karşı açılacak dava nedenleri arasında “borcun zamanaşımına uğramış olması” sayılmış ise de,” bu husus tahsil zamanaşımı ile ilgili bulunduğundan tahakkuk zamanaşımının maddede sayılan” böyle bir borcun bulunmadığı” def’i içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Buna göre incelenen dosyadaki belgelerden dava konusu ödeme emirleri içeriği damga vergileri ve bağlı bulunan ağır kusur cezaları ve gecikme faizlerinin 1996 ve 1997 yıllarına ilişkin, davacı şirketin almış bulunduğu döviz kredisinin kullanımı aşamasında istisna edilen damga vergisine müeyyide uygulanması nedeniyle 23.12.2002 tarihinde tarh edilen vergiden kaynaklandığı, tarhiyata ilişkin ihbarnamenin 6.3.2003 tarihinde tebliğ edildiği, dava açılmayarak kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla da söz konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Vergi alacağının ne şekilde zamanaşımına uğrayacağını düzenleyen 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 114 üncü maddesinde; vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlıyarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağı belirtildiğinden, 1996 ve 1997 yıllarına ilişkin ihbarnamelerin 6.3.2003 tarihinde tebliğ edilmesiyle, 5 yıllık tarh zamanaşımı süresinin geçirildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı, tahsil zamanaşımının bulunmadığı gerekçesiyle reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulüyle, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirkete, gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği ihracatın finansmanında kullanılmak üzere, 1996/Nisan ve 1997/Ocak dönemlerinde ihracat kredisi kullandırıldığı, daha sonra krediyi kullandıran Bankaca davalı Vergi Dairesine gönderilen 23.12.2002 gün ve 2156/508 sayılı yazıyla, en geç 30.3.2002 tarihine kadar kapatılması gereken taahhüt hesabının usulüne uygun olarak kapatılmadığının bildirilmesi üzerine, ihracatı teşvik mevzuatı uyarınca, başlangıçta alınmayan damga vergisinin ağır kusur cezalı olarak tarh edilmesinden sonra, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunundan yararlanılmak üzere başvurulmasına karşın ödenmeyen damga vergisinin, vergi cezası ve gecikme faizi ile birlikte tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin, alacağın tarh zaman aşımına uğradığı ileri sürülerek iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemece, yazılı gerekçeyle reddedildiği anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun zaman aşımına ilişkin 114’üncü maddesinin 1’inci fıkrası, “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zaman aşımına uğrar.” hükmünü taşımaktadır. Aynı kanunun 19’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında ise, vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı öngörülmüştür.
Bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan, 3505 sayılı Kanunun Geçici 2’nci maddesinde, ihracat işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtların, (4369 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin (K) bendi ile değiştirilen haliyle) 31.12.2003 tarihine kadar damga vergisinden istisna olduğu, kredilerin amaç dışı kullanılması, taahhüt edilen ihracatın gerçekleştirilmemesi veya teşvik belgesindeki şartların yerine getirilmemesi halinde, alınmayan damga vergilerinin, ihracatçı veya yatırımcı kişi ve kuruluşlardan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ceza ve gecikme faizi ile birlikte alınacağı hükme bağlanmıştır.
Bu duruma göre, vergiyi doğuran olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmül tarihinin tespiti, zaman aşımı süresinin başlangıcı, dolayısıyla, uyuşmazlığın çözümü bakımından önem taşımaktadır.
Uyuşmazlıkta, mükellef şirketin damga vergisi istisnasından yararlanmasının nedeni, ihracatı teşvik mevzuatı kapsamında taahhüt ettiği ihracatı yapacak olması, uyuşmazlığa konu vergilerin istenilmesinin nedeni de, taahhüdün öngörülen şekilde yerine getirilmediğinin tespit edilmiş olmasıdır.
Damga vergisinde, vergiyi doğuran olay, 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yer alan ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan kağıtların yazılıp imzalanması ya da imza yerine geçen bir işaret konulması anında meydana gelmekte ve verginin sözü edilen Kanunda gösterilen zamanlarda ödenmesi gerekmekte ise de; olayda olduğu gibi ihracatı (veya yatırımı ya da döviz kazandırıcı faaliyetleri) teşvik etmek amacıyla yapılan düzenlemelerle, söz konusu faaliyetlerle ilgili işlemler dolayısıyla tahakkuk ettirilerek tahsil edilmesi gereken damga vergisinin tahakkuk işleminin yapılması, Kanunda öngörülen zamanlar yerine, şarta bağlı olarak ileri bir tarihe ertelenmesi öngörülmektedir. Bu şart ise, teşviklerden yararlanılabilmesi için uyulması zorunlu olan kuralların ihlali veya taahhüdün öngörülen şekilde ve sürede yerine getirilmemiş olmasıdır.
Yukarıda yer alan düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, ihracatı teşvik mevzuatı hükümlerine göre verilen ihracat süresi sonunda, ihracatın gerçekleştirilmemesi veya bu süre içinde yapılan ihracatın gerçek olmaması hallerinde, Vergi Usul Kanununun 19’uncu maddesinde belirtilen vergiyi doğuran olayın, ihracat taahhüdü süresinin sona erdiği tarihte tekemmül etmiş olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Buna göre de, tarh zaman aşımı süresinin, ihracatı teşvik mevzuatı ile tanınan sürenin bitim tarihini takip eden takvim yılı başından başladığının kabulü gerekir.
Öte yandan; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca, vadesinde ödenmeyen amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı, aynı Kanunun 58’nci maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre, böyle bir borcun olmadığı veya kısmen ödendiği veya zaman aşımına uğradığı iddiaları ile dava açılabileceği öngörülmüş; aynı Kanunun 102’nci maddesinin birinci fıkrasında da, amme alacağının, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zaman aşımına uğrayacağı belirtilmiş olduğundan, tahsil zaman aşımının da vergiyi doğuran olayın tekemmülü üzerine tarh ve tebliğ edilmesinden sonra, tahakkuku üzerine başlayan ödeme süresine göre hesaplanması icap etmektedir.
Olayda; ihracat taahhüdünün gerçekleştirilmesi için öngörülen sürenin son günü 30.3.2002 tarihi olduğundan, izleyen yıl olan 2003 takvim yılı başından başlamak üzere, en son 2007 takvim yılı sonuna kadar tarh ve tebliği gereken damga vergisine ilişkin ihbarnamelerin, 6.3.2003 gününde davacıya tebliğ edilmiş olması sebebiyle, tarh zaman aşımından; tarh işleminin dava konusu edilmemesi sebebiyle vergilerin tahakkuk ettirilmesi üzerine başlayan vadesini izleyen takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmiş olması nedeniyle de tahsil zaman aşımından söz etmek mümkün değildir. Bu bakımdan, ödeme süresi içerisinde ödenmemesi nedeniyle kesinleşen vergilerin fer’ileri ile birlikte tahsil zaman aşımı süresi içerisinde ödeme emri düzenlenerek istenilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından; ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddine, … Yeni Türk lirası maktu karar harcının temyiz edenden alınmasına, 14.3.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

(X) AZLIK OYU
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinde, her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı, ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabileceği kuralı yer almıştır. İdari yargıdaki her idari işleme karşı herkesin ayrı ayrı dava açması gerektiğine ilişkin asıl kurala ayrık olarak getirilmiş olan bu maddeye uygun olarak, birden fazla idari işleme karşı tek dilekçe ile açılan bir davada, yargı yerince, hem usul hem de esas yönünden yapılacak inceleme ile ulaşılacak sonuç, tüm işlemler açısından geçerli kabul edilirken, her bir işlem yönünden hem usul hem esas yönünden ayrı inceleme yapılmasının gerekli olduğu durumlarda, söz konusu işlemlere karşı tek dilekçe ile dava açılabileceğinin kabulüne olanak yoktur. Bir başka anlatımla, işlemlerden birinin diğerinin sonucu olmadığı veya biri hakkında verilen kararın diğer işlemi de etkilemediği durumlarda, birden çok işlemin bir dilekçe ile dava konusu yapılamayacağı açıktır.
Temyiz istemi ile incelenmekte olan dava dosyasında da olduğu gibi, 6183 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği hususunda her birinin ayrı ayrı incelenmesinin zorunlu olduğu birden fazla ödeme emrine karşı açılan davada, anılan 5. maddeye uygun olmayan dilekçenin reddedilmesi gerekirken, dosyanın tekemmül ettirilerek karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara karşıyım.