Danıştay Kararı 7. Daire 2003/2541 E. 2005/2716 K. 14.11.2005 T.

7. Daire         2003/2541 E.  ,  2005/2716 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2003/2541
Karar No : 2005/2716

Temyiz İsteminde Bulunan: Çınar Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacı tarafından … tarihli noter senedi ile satılan araca ilişkin motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin iptali ve bu araca ilişkin vergi borçlarının aracı satın alana yüklenmesi istemiyle açılan davada; dosyanın incelenmesinden, davacının noter senedi ile sattığı araca ilişkin motorlu taşıtlar vergisinin tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin tebliği üzerine, hem ödeme emrinin, hem de mükellefiyet kaydının iptali istemiyle dava açıldığının, ancak, davacı tarafından, 18.3.2003 tarihli dilekçesiyle 4811 sayılı Kanundan yararlanmak amacıyla vergi dairesi müdürlüğüne başvurulduğunun anlaşılması sebebiyle, davanın ödeme emrine ilişkin kısmının konusu kalmadığı; davanın, mükellefiyet kaydının iptaline ilişkin kısmına gelince; 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 8’inci maddesinde, motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin, motorlu taşıtların trafik sicilinden kaydının silinmesi ile sona ereceği hükme bağlanmış olmakla birlikte, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20’nci maddesinin 25.5.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4262 sayılı Kanunun 2’nci maddesi ile değişik (d) bendinde, tescil edilmiş araçların satış ve devir işlemlerinin noterler tarafından, siciline işlenmek üzere, işlemin tamamlanmasını müteakip en geç onbeş iş günü içinde ilgili tescil kuruluşu ile vergi dairesi müdürlüklerine bildirileceği; noterlerin, vergi dairesi müdürlüklerine satış işlemlerini bildirmesi üzerine, intikal eden araçların vergi kayıtlarının, satış sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibarıyla, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca, önceki malikin mükellefiyetine son verilmek ve yeni malik adına vergi mükellefiyeti tesis edilmek suretiyle düzeltileceği; (e) bendinde ise, tescilli araçları satın veya devir alanların, gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak, ilgili tescil kuruluşundan, bir ay içinde adlarına tescil belgesi almak suretiyle, trafik siciline kayıtlarını yaptırmak zorunda oldukları hükümlerine yer verildiği; bu durumda, adına tescil işlemini yaptırmayan alıcı yerine, noterde düzenlenen resmi satış senedi ile aracını satan eski malikin motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin devam ettirilmesinde yasal isabet görülmediği gerekçesiyle mükellefiyet kaydının satış tarihi itibarıyla iptali, davanın, ödeme emrine ilişkin kısmı hakkında ise karar verilmesine yer olmadığı yolundaki … Vergi Mahkemesinin … günlü E: …; K:… sayılı kararının; satışı yapılan araca ilişkin trafik sicil kaydının halen davacı adına olduğu ve 4199 sayılı Kanunun geçici 10’uncu maddesinde belirtilen süre içerisinde vergi dairesine başvurulmadığı, bu nedenle mükellefiyet kaydının silinemeyeceği; davanın ödeme emrine ilişkin kısmının da, davacının 4811 sayılı Kanundan yararlanmış olması nedeniyle reddi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: İdari yargı yerinde yargısal yöntemlerle hukuka uygunluğu denetlenen faaliyet, kamu idaresine ait bulunduğundan, bu denetimi konu edinen davanın davalısı, değişmez bir biçimde idaredir. Yani, özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinin kendi aralarında doğan uyuşmazlıklar nedeniyle, birbirlerine karşı açmış oldukları davalar, idari yargı düzeninin görev alanı dışında kalır.
Dosyanın incelenmesinden;davacı tarafından, … tarihli noter senedi ile …’ya satılan araca ilişkin motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyet kaydının iptali ile vergi borçlarının …’ya yüklenmesi istemiyle ve … husumetiyle açılan davaya ilişkin dilekçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında bahsedilen şekilde incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, husumetin doğrudan vergi dairesi müdürlüğüne yöneltilmesi suretiyle uyuşmazlığın esasını inceleyen mahkeme kararında isabet görülmediğinden, kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’un Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı tarafından, … tarihli noter senedi ile …’ya satılan araca ilişkin motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyet kaydının iptali ile vergi borçlarının …’ya yüklenmesi istemiyle ve … husumetiyle açılan davada, hasım düzeltme kararı da verilmeksizin, husumetin, mükellefiyet kaydının silinmesi konusunda tesis edilmiş işlemi bulunmayan Çınar Vergi Dairesi Müdürlüğüne yöneltilmesi suretiyle, mükellefiyet kaydının iptaline, davanın vergi borcuna ilişkin kısmı hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına hükmeden vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
İptal davasının tanımı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının 8.6.2000 tarih ve 4577 sayılı Kanunun 5’inci maddesiyle değişik (a) bendinde; “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar” olarak yapılmaktadır.
Dolayısıyla idari yargı yerinde iptal davası açılabilmesi için idarenin idari davaya konu edilebilecek nitelikte bir işlemi olması, bu işlem nedeniyle de idare edilenin menfaat veya hakkının ihlal edilmiş olması gerekmektedir. İdari yargı yerinde yargısal yöntemlerle hukuka uygunluğu denetlenen faaliyet, kamu idaresine ait bulunduğundan, bu denetimi konu edinen davanın davalısı, değişmez bir biçimde idaredir. Yani, özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinin kendi aralarında doğan uyuşmazlıklar nedeniyle, birbirlerine karşı açmış oldukları davalar, idari yargı düzeninin görev alanı dışında kalır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında, dilekçelerin; görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, 3 ve 5’inci maddelere uygun olup olmadıkları yönünden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş, bu maddeye aykırılık halinde verilecek kararlar da aynı Kanunun 15’inci maddesinde düzenlenmiştir.
Olayda, gerçek kişi hasım olarak gösterilerek açılan davaya ilişkin dilekçede yer alan ve 2577 sayılı Kanunun bahsedilen 14’üncü maddesine aykırı hususlar hakkında aynı Kanunun 15’inci maddesine göre karar verilmesi gerekirken, bu konuda bir inceleme yapılmaksızın uyuşmazlığın esasını inceleyen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından bu konuda ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 14.11.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.