Danıştay Kararı 7. Daire 2002/1593 E. 2005/2219 K. 03.10.2005 T.

7. Daire         2002/1593 E.  ,  2005/2219 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2002/1593
Karar No : 2005/2219

Temyiz İsteminde Bulunan: Yıldırım Beyazıt Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf: … Turizm Taşımacılık ve Ticaret Limited Şirketi
İstemin Özeti : Davacı Şirket adına, beyannamelerin verilmemesi nedeniyle, takdir komisyonu kararlarına dayanılarak, 1994, 1995, 1996 ve 1997 yıllarının muhtelif dönemleri için, salınan katma değer vergileri ile kesilen kaçakçılık ve ağır kusur cezalarına ilişkin ihbarnamelerin ilanen tebliğ edilerek kesinleştiği halde vadesinde ödenmediğinden bahisle, söz konusu vergi ve cezaların gecikme faizleriyle birlikte tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerini; ihbarnamelerin tebliğinin usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; dilekçede yazılı nedenlerle bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Temyize konu mahkeme kararının esastan bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi:İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı Şirket adına, 1994, 1995, 1996 ve 1997 yıllarının muhtelif dönemleri için düzenlenen otuz sekiz ayrı ödeme emrine karşı aynı dilekçeyle açılan davanın esasına girilerek kurul halinde verilen vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasında, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunması halinde birden fazla idari işlemin bir dilekçe ile idari davaya konu edilebilmesine olanak tanıyan düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dava içerisinde görülmeleri sağlanarak, gereksiz zaman israfı ile masrafın önlenmesi ve farklı kararların verilebilmesi riskinin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak; aralarında maddede aranan biçimde bağlılık ya da ilişki bulunsa bile, birden fazla idari işlemin aynı dilekçeyle idari davaya konu edilebilmesi için; bu durumun, kamu düzeni için öngörülen usul ve görev kurallarını ve bu kurallarla korunan ve Anayasa’nın 37’nci maddesinde öngörülen “kanuni hakim ilkesi”ni ihlal ediyor olmaması da gereklidir. Örneğin; bu nedenle, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak görevine giren davaya konu edilebilecek nitelikteki bir işlemle, idare veya vergi mahkemelerinin görevine giren davalara konu olması gereken bir işlemin; idare ve vergi mahkemelerince kurul halinde çözümlenmesi gereken davaya konu edilebilecek işlemle, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanunun 7’nci maddesi uyarınca, bu mahkemelerin hakimlerinden biri tarafından görülebilecek nitelikteki davaya konu edilmesi gereken işlemin, aralarında açıklanan nitelikteki bağlılık veya ilişkiye karşın; birlikte ve aynı dilekçe ile aynı yargı yerinde idari davaya konu edilmeleri olanaklı değildir. Böyle bir duruma, kamu düzeniyle ilgili olan görev kuralını ve konusu belli miktarı geçmeyen davaların tek hakimce çözümlenmesini zorunlu kılan, “kanuni hakim ilkesi”ni ihlal edici sonuçları nedeniyle izin verilemez.
Aynı nedenle, her biri ayrı idari davaya konu edildiğinde idare ve vergi mahkemelerinin hakimlerinden biri tarafından çözümlenmesi gereken; yani yarattıkları idari uyuşmazlıkların çözümü tek hakimin görevine giren birden fazla işlemin konu unsurunu oluşturan meblağların toplamının tek hakimin görevinin sınırını oluşturan miktarı aşıyor olmasına bakılarak; bu işlemlerin, davanın idare ve vergi mahkemelerinin kurul halindeki oluşumuyla çözümlenmesini gerektirecek ve bu davalarda verilecek kararların tabi oldukları olağan kanun yolunun değişmesi sonucunu yaratacak biçimde birlikte ve aynı dilekçe ile idari davaya konu edilmeleri uygun görülemez.
Bu bakımdan; her biri, 2576 sayılı Kanunun yukarıda sözü edilen 7’nci maddesinde tek hakimle görülmesi gereken davalar için öngörülen ve anılan Kanunun 4577 sayılı Kanunun 4’üncü maddesiyle değişik Ek 1’inci maddesi uyarınca yeniden değerleme oranında yapılan artırma sonucu davanın açıldığı yıl için tespit olunan 1.560.000.000.- liralık sınırın altında kalan otuz sekiz ayrı ödeme emrini konu edinen davaya ait olan ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasına uygun bulunmayan dilekçenin, Mahkemece, aynı Yasanın 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (d) bendi uyarınca reddedilmesi gerekirken; dosyanın tekemmül ettirilerek, davanın esası hakkında karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendinde yer alan, usul hükümlerine uyulmamasının bozma sebebi olduğuna dair hüküm uyarınca bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 3.10.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X-AYRIŞIK OY :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller” başlıklı 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; aralarında maddi ve hukuki yönden bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava açılabileceği yolundaki hüküm, 10.6.1994 tarih ve 4001 sayılı Kanunla değiştirilerek, “maddi veya hukuki yönden bağlılık” tek dilekçe ile dava açılabilmesi için yeter sebep olarak kabul edilmiştir. Bu hükmün vergi yargısı açısından uygulanabilirliği birçok durumda olanaksızdır. Zira, vergiyi doğuran olay aynı olmakla birlikte, idari yargıdaki mevcut görev dağılımı karşısında, farklı yargı yerlerinin yargısal denetimine ihtiyaç duyan birden fazla işlem söz konusu olmaktadır. Şöyle ki; vergi uyuşmazlıklarında, her ne kadar bidayet mahkemesi olarak vergi mahkemeleri yetkili ise de, uyuşmazlık konusu miktar itibarıyla tek hakimce verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesi nezdinde itiraz yolu; heyetçe verilen mahkeme kararına karşı Danıştay nezdinde temyiz yolu öngörüldüğü gibi, verginin konusu itibarıyla da Danıştay vergi dava daireleri arasında görev dağılımı bulunmaktadır. Bu bakımdan, tek dilekçe ile dava açabilecek hallerin sınırlı olduğu açıktır.
Hakkın, sahibine teslimi olarak da adlandırabileceğimiz, “yargılama”nın, bu işlevini yerine getirirken kullanacağı aygıt usul hükümleridir. Başka deyişle, usul araçtır. Ancak, usul hükümleri, özünde kamu düzenini korumayı amaçladığından, bu hükümlere aykırılık, birçok durumda işin esasına girilmeden yargılamanın sonuçlandırılmasını gerektirir ki, bu, hukuk güvenliğinin sağlanması açısından da zorunludur. Bu bakımdan, usul hükümlerine uyma yargı yerleri açısından genel bir zorunluluktur.
Kural bu olmakla birlikte, vergi yargısında, uyuşmazlık konusu tutar yönünden, 2577 sayılı Kanunun yukarıda anılan 5’inci maddesine sıkı sıkıya bağlılık; vergiyi doğuran olayın ve bunun sonucunda salınan verginin aynı olmasına karşın, uygulamada da rastlanıldığı gibi, tek hakimce verilen kararlar ile heyetçe verilen kararların farklı olmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak da, kamu düzenini koruma adına, kamu düzenini ve hukuk güvenliğini sarsıcı bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki bu durum, davaların en hızlı ve en ekonomik bir biçimde sonuçlandırılması olarak tanımlanan “usul ekonomisi”ne de aykırılık teşkil etmektedir.
Bu nedenle, aralarında maddi ve hukuki yönden bağlılık bulunan ödeme emrine karşı, tek dilekçe ile dava açılmasında kamu düzenine aykırılık söz konusu olmadığından, işin esasının incelenmesi gerektiği oyu ile karara karşıyım.