Danıştay Kararı 7. Daire 2001/4592 E. 2005/26 K. 17.01.2005 T.

7. Daire         2001/4592 E.  ,  2005/26 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2001/4592
Karar No : 2005/26

Temyiz İsteminde Bulunan: Yeşil Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
Vekilleri : Av. …-Av. …
İstemin Özeti : Davacı tarafından 23.6.1994 tarihli noter satış senedi ile satılan araca ilişkin olarak, 1997 ila 2000 yılları için motorlu taşıtlar vergisi ve 1999 yılı için ek motorlu taşıtlar vergisi tahakkuk ettirilmesine ilişkin işlemleri ve motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetini; 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun değişik 3’üncü maddesinde, motorlu taşıtlar vergisinin mükellefinin, trafik, belediye veya liman sicili ile Ulaştırma Bakanlığınca tutulan sivil hava vasıtaları sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel kişiler olduğu; aynı Kanunun değişik 8’inci maddesinde ise, motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin, motorlu taşıtların trafik sicilinden kaydının silinmesi ile sona ereceği belirtilmiş olmakla birlikte, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20’nci maddesinin birinci fıkrasının, 25.5.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4262 sayılı Kanunun 2’nci maddesi ile değişik, (d) bendinde, tescil edilmiş araçların satış ve devir işlemlerinin noterler tarafından, siciline işlenmek üzere, işlemin tamamlanmasını müteakip en geç onbeş iş günü içinde ilgili tescil kuruluşu ile vergi dairesi müdürlüklerine bildirileceği; noterlerin, vergi dairesi müdürlüklerine satış işlemlerini bildirmesi üzerine, intikal eden araçların vergi kayıtlarının, satış sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibarıyla, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca, önceki malikin mükellefiyetine son verilmek ve yeni malik adına vergi mükellefiyeti tesis edilmek suretiyle düzeltileceğinin öngörüldüğü; sözü edilen hüküm karşısında, tescil edilmiş araçların satışı ve devri halinde, bu hususun, satış ve devir işlemini yapan noterlerce, ilgili tescil kuruluşu ile vergi dairesi müdürlüklerine bildirilmesi üzerine, aracın, ilgili tescil kuruluşu tarafından, kendiliğinden, yeni malik adına tescil edileceği; yine, ilgili vergi dairesi müdürlüğünce, eski malik adına tesis edilmiş bulunan motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin, herhangi bir başvuruya gerek kalmaksızın re’sen iptal edilerek, yeni malik adına vergi mükellefiyeti tesis edilmesi gerektiği; bu hukuki durum karşısında, adına tescil işlemini yaptırmayan alıcı yerine, noterde düzenlenen resmi satış senedi ile aracını satan eski malikin motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin devam ettirilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı; olayda, davacıya ait araç, 2918 sayılı Kanunun anılan maddesinin (d) bendinde değişiklik yapan 4262 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce satılmış ise de; anılan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davacının mükellefiyetinin sona erdiğinin kabulü gerektiğinden, bu tarihten sonra tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisi ile ek motorlu taşıtlar vergisinin ve mükellefiyetin devam ettirilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin tarihsiz; E:…; K:… sayılı kararının; davacı adına, dava konusu ettiği vergilere ilişkin olarak tesis edilerek tebliğ edilen herhangi bir işlem bulunmadığı, satışı yapılan araca ilişkin trafik sicil kaydının halen davacı adına olması nedeniyle, tahakkuk ettirilen vergilerin mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davanın, davacının, 23.6.1994 tarihli noter satış senedi ile satılan araca ilişkin olarak 1997 ila 2000 yılları için motorlu taşıtlar vergisi ve 1999 yılı için ek motorlu taşıtlar vergisi tahakkuk ettirilmesine ilişkin işlemleri haricen öğrenmesi üzerine, Vergi Dairesi Müdürlüğüne herhangi bir başvuruda bulunmadan, sözü edilen tahakkuk işlemlerinin ve motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin iptali istemiyle açıldığı, Mahkemece, işin esasının incelenmesi suretiyle karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkeme kararının, motorlu taşıtlar vergisi ile ek motorlu taşıtlar vergisi tahakkuk ettirilmesine ilişkin işlemlerin iptaline ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemi yönünden:
197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun, 3505 sayılı Kanunun 26’ncı maddesiyle değişik, 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında, motorlu taşıtlar vergisi, taşıtların kayıt ve tescilinin yapıldığı yerin vergi dairesi tarafından her yılın Ocak ayı başında yıllık olarak tahakkuk ettirilmiş sayılır; İkinci fıkrasında, tahakkuk ettirilen vergi, ayrıca mükellefe tebliğ olunmaz ve vergi tahakkuk ettirilen günde tebliğ edilmiş sayılır hükümlerine yer verilmiş; 26.11.1999 tarih ve 23888 Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4481 sayılı Kanunun 7’inci maddesinde de, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 5 ve 6’ncı maddelerinde yer alan (l), (ll), (lll) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye tabi olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihte ilgili sicilde kayıtlı bulunan taşıtlar için, bir defaya mahsus olmak üzere 1999 yılı için tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar, ödenmesi öngörülen ek motorlu taşıtlar vergisinin, bu Kanunun yayımı tarihinde tahakkuk etmiş sayıldığı belirtilmiş bulunmaktadır.
Sözü edilen hükümlere göre; kanunen tahakkuk etmiş olan motorlu taşıtlar vergisi ve ek motorlu taşıtlar vergisinin, mükellefine, ayrıca ihbarname ile duyurulmasına gerek bulunmadığından; tahakkuk işleminin iptali istemiyle açılacak idari davanın, verginin tahakkuk etmiş sayıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayan otuz günlük dava açma süresi içerisinde açılması gerekmektedir.
Bu bakımdan; davacı adına kayıt ve tescilli araca ilişkin olarak 1997 ila 2000 yılları için motorlu taşıtlar vergisi ve 1999 yılı için ek motorlu taşıtlar vergisi tahakkuk ettirilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle, tahakkuk tarihinden itibaren işleyen dava açma sürenin geçirilmesinden sonra açılan davanın, İdari Yargılama Usulü Kanununun 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “b” bendi uyarınca, süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken, işin esasının incelenmesi suretiyle verilen hüküm fıkrasında isabet bulunmamaktadır.
Mahkeme kararının, motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin iptaline ilişkin hüküm fıkrasına gelince:
İdari Yargı, Hukuk Devletinde, hukuka bağlılığı esas olan kamu idaresinin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğununun, bağımsız yargı yerlerince yargılama yöntemleri kullanılarak denetlenmesinin sağlanması için var olan yargı düzenidir. Bu yüzden; idari yargı denetiminin işleyebilmesi, idarenin Kamu Hukuku alanında faaliyette bulunmasına; idari nitelikte eylem veya işlem yapmasına bağlıdır. Böyle bir faaliyet olmadan, söz konusu denetimin işletilmesi olanaklı değildir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının “d” bendinde, dava dilekçelerinin, ortada idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gerekli işlemin olup olmadığı yönünden inceleneceğinin; aynı Kanunun 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “b” bendinde de, böyle bir işlemin bulunmaması halinde, davanın, sonraki yargılama işlemlerine girişilmeksizin reddedileceğinin söylenilmesi bundandır.
197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 3’üncü maddesinde, motorlu taşıtın trafik siciline kayıt ve tesciliyle doğacağı belirtilen ve o tarih itibarıyla vergi idaresinin kayıtlarına tescil edilen motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin, daha sonraki tarihlerde taşıtın mülkiyetinin el değiştirmesi veya başka nedenlerle ve o tarih itibariyle vergi idaresinin kayıtlarından silinmesi, vergi kanunlarıyla vergi idaresine verilen idari bir görev ve yetkidir. Vergi İdaresince, kendiliğinden veya ilgilinin başvurusu üzerine, söz konusu yetki kullanılarak tesis edilecek yeni bir işlemle mükellefiyet kaydı silinmedikçe, doğrudan açılacak idari dava sonucunda idari yargı yerince, bu yolda karar verilmesi olanaklı değildir. Söz konusu karar, anılan idari yetkinin yargı yerince kullanılması ve yargı yerince idari işlem tesisi anlamına geleceğinden, Anayasanın 125’inci maddesiyle, 2577 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin 2’nci fıkrasında yasaklanan böyle bir sonuca izin verilemez.
Dosyanın incelenmesinden; davacının motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin, Vergi Mahkemesince, idareye yapılmış bir başvuruyla, İdari Yargılama Usulü Kanununun 10’uncu maddesi uyarınca tesis ettirilmiş açık veya kapalı (zımni) ret işlemi olmaksızın, doğrudan açılan idari davada, işin esasına girilmek suretiyle ve mükellefiyet tesisine esas olan taşıtın daha sonraki tarihte satılmış olduğu gerekçesine dayanılarak, temyize konu hüküm fıkrasıyla iptal edildiği anlaşılmıştır.
İdari Yargılama Usulü Kanununun 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “b” bendi uyarınca, ortada, idari davaya konu edilebilecek nitelikte idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddi gereken davada, esasa girilerek, açıklanan biçimde karar verilmesi, yukarıda sözü edilen Anayasa ve yasa hükümlerine aykırı olduğundan, mahkeme kararının aksi yönde verilen bu hüküm fıkrasında da hukuka uyarlık görülmemiştir.
Öte yandan; görüşme tutanağının 19.6.2001 tarihinde düzenlenip imzalanmasına ve dosya gömleğinde de karar tarihi olarak 19.6.2001 tarihi gösterilmesine karşın, kararda, karar tarihinine yer verilmemiş olması, diğer bir usule aykırılık halidir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu konuda ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 17.1.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.