Danıştay Kararı 7. Daire 2000/8771 E. 2004/812 K. 05.04.2004 T.

7. Daire         2000/8771 E.  ,  2004/812 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No : 2000/8771
Karar No : 2004/812

Temyiz İsteminde Bulunan: Çorlu Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Nakliyecilik işiyle uğraşan davacının 1997 yılına ait işlemlerinin incelenmesi sonucu, iki adet faturanın alt ve üst nüshalarını farklı zamanlarda, farklı kişiler adına ve farklı tutarlarda düzenlediğinin tespit edildiğinden bahisle, üst nüshalarda yazılı tutarlar üzerinden, inceleme raporuna dayanılarak, 1997/Aralık dönemi için, adına, re’sen katma değer vergisi salınmasına ve kaçakçılık cezası kesilmesine ilişkin işlemi; söz konusu faturalar dışında, davacının defter kayıtlarının ve bunlarla ilgili belgelerin ihticaca salih olmadığına ilişkin herhangi bir tespit yapılmadığından; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasının 4’üncü bendi uyarınca re’sen takdir sebebi bulunmadığı gibi, faturaların üst nüshalarında adı geçen firma nezdinde karşıt inceleme yapılmak suretiyle, 213 sayılı Kanunun anılan maddesinin ikinci fıkrasının 6’ncı bendi uyarınca tarh sebebinin de ortaya konulamadığı gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … günlü; E:…; K:… sayılı kararının; inceleme raporuna dayanılarak tesis edilen işlemin yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden, nakliyeci olan davacının faaliyet konusunda düzenlediği faturaların üst (asıl) nüshalarında yazılı tutarlar esas alınarak tesis edilen işlemin; Mahkemece, yazılı gerekçe ile iptal edildiği anlaşılmıştır.
Davacı, söz konusu üst nüshaların bilgisi dışında elinden çıktığı iddiasıyla dava açmış ise de; bu iddiasını kanıtlayamamıştır.
Öte yandan, üst nüshalar adına düzenlenen İş Ortaklığının 1997 yılına ilişkin işlemlerinin muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeler yönünden incelenmesi sonucu düzenlenen raporda, davacıya ait faturaların muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğuna yer verilmemiştir.
Bu haliyle, davacının düzenlemesine karşın, kayıt ve beyanlarına intikal ettirmediği sonucuna varılan faturaların üst nüshaları nedeniyle tesis edilen tarh ve ceza kesme işlemlerinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Nakliye faaliyetinde bulunan davacı tarafından 1997/Aralık dönemine ilişkin iki adet faturanın alt ve üst nüshalarının farklı düzenlendiğinin, asıl nüshalarda gösterilen katma değer vergisi tutarlarının defter kayıtlarına geçirilmediğinden bahisle resen tarh olunan katma değer vergisi ile kesilen kaçakçılık cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı kabul eden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesininin 4’üncü fıkrasında; defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikaların,vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması nedeniyle ihticaca salih bulunmaması 6 ncı fıkrasında; tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunması halinde verginin re’sen takdir olunacağı belirtilmiştir.
Dosyada mevcut inceleme raporu ve söz konusu fatura fotokopilerinin incelenmesinden, davacı tarafından düzenlenen … nolu faturanın davacıda bulunan alt nüshasının 3.4.1998 tarihli ve … adına 1.200.000.- lira katma değer vergisi tutarında olduğu, asıl nüshasının ise, 31.12.1997 tarihli, … Ortaklığı adına 862.500.000 lira katma değer vergisi tutarında düzenlendiği, yine … nolu faturanın, alt nüshasının 2.6.1998 tarihli, … adına 1.200.000.- lira katma değer vergisi tutarında düzenlendiği, asıl nüshasının ise, 30.12.1997 tarihli, … Ortaklığı adına 675.000.000.- lira katma değer vergisi tutarında düzenlendiği anlaşılmıştır.
İnceleme raporu ile yapılan bu tespitleri içeren tutanağı imzalayan davacı tarafından söz konusu hususların aksi iddia edilmemekle birlikte, bahsi geçen fatura nüshalarının çalınmış olduğu iddiasının da, bu hususta alınacak mahkeme kararı ile ispat edilememiş bulunması karşısında, davacı iddialarına itibar etmek mümkün bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacı tarafından tutulan defterlerin ve verilen katma değer vergisi beyannamesinin gerçek durumu yansıtmadığı anlaşıldığından dönem matrahının 213 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine göre yapılarak tarh edilen vergi ve cezada hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulüyle vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; nakliyecilik işiyle uğaşan davacının 1997 yılına ait işlemlerinin incelenmesi sonucu, … ve … seri ve sıra nolu faturaların alt nüshalarının, 3.4.1998 ve 2.6.1998 tarihlerinde, … ve … isimli kişilere, her birine, katma değer vergisi hariç, 8.000.000.- lira tutarlı ve eşya nakliyesine ilişkin olarak düzenlenmesine karşın; … seri ve sıra nolu olanın üst nüshasının, 3.12.1997 tarihinde, katma değer vergisi hariç 5.750.000.000.- lira tutarlı, … seri ve sıra nolu olanının üst nüshasını ise, 30.12.1997 tarihinde, katma değer vergisi hariç 4.500.000.000.- lira tutarlı ve taş nakliyesine ilişkin olarak … İş Ortaklığı adına düzenlediğinin tespit edildiğinden bahisle, üst nüshalarda yazılı tutarlar esas alınmak suretiyle tesis edilen işlemin, Mahkemece, yazılı gerekçe ile iptal edildiği anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3’üncü maddesinin (B) fıkrasında; vergilendirmede; vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu; gerçek mahiyetin, yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde, ispat külfetinin bunu iddia edene ait olduğu düzenlemesi yer almış; 253’üncü maddesinde ise, bu Kanuna göre defter tutmak mecburiyetinde olanların, tuttukları defterlerle, Kanunun Üçüncü Kısmında yazılı olan vesikaları, ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecbur oldukları hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 229’uncu maddesinde, fatura; satılan emtia veya yapılan iş karşılığında, müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere, emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlandıktan sonra, 231’inci maddesinin 3’üncü fıkrasınında da, faturaların en az bir asıl ve bir örnek olarak düzenleneceği açıklanmıştır. Bu şekilde düzenlenen belgelerde, asılın örneğe değil; örneğin asıla uygun olması esas olduğundan; asılla örnek arasında farklılık bulunması halinde, asılın vergilendirme işlemlerine dayanak alınması, bu durumun doğal sonucudur. Normal ve mutad olan bu durumunun aksinin iddia edilmesi halinde ise; kanıt yükü, yukarıda açıklanan 3’üncü madde hükmü uyarınca iddia sahibine aittir. Davada, davacı tarafından, bu konuda getirilmiş herhangi bir kanıt bulunmadığı gibi, defter ve belgelerini beş yıl süre ile muhafaza etmekle yükümlü bulunan mükelleflerin, defter ve belgelerinin kaybolduğu, fatura ciltlerinden bazı nüshaların çalındığı biçiminde ortaya konulan iddiaları da, hayatın doğal akışına uygun değildir. Bu bakımdan; olayda, faturaların asılları üzerinde yazılı rakamlar esas alınarak yapılan dava konusu tarh ve ceza kesme işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Dairemizin ara kararına cevaben gönderilen … İş Ortaklığına ait inceleme raporunda, söz konusu faturaların üst nüshalarının mahiyetleri itibarıyle gerçek kabul edilmiş olması da, ulaşılan bu yargıyı doğrulamaktadır.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve aksi yolda verilen mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de dikkate alınacağından, bu hususta hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 5.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.