Danıştay Kararı 7. Daire 2000/807 E. 2001/2033 K. 06.06.2001 T.

7. Daire         2000/807 E.  ,  2001/2033 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/807
Karar No: 2001/2033

Temyiz İsteminde Bulunan Taraflar: 1- …
Vekili : Av. …
2- Adil Oral Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacının ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğunun inceleme raporu ile saptandığından bahisle, 1998 yılının Mart, Nisan, Mayıs, Temmuz, Ağustos dönemleri için salınan banka ve sigorta muameleleri vergisi ile kesilen ağır kusur cezasının kaldırılması istemiyle açılan davada; olayda, akaryakıt ticareti ile uğraşan davacının 1998 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen vergi inceleme raporu ve eki tutanakta isimleri yer alan kişilerin ifadelerine başvurulduğu; ifade sahiplerinden …’in 1998 yılı Mart-Nisan aylarında aylık %14 faizle, ortalama 75 gün vadeli toplam 35.000.000.000.-liralık çek kırdırdığı; bunun için 12.350.000.000.-lira faiz ödediği; …’nun …’e verdiği çek ve senetlerden 5.000.000.000.-liralık bir adet çek ve senedin davacı tarafından kendisine geri verilerek buna karşılık icra kanalıyla 8.105.150.000.-liralık müşteri çeki ve senedi alındığı yönündeki ifadeleri ve bunları destekler nitelikteki diğer ifadeler ile bu kişiler hakkında davacı tarafından yapılan icra takipleri esas alınarak davacının 1998 yılında ikrazatçılık faaliyetini mutat meslek haline getirerek borç para verdiği; yapılan faaliyetin ticari ve elde edilen faizin de ticari kazanç olduğu kabul edilerek tespit edilen 15.355.149.999.-lira matrah üzerinden ağır kusur cezalı tarhiyat yapıldığının anlaşıldığı; bu haliyle, ödünç para verme işleminin bir defadan fazla ve çeşitli kişilere yapılması ve bu kişilerin ifadelerinde de faiz ödemesinde bulunduklarını bildirmeleri; ifadeleri destekler nitelikte kırdırılan çek ve senetlerin bir kısmı ile ilgili olarak icra takibi yapılması, ayrıca bu kişiler arasında husumet, akrabalık ve sıkı iş ilişkisinin bulunmaması nedeniyle, davacının borç para verme işini mutat meslek haline getirdiği ve faaliyetinin ticari olduğunun kabulü gerektiğinden davacı adına tarh edilen vergide isabetsizlik bulunmadığı; ancak, …’in ifadesinden, Mart, Nisan, Mayıs aylarında kırdırılan 14.950.000.000.-liralık müşteri çekleri karşılığında 9.000.000.000.-liralık akaryakıt alımının olduğu anlaşıldığından 5.950.000.000.-liranın faiz geliri olarak değil, vade farkı olarak değerlendirilmesi gerektiği; bu durumda, 1998 yılında elde edilen faiz gelirinin 9.405.150.000.-lira olduğu; usulsüzlük cezası kesilmesinde ise Vergi Usul Kanununun 336’ncı maddesi uyarınca isabet bulunmadığı gerekçesiyle davanın tarh ve ceza kesme işleminin 9.405.150.000.-liraya isabet eden kısmını reddeden, fazlasını ve usulsüzlük cezası kesilmesine ilişkin işlemi ise iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; davacı tarafından tefecilik suçlamasının tamamen borçluların borçlarını ödememek için yaptıkları iftiradan ibaret olduğu; faiz ödendiği yolundaki iddianın, muhbirin borcunun vade farkından kaynaklandığı; vade farkının ödenmemesi nedeniyle muhbirle aralarında anlaşmazlık çıktığı; Vergi Dairesi Müdürlüğünce; 5.950.000.000.-liranın vade farkı değil, davacının faiz karşılığı kırdığı çeklerden elde ettiği faiz geliri olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Davacı tarafından savunma verilmemiş; Vergi Dairesi Müdürlüğünce karşı tarafın isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, taraflar temyiz istemleri reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, taraflar temyiz istemlerinin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatının, akaryakıt ticareti ile uğraşan davacının, başkalarına ait çekleri vadesinden önce “kırdırarak” vade farkı adı altında faiz geliri elde ettiğinin inceleme ile saptanması üzerine, söz konusu işlemin ikrazatçılık faaliyeti olarak nitelendirilmesi suretiyle hesaplanan matrah üzerinden yapıldığı; açılan dava sonucunda, Vergi Mahkemesince, davanın kısmen reddine, kısmen de kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, Vergi Mahkemesi kararının, iptale ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmemiştir.
Davacının temyiz istemine gelince;
6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28’inci maddesinin üçüncü fıkrasında; 2279 sayılı Kanuna göre ikraz işleriyle uğraşanlarla, ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini devamlı olarak yapanların, bu kanunun uygulanmasında banker sayılacakları hükme bağlanmıştır.
Günün ekonomik şartları göz önünde tutulduğunda, aralarında yakın akrabalık veya iş münasebeti bulunmayan kimseler arasında karşılıksız borç para alınıp verilemeyeceği ve bir takvim yılında birkaç kişiye veya bir kişiye birden çok yıllarda borç para verilmesinin ikrazatçılık sayılacağı ve elde edilen faizin banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulması gerekeceği hususu, Dairemizin süregelen içtihatlarındandır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 2365 sayılı Kanunla değişik 3’üncü maddesinin B bendinde, “Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere, Gider Vergileri Kanununun 28’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında, 2279 sayılı Kanuna göre ikraz işleriyle uğraşanların, bu kanunun uygulamasında banker sayılacakları hükme bağlanmıştır.
2279 sayılı Kanun, 6.10.1983 gün ve 18183 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 16’ncı maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Adı geçen kanun hükmünde kararnamenin 1’inci maddesinde, bu kanun hükmünde kararnamenin amacının, faizden para kazanmak için ödünç para verme işleriyle uğraşan gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi olduğu, 2’nci maddesinin 1’inci bendinde, ikrazatçıların bu kanun hükmünde kararname hükümlerine tabi oldukları; 3’üncü maddesinin 1’inci bendinde, ikrazatçı deyiminin, faizden para kazanmak amacıyla ödünç para verme işleriyle uğraşan ve kendilerine izin belgesi verilen gerçek ve tüzel kişileri; 3’üncü bendinde, tefeci deyiminin, bu kanun hükmünde kararnamenin 11’inci maddesinde sayılan fiilleri işleyenleri ifade ettiği belirtilmiştir.
Kararnamenin 11’inci maddesinde ise, 1) Bu kanun hükmünde kararname uyarınca ikrazatçılık yapmak üzere izin belgesi alınmadan ödünç para verme işleri ile uğraşılması; 2) Bu kanun hükmünde kararname uyarınca alınan izin belgesi iptal edildiği veya iptal edilmiş sayıldığı halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi; 3) Bu kanun hükmünde kararnamenin diğer hükümlerinin ihlal edilmesinin, tefecilik sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere, gerek ikrazatçılığın, gerekse tefeciliğin tanımında, faizden para kazanmak amacıyla ödünç para verme işleriyle uğraşılması hususu üzerinde durulmuştur. Kısacası, faaliyetin ikrazatçılık veya tefecilik olarak nitelendirilip, elde edilen faizin vergilendirilebilmesi için, öncelikle faiz elde edebilmek amacıyla ödünç para verilmiş olması ve borcun ya bir takvim yılında birkaç kişiye veya bir kişiye birden çok yıllarda verilmesi gerekmektedir.
Olayda, …’in ifadesine göre, müşterilere ait çekleri kırdırmak suretiyle faiz elde edildiğinin anlaşıldığından bahisle, tespit edilen bu tutarlar vergilendirilmiş ise de, yukarıda bahsi geçen kararname hükümleri göz önüne alındığında, çek kırdırmanın ikrazatçılık veya tefecilik olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle davacının çek kırdırmak suretiyle elde ettiği ileri sürülen faiz geliri, tefecilik faaliyeti kapsamında değerlendirilerek yapılan tarhiyatta yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesi kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına; davacının temyiz isteminin ise kabulüne; kararın redde ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 6.6.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.