Danıştay Kararı 7. Daire 2000/4275 E. 2002/3072 K. 02.10.2002 T.

7. Daire         2000/4275 E.  ,  2002/3072 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/4275
Karar No: 2002/3072

Temyiz İsteminde Bulunan: Mithatpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : … İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi
İstemin Özeti : Ekim ve Kasım/1994 dönemlerine ilişkin katma değer vergisi beyannamelerinin yasal süresinde verilmediğinden bahisle, takdir komisyonu kararlarına dayanılarak davacı Şirket adına re’sen tarh edilen katma değer vergisi ve kesilen kaçakçılık cezasının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerini; dosyanın incelenmesinden, ödeme emirlerine konu vergi ve cezaya ilişkin ihbarnamelerin iptali istemiyle … Vergi Mahkemesinde açılan davanın, süre aşımı sebebiyle reddedilmesi üzerine kesinleştiğinden bahisle, dava konusu ödeme emirlerinin düzenlendiğinin anlaşıldığı; davacı Şirketin ilgili dönemlerde hiçbir faaliyetinin olmadığı yolundaki iddiasının 6183 sayılı Yasanın 58’inci maddesinde yer alan “borcum yoktur” kapsamında değerlendirilerek ara kararı ile getirtilen defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilgili dönemlerde hiçbir faaliyetinin olmadığının belirlendiği; bu durumda, tarhiyata karşı açılan davada süresinin geçmiş olmasının maddi durumu değiştirmeyeceği açık olduğundan, böyle bir borcun bulunmamasına bağlı olarak davacı Şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinde yasal isabet görülmediği gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; davacı Şirket iddialarının ancak tarhiyata karşı açılan davada incelenebileceği; tarhiyata karşı açılan davanın süre aşımı sebebiyle reddi üzerine kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden; dava konusu ödeme emirlerinin 23.12.1997 tarihinde feshedilen şirket adına düzenlendiği, tebligatın tasfiye döneminde tasfiye memuru olan Şirket ortağı …’ye yapıldığı, davanın da, şirket adına ve kanuni temsilci sıfatıyla bu kişi tarafından açıldığı anlaşılmış olup, davanın açıldığı tarihte hukuken varlığı sona ermiş olan şirket adına dava açılamayacağı gibi, şirket adına düzenlenen ödeme emri dolayısıyla şirketin tasfiye döneminde tasfiye memuru olan şirket ortağı hakkında takibat yapılması da olanaklı bulunmadığından, davanın ehliyet yönünden reddi gerekirken işin esası incelenerek verilen mahkeme kararında isabet bulunmadığından bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz başvurusu, 1994 yılının Ekim ve Kasım dönemlerine ait katma değer vergisi ile kesilen kaçakçılık cezasının tahsili amacıyla davacı şirket adına düzenlenen ödeme emirlerini iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir “ödeme emri” ile tebliğ olunacağı, 58’inci maddesinde ise ödeme emrine karşı böyle bir borcun bulunmadığı veya kısmen ödendiği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla 7 gün içinde dava açılabileceği öngörülmüştür.
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket tarafından 1994 yılının Ekim ve Kasım dönemlerine ait katma değer vergisi beyannamelerinin verilmediğinden bahisle, takdir komisyonu kararına dayanılarak resen salınan katma değer vergisi ile kaçakçılık cezasına ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davanın; …’üncü Vergi Mahkemesinin … gün ve E…., K:… sayılı kararıyla süre aşımı yönünden reddedildiği, bunun üzerine kamu alacağının tahsili amacıyla dava konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Kamu alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine tesis edilen ve idari bir işlem olan ödeme emrine karşı açılan davada; ancak, kamu alacağının tarhına ilişkin bir önceki işlemin hukuka aykırı olduğundan bahisle idari yargı yerince iptal edilmesi halinde, bu işleme dayanarak tesis edilen ödeme emrinin hukuka aykırılığı söz konusu olabilir. Bu nedenle, kamu alacağının tarhına ilişkin işlemle ilgili ileri sürülen iddiaların, ödeme emrine karşı açılan davada “borcum yoktur” kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Olayda, tarhiyata karşı açılan dava süre aşımı yönünden reddedildiğinden, ödeme emirlerine karşı açılan iş bu davada; kamu alacağının tarhına ilişkin işlemle ilgili iddiaların borcum yoktur kapsamında değerlendirilmesinde ve davacının ilgili dönemde ticari faaliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emirleri iptal eden mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, mahkeme kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesi işin gereği görüşüldü:
İptal davası, öğretide ve uygulamada idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmış olup, İdari Yargılama Hukukunda, ehliyet, kişinin medeni hakları kullanabilme yeteneği yanında, idari dava açmakta menfaatinin olmasını, diğer bir anlatımla, iptali istenilen idari işlemle, meşru, güncel ve doğrudan bir menfaatinin ihlal edilmiş bulunmasını da ifade etmektedir. Bu bakımdan; idari işlemin hukuk düzeninden kaldırılmasında, açıklanan nitelikte menfaati bulunmayan kişinin idari dava açma ehliyetinden de söz edilemez.
Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirketin 9.1.1996 tarihinde tasfiyeye girdiği ve tasfiye işlemleri tamamlanarak 23.12.1997 tarihinde de feshedildiği; 1994 yılının Ekim ve Kasım dönemlerine ait katma değer vergisi beyannamelerinin yasal süresinde verilmediğinden bahisle, takdir komisyonu kararlarına dayanılarak tesis edilen tarh ve ceza kesme işleminin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımı sebebiyle reddi üzerine kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla davacı Şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin şirket ortağı sıfatıyla …’ye tebliğ olunduğu; davanın da, bu kişi tarafından açıldığı anlaşılmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen şirketin tüzel kişiliği de, yukarıda belirtildiği üzere, ticaret sicilinden silindiği 1.11.1996 tarihinde sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra, adı geçen Şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması ve temsili hukuken olanaklı değildir. Bunun sonucu olarak, tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, olmayan şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemez; tesis edilen işlemler de, herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki sonuç doğurmayan; başka deyişle, hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerin ise, herhangi bir kişinin menfaatini ihlal etmesi söz konusu olamaz.
Bu hukuki durum karşısında; feshedilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin temsili de söz konusu olamayacağından, şirketi temsilen şirket ortağı tarafından açılan davanın ehliyetsizlik nedeniyle reddi gerekirken, yazılı gerekçeyle verilen temyize konu mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendi uyarınca ehliyetsizlik sebebiyle incelenmeksizin reddi gereken davada işin esası incelenerek verilen temyize konu kararda isabet görülmediğinden; kararın bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeninden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 2.10.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.