Danıştay Kararı 7. Daire 2000/4166 E. 2002/2946 K. 24.09.2002 T.

7. Daire         2000/4166 E.  ,  2002/2946 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/4166
Karar No: 2002/2946

Temyiz İsteminde Bulunan: Şahinbey Vergi Dairesi Müadürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacı adına, ikrazatçılık yaptığından bahisle Ocak ila Aralık 1998 dönemlerine ilişkin olarak salınan banka ve sigorta muameleleri vergisine ve kesilen ağır kusur cezasına ilişkin işlemi; bir kimsenin ikrazatçı sayılabilmesi için, bir takvim yılında birkaç kişiye veya birden çok yılda bir kişiye borç para vermesi gerektiği; dosyanın incelenmesinden, davacı nezdinde tutulan 7.8.1999 günlü tutanakla … adlı şahsa Ocak 1997 döneminde 1.3.1997 tarihinde ödenmek üzere 1.100.000.000.- lira borç para verildiği ve borcun süresinde ödenmemesi nedeniyle, 1998 yılının Ağustos, Eylül ve Ekim dönemlerinde aylık 200.000.000.- lira olmak üzere toplam 600.000.000.- lira faiz aldığının senedin arkasına yazıldığı, senedin kalan miktarının ödenmemesi nedeniyle 4 Temmuz 1999 tarihinde icra yoluyla tahsili yoluna gidildiği; önceden tahsil edilen faizin cebri icra sonucunda tahsil edilecek faiz miktarından düşüldüğü, bunun dışında da faizle borç para verdiği yönünde bir tespit bulunmadığı, buradan da anlaşıldığı üzere bir kişiye bir defaya mahsus olarak borç para verilmesinin ikrazatçılık sayılamayacağı gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; yükümlünün ikrazatçılık işini sürekli yaptığından, yapılan işlemin mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı adına ikrazatçılık yaptığından bahisle Ocak ila Aralık/1998 dönemlerine ilişkin olarak salınan banka ve sigorta muameleleri vergisine ve kesilen ağır kusur cezasına ilişkin işlemi iptal eden vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28’inci maddesinin üçüncü fıkrasında; 2279 sayılı Kanuna göre ikraz işleriyle uğraşanlarla, ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini devamlı olarak yapanların, bu Kanunun uygulanmasında banker sayılacakları hükme bağlanmış; 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanunu, ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldıran 30.9.1983 gün ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde de, devamlı ve mutat meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişilerin ikrazatçı sayılacakları açıklanmıştır.
Her iki düzenlemenin birlikte değerlendirilmesinden anlaşılacağı üzere, 6802 sayılı Kanunun uygulaması bakımından bir kişinin banker sayılabilmesi için aranan koşul, ivaz karşılığı ödünç para verme işinin, devamlı ve mutat meslek halinde yapılmasıdır. Dairemizin süregelen içtihadına göre ise, aynı takvim yılı içinde birden fazla kişiye ya da birden fazla olmak üzere bir kişiye veya birbirini izleyen yıllarda bir ya da birden çok kişiye ödünç para verilmesi halleri, ikraz işiyle devamlı ve mutat meslek halinde uğraşıldığını göstermektedir. Öte yandan; günün ekonomik koşullarında, aralarında yakın akrabalık veya iş ilişkisi olmayan kişiler arasında karşılıksız borç alınıp verilemeyeceği ve ödünç para verme işinde ortaya çıkan faizin ikraz işleminin yapıldığı anda doğduğu ve peşin tahsil edildiği de, Dairemizin yerleşik içtihadındandır.
Dosyanın ve Danıştay Üçüncü Dairesinin E:2000/4316 sayılı dosyasında mevcut bulunan belgelerin incelenmesinden; davacının, Ocak 1997 tarihinde M.Haki Özgümüş’e 1 Mart 1997 tarihinde ödenmek üzere 1.100.000.000.- (Birmilyaryüzmilyon) lira borç para verdiği; borcun vadesinde ödenmemesi üzerine, senedi cebri icra yoluyla takibe koymadan borcun vadesini yenileyerek, 1998 yılının Ağustos, Eylül ve Ekim dönemlerinde 200.000.000 (İkiyüzmilyon)’ar lira olmak üzere toplam 600.000.000 (Altıyüzmilyon) lira faiz tahsil edildiğinin senedin arka yüzüne işlendiği; borcun ödenmemesi üzerine alacağın tahsili amacıyla, 4.7.1999 tarihinde, … Üçüncü İcra Müdürlüğüne başvurularak takibe geçildiği; bu durumların saptanması üzerine icra yoluyla faiz için belirlenen %80 oranı da dikkate alınarak takdir komisyonunca takdir edilen matrah üzerinden tarh ve ceza kesme işleminin tesis edildiği anlaşılmıştır.
Bu açıklamaya göre;, günümüz ekonomik koşullarında aralarında yakın akrabalık bağı ve iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında karşılıksız olarak borç para verileceğinin kabulü mümkün olmadığı gibi, borç alan kişinin ifadesi ile senedin arka yüzünde yer alan faiz tahsil edildiğine dair şerh, faiz karşılığı borç verildiğini kanıtlamaktadır. Öte yandan; olayda, davacı tarafından verilen borcun 1.3.1997 tarihi olan vadesinin, borcun yenilenmesi suretiyle müteaddit defalar uzatıldığı anlaşılmış olup; her yenileme hukuken yeni bir borçlanma sayıldığından; yukarıda açıklanan bir kişiye aynı yılda veya birbirini izleyen yıllarda birden çok kez borç verme koşulu da gerçekleşmiştir.
Bu bakımdan; ikrazatçılık yaptığı açık olan davacı adına icra takibinde uygulanan faiz oranı dikkate alınarak takdir komisyonunca takdir edilen matrah üzerinden yapılan tarh ve ceza kesme işleminde isabetsizlik bulunmadığından, aksi yoldaki mahkeme kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabülü ile mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 24.9.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.