Danıştay Kararı 7. Daire 2000/3907 E. 2002/3101 K. 03.10.2002 T.

7. Daire         2000/3907 E.  ,  2002/3101 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/3907
Karar No: 2002/3101

Temyiz İsteminde Bulunan Taraflar: 1- Salihli Adil Oral Vergi Dairesi Müdürlüğü
2- …
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : Davacının, çek kırmak suretiyle faiz geliri elde ettiğinin saptandığından bahisle Mart ila Haziran/1998 dönemleri için salınan banka ve sigorta muameleleri vergisi ile kesilen ağır kusur cezası ile usulsüzlük cezasına ilişkin işlemleri, olayda, inceleme elemanı tarafından ifadesine başvurulan … Limited Şirketinin ortağı …in, davacıya müşteri çekleri kırdırarak 550.000.000.- lira faiz ödediğini ifade ettiği, aralarında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığı, öte yadan, davacı tarafından ise, çeklerin, …’in kendisine ait evde kiracı olarak oturduğu ve kira borcunun ödenmemesi nedeniyle alındığını iddia etmesine karşın, kiracısı …’in borcunu ödememesine rağmen icra yoluna başvurmadığının ve kira gelirine ilişkin vergi dairesine herhangi bir bildirimde bulunmadığının anlaşılması karşısında iddiasına itibar edilemeyeceğinden, aralarında iş ilişkisi bulunmayan kişilere ait çekleri kırmak ve icra takibiyle tahsil etmek suretiyle faiz geliri elde ettiği anlaşılan davacı adına, vergi salınmasına ve ağır kusur cezası kesilmesine ilişkin işlemde isabetsizlik bulunmadığı; ancak, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 336’ncı maddesi uyarınca salınan vergiler üzerinden ağır kusur cezası kesildiğinden,usulsüzlük cezası kesilemeyeceği gerekçesiyle tarh ve ceza kesme işlemlerinin kısmen iptali, kısmen de davanın reddi yolundaki … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının, davalı idarece usulsüzlük cezası kesilen dönemlerde tarhiyat yapılmadığı ileri sürülerek; redde ilişkin hüküm fıkrasının ise, davacı tarafından ikrazatçılık faaliyetinde bulunmadığı, kırmış olduğu çeklerin kira bedeli karşılığı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Davacı tarafından savunma verilmemiş olup, Vergi Dairesi Müdürlüğünce temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar temyize konu kararın redde ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından istemin reddi ile anılan hüküm fıkrasının onanması gerektiği,
Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz istemine gelince;
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 336’ncı maddesi hükmü uyarınca suçu oluşturan fiilin birden çok cezayı gerektirmesi halinde, ağır olan cezanın uygulanacağı hükme bağlanmış olup, olayda ise, Mart ve Haziran 1998 dönemleri için tarhiyat yapılmadan, yalnızca usulsüzlük cezası kesildiğinden, anılan madde hükmünün uygulanmayacağı açık olduğundan, mahkemece usulsüzlük cezasının iptaline karar verilmesinde isabet görülmediğinden, temyiz isteminin kabulü ile iptale ilişkin hüküm fıkrasının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, taraflar temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; ikrazatçılık yaptığından bahisle, davacı adına salınan banka ve sigorta muameleleri vergisi ile kesilen ağır kusur cezası ve usulsüzlük cezasına ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davada; davanın vergi aslı ile buna bağlı olarak kesilen ağır kusur cezasına ilişkin kısmını reddedip; usulsüzlük cezasına ilişkin kısmını ise, iptal eden mahkeme kararının ilgili hüküm fıkralarının taraflarca bozulması istenilmektedir.
Davacı tarafından, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, mahkeme kararının davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmamıştır.
Vergi Dairesi Müdürlüğünün, usulsüzlük cezası kesilmesine ilişkin işlemin iptaline ilişkin hüküm fıkrasının temyiz istemine gelince;
213 sayılı Kanunun 352’nci maddesinin 1’inci fıkrasının 1’inci bendinde, vergi ve harç beyannamelerinin süresinde verilmemiş olmasının birinci derece usulsüzlük cezasını gerektirdiği hükmüne yer verilmiş olup, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 47’nci maddesinin (e) fıkrasında, herhangi bir vergi döneminde vergiye tabi muameleleri bulunmayan mükelleflerin de keyfiyeti aynı müddetler içinde, vergi beyannamesi ile bildirmeye mecbur oldukları kurala bağlanmıştır.
Olayda, davacının ikrazatçılık yaptığı halde Mart ve Haziran/1998 dönemleri için banka ve sigorta muameleleri vergisi beyannamesini vermediği ve bu dönemler için vergi tarh edilmediği ve buna bağlı olarak ceza kesilmediği anlaşıldığıdan,Vergi Usul Kanununun 352’inci maddesinin 1’inci fıkrasının 1’inci bendi hükmü uyarınca usulsüzlük cezası kesilmesinde, aynı Yasanın 336’ncı maddesi hükmüne aykırılık bulunmamaktadır. Bu bakımdan; mahkeme kararının usulsüzlük cezasına ilişkin işlemin iptali yolundaki hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının usulsüzlük cezası kesilmesine ilişkin işlemin iptaline dair hüküm fıkrasının bozulmasına, davacı temyiz isteminin ise reddine, davanın vergi aslı ile ağır kusur cezası kesilmesine ilişkin kısmının reddine dair hüküm fıkrasının onanmasına; onanan kısma ilişkin vergi ve ceza tutarı üzerinden binde 7.2 oranında ve … liradan az olmamak üzere hesaplanacak nispi karar harcından mahkemece karara bağlanan harcın mahsubundan sonra kalan harç tutarının temyiz eden davacıdan alınmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 3.10.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

AYRIŞIK OY
6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28’inci maddesi ile 90 sayılı Ödünç Para Verme işleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede gerek ikrazatçılığın gerekse tefeciliğin tanımında, faizden para kazanmak amacıyla ödünç para verme işleriyle uğraşılması hususu üzerinde durulmuştur. Kısacası faaliyetin ikrazatçılık veya tefecilik olarak nitelendirilip, elde edilen faizin vergilendirilebilmesi için öncelikle faiz elde edilmek amacıyla ödünç para verilmiş olması gerekmektedir.
Oysa, olayda çek kırmak suretiyle faiz elde edildiğinden bahisle tutarların da vergilendirildiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla, davacının çek kırma faaliyeti ikrazatçılık ya da tefecilik olarak adlandırılmayacağından elde edilen gelirin banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olduğunun kabulü mümkün değildir.
Bu itibarla, davacı temyiz isteminin kabulü ile davanın davacı adına salınan ağır kusur cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisine ilişkin kısmını reddeden mahkeme kararının, bu kısma ilişkin hüküm fıkrasının bozulması gerekmektedir.
Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz istemine gelince:
Yukarıda yer alan açıklamalara göre, çek kırma faaliyetinin ikrazatçılık olarak değerlendirilemeyeceği açık olduğundan, ikrazatçılık yapmayan davacının beyanname verme mecburiyeti de bulunmadığından kesilen usulsüzlük cezasına ilişkin işlemde de hukuki isabet bulunmadığından, kesilen usulsüzlük cezasına ilişkin işlemin bu gerekçe ile iptali gerekirken, 213 sayılı Yasanın 336’ncı maddesi hükümleri uyarınca iptalinde sonucu itibarıyla isabetsizlik bulunmadığından istemin reddi gerektiği görüşü ile çoğunluk kararına katılmıyorum.