Danıştay Kararı 7. Daire 2000/3895 E. 2002/2827 K. 18.09.2002 T.

7. Daire         2000/3895 E.  ,  2002/2827 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/3895
Karar No: 2002/2827

Temyiz İsteminde Bulunan: Dikimevi Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacının sahibi bulunduğu araçla nakliyecilik faaliyetinde bulunduğu halde katma değer vergisi beyannamelerinin verilmediğinden bahisle, takdir komisyonu kararına dayanılarak ilgili dönemler için salınan katma değer vergisi ve kesilen ağır kusur ile vergi zıyaı cezalarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerini; vergiyi doğuran olayın temelindeki faaliyetin yürütülemediği yolundaki iddianın hukuki uyuşmazlığa yol açmayacak delillerle ileri sürülmesi durumunda, 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesinde belirtilen böyle bir borcu olmadığı iddiası kapsamında ödeme emri safhasındaki davalarda da incelenebileceği; olayda, uyuşmazlığa konu ödeme emirlerinde yer alan vergilerin dava edilmeden kesinleştiği; 3.5.1999 gün ve 2/38 nolu yoklama fişi ile, 18.1.1998 gününde geçirilen trafik kazasından sonra faaliyetin terk edildiği hususunun kaza raporu ve davacının beyanıyla saptandığının; daha sonra … gün ve … nolu yoklama fişi ile faaliyetine devam edildiği yolunda davacının beyanının bulunduğunun anlaşıldığı; bu durumda 18.1.1998 gününden itibaren faaliyetin icrasında asıl unsur olan kamyonun kaza geçirmesi nedeniyle faaliyette bulunmadığı tespit edilen davacı yönünden vergiyi doğuran olayın gerçekleşmemesi karşısında bu tarihten sonraki dönemler nedeniyle borçlu olduğundan söz edilemeyeceği; dolayısıyla 1998 yılı Ocak döneminden sonraki dönemler için tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerde ve bunların tahsili için düzenlenen ödeme emirlerinde yasal isabet bulunmadığı; davacının kaza yaptığı 18.1.1998 tarihine kadar nakliyecilik faaliyetinde bulunduğu anlaşılan dönemlerde vergiye tabi işlemlerinin olup olmadığı hususu ihbarname aşamasında çözümlenebilecek hukuki bir uyuşmazlık olduğundan, bu dönemlere ilişkin ödeme emirlerinde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, kaza tarihinden sonraki dönemlere ilişkin ödeme emirlerini iptal eden; Ocak ve önceki dönemlere ilişkin ödeme emirlerinin iptali istemini reddeden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının; davacının 9.7.1996 tarihinden bu yana mükellefiyetinin devam ettiği; 3.5.1999 tarihli ilk tutanakta kazadan dolayı faaliyetine son verdiğini; … tarihli tutanakta da aracıyla faaliyetine devam ettiğini beyan ettiği; iki beyan arasında çelişki bulunduğu; davacının, aracı ile seyyar satıcılık faaliyetini sürdürdüğü halde, kazancını beyan etmediği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinden 1997 yılının muhtelif dönemleri ile 1998 yılının Ocak dönemine ilişkin ödeme emirlerinin iptali istemini reddeden, davanın kısmen kabulü ile 1998 yılının Şubat ila Aralık dönemleri ve 1999 yılının Ocak ila Mayıs dönemlerine ilişkin ödeme emirlerini iptal eden Vergi Mahkemesi kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının bozulması istemine ilişkindir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58’inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır.
Bu maddelerde sözü edilen ödeme emri; konu edindiği kamu alacağını yaratan işlemden ayrı ve bağımsız bir idari işlemdir. Kuşkusuz, ödeme emri düzenlenmesinin sebeplerinden ilki, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını yaratan bu işlemdir. Bu işlem olmadan kamu alacağı hukuken doğamayacağından, ödeme emri düzenlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Başka anlatımla; ilki ikincisinin maddi sebebi olan bir ayrılabilir işlemler zinciri söz konusudur. Bu işlemler zincirinin, kamu alacağının hukuken doğduğu, yani tahakkuk ettiği tarihten tahsiline kadar uzaması; örneğin, ödeme emrinin tebliğ edilerek ödeme süresi geçmesine karşın, ödenmeme eyleminin sürmesi halinde, önce haciz, daha sonra da satış işlemi yapılması olasıdır.
Bu işlemler zincirinin ayrı bir halkasını oluşturan her işlemde mevcut hukuka aykırılıklar, yalnızca o işlemi hukuka aykırı kılabilecek ve yalnızca o işlemin iptali istemiyle açılacak idari davada ileri sürülmesi halinde idari yargı tarafından dikkate alınabilecek niteliktedir. Şayet, içerdiği hukuka aykırılıklara karşın, bu işlemlerden birisi dava konusu edilmeyecek olursa, idari dava açma süresinin geçmesiyle hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlayan bu işlemin, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme karşı açılacak idari davada hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, anılan karine ile korunan kamu düzeninin ihlali sonucunu yaratır. İdari dava açma süresinin sonuncu gününü izleyen tarihten itibaren, içerdiği tüm hukuka aykırılıklara karşın, işlem hukuka uygun kabul edilip, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme dayanak alınabilir. Başka deyişle; işlemler zincirine dahil bir işlemdeki hukuka aykırılığın, işlemin bu nedenle idari yargı yerince iptal edilmiş olması hali dışında, bu işleme dayanılarak yapılan kendisinden ayrılabilir nitelikteki sonraki işlemi hukuka aykırı kılması söz konusu olamaz. Bu nedenle; kamu alacağının tarhına ilişkin işlemde olabilecek hukuka aykırılıkların ödeme emrine karşı açılan davada “borcum yoktur” iddiası kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının katma değer vergisi beyannamelerini vermemesi nedeniyle, takdir komisyonu kararına dayanılarak 1997 yılının 1 ve 8 ila 12’nci; 1998 yılının 1 ila 12’nci; 1999 yılının 1 ila 5’inci dönemleri için katma değer vergisi salınarak vergi zıyaı cezaları kesildiği; vergi salma ve ceza kesme işlemlerine ilişkin ihbarnamelerin davacının bilinen adresinde tebliğ edilmesinden sonra tarh ve ceza kesme işlemlerinin süresinde idari davaya konu edilmemesi üzerine kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlendiği anlaşılmıştır.
Bu açıklamalar karşısında; Mahkemece, dava konusu ödeme emirlerine konu vergi ve cezalara ait ihbarnamelerin tebliğinin usulüne uygun olup olmadığının incelenmesi; usulüne uygun olmadığının anlaşılması halinde, ödeme emirlerinin bu nedenle iptali; aksi halde, 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesi çerçevesinde yargılama yapılarak dava hakkında karar verilmesi gerekirken; tarh ve ceza kesme işlemlerinin idari davaya konu edilmeleri durumunda incelenmesi olanaklı vergiyi doğuran olayın varlığının araştırılması suretiyle verilen kararda isabet yoktur.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 18.9.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.