Danıştay Kararı 7. Daire 2000/3828 E. 2002/2933 K. 24.09.2002 T.

7. Daire         2000/3828 E.  ,  2002/2933 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/3828
Karar No: 2002/2933

Temyiz İsteminde Bulunan: Nakil Vasıtaları Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : … Nakliyat ve Ticaret Limited Şirketi
Vekilleri : Av. … – Av. …
İstemin Özeti : Davacı Şirket adına kayıtlı olup, motorlu taşıtlar vergisine esas ağırlığı 1550 kg olarak beyan edilen 1993 model … Limited marka aracın 1850 kg olduğundan bahisle, 1994 yılının birinci ve ikinci dönemleri için hesaplanan motorlu taşıtlar vergisi ile ek motorlu taşıtlar vergisinin tahsili amacıyla düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada; vergisi uyuşmazlık konusu aracın motorlu taşıtlar vergisine esas ağırlığının tespiti amacıyla mahkemelerinin … esasında kayıtlı olup, aynı aracın 1993/1 ve 2. dönem motorlu taşıtlar vergisinin uyuşmazlık konusu edildiği davada verilen ara kararı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığından getirtilen araca ait muayene kontrol ve karayolu teknik belgesinde yer alan bilgilere göre, aracın yüksüz ağırlığının 1770 kg olduğu sonucuna varıldığı; buna göre, söz konusu aracın vergisinin Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununa ekli I sayılı Tarifedeki 1601-1800 kg ağırlığına göre ödenmesi gerektiği, davacının 1201-1600 kg ağırlığa göre vergi ödediği dikkate alındığında, ödeme emrinin bu iki tutar arasındaki farka isabet eden kısmında isabetsizlik bulunmadığı, bu tutarı aşan motorlu taşıtlar vergisi ile davacı tarafından ödendiği vergi dairesi müdürlüğünce de kabul edilen ek motorlu taşıtlar vergisinin istenilmesinde ise kanuna uyarlık görülmediği gerekçesiyle, ödeme emrini kısmen iptal eden, kısmen de davayı reddeden … Vergi Mahkemesinin … günlü, E:…; K:… sayılı kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının; taşıtların vergiye esas ağırlıklarının belirlenmesi yetkisinin, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu uyarınca Maliye Bakanlığına ait olduğu, Bakanlıkça belirlenen ağırlık esas alınarak hesaplanan verginin tahsili amacıyla davacı Şirket adına ödeme emri düzenlenmesinde kanuna aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirket adına kayıtlı aracın 1994/1 ve 2’nci dönemlerine ait motorlu taşıtlar vergisinin 1550 kg esas alınarak ödendiği; söz konusu aracın 1850 kg olduğundan bahisle, davalı Vergi Dairesi Müdürlüğünün savunma dilekçesinde ikmalen tarh edildiği belirtilen verginin tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin, vergi mahkemesince, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle kısmen iptal olunduğu; kararın, davalı Vergi Dairesi Müdürlüğünce temyiz edildiği anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 34’üncü maddesinde, ikmalen ve re’sen tarh edilen vergilerin ihbarname ile ilgililere tebliğ olunacağı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde de, amme olacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıda yer verilen yasal düzenlemelere göre, ikmalen tarh edilen verginin öncelikle ihbarname ile ilgilisine tebliğ olunması, bu şekilde ilgilisine bildirilen ve tahakkuk edip kesinleştiği halde vadesinde ödenmeyen amme alacağının ödeme emri ile tahsili yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, yine 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla, tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır.
Bu maddelerde sözü edilen ödeme emri; konu edindiği kamu alacağını yaratan işlemden ayrı ve bağımsız bir idari işlemdir. Kuşkusuz, ödeme emri düzenlenmesinin sebeplerinden ilki, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını yaratan bu işlemdir. Bu işlem olmadan kamu alacağı hukuken doğamayacağından, ödeme emri düzenlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Başka anlatımla; ilki ikincisinin maddi sebebi olan bir ayrılabilir işlemler zinciri söz konusudur. Bu işlemler zincirinin, kamu alacağının hukuken doğduğu, yani tahakkuk ettiği tarihten tahsiline kadar uzaması; örneğin, ödeme emrinin tebliğ edilerek ödeme süresi geçmesine karşın, ödenmeme eyleminin sürmesi halinde, önce haciz, daha sonra da satış işlemi yapılması olasıdır.
Bu işlemler zincirinin ayrı bir halkasını oluşturan her işlemde mevcut hukuka aykırılıklar, yalnızca o işlemi hukuka aykırı kılabilecek ve yalnızca o işlemin iptali istemiyle açılacak idari davada ileri sürülmesi halinde idari yargı tarafından dikkate alınabilecek niteliktedir. Şayet, içerdiği hukuka aykırılıklara karşın, bu işlemlerden birisi dava konusu edilmeyecek olursa, idari dava açma süresinin geçmesiyle hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlayan bu işlemin, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme karşı açılacak idari davada hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, anılan karine ile korunan kamu düzeninin ihlali sonucunu yaratır. İdari dava açma süresinin sonuncu gününü izleyen tarihten itibaren, içerdiği tüm hukuka aykırılıklara karşın, işlem hukuka uygun kabul edilip, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme dayanak alınabilir. Başka deyişle; işlemler zincirine dahil bir işlemdeki hukuka aykırılığın, işlemin bu nedenle idari yargı yerince iptal edilmiş olması hali dışında, bu işleme dayanılarak yapılan kendisinden ayrılabilir nitelikteki sonraki işlemi hukuka aykırı kılması söz konusu olamaz. Bu nedenle; kamu alacağının tarhına ilişkin işlemde olabilecek hukuka aykırılıkların ödeme emrine karşı açılan davada “borcum yoktur” iddiası kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir.
Bu duruma göre, mahkemece, öncelikle, Vergi Dairesi Müdürlüğünün savunma dilekçesinde ikmalen tarh edildiği belirtilen ve ödeme emrinin konusunu oluşturan motorlu taşıtlar vergisinin davacıya ihbarname ile tebliğ edilip edilmediği, edildi ise dava konusu yapılıp yapılmadığı araştırıldıktan sonra, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle, ödeme emrinin kısmen iptalinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına; bozma kararı uyarınca mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayırca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 24.9.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.