Danıştay Kararı 7. Daire 2000/1173 E. 2000/2984 K. 31.10.2000 T.

7. Daire         2000/1173 E.  ,  2000/2984 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/1173
Karar No: 2000/2984

Temyiz İsteminde Bulunan: Kavaklıdere Vergi Dairesi Başkanlığı
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacının … Şubesinde bulunan döviz hesabı nedeniyle elde ettiği faiz gelirinden kaynaklanan gelir vergisi, damga vergisi, eğitime katkı payı ve fon payının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrini; dosyanın incelenmesinden, Amerika’da mukim ve bu ülkenin vatandaşı olduğu anlaşılan davacının, off shore bankalarında açılan mevduat hesaplarından elde edilen faiz gelirlerinin yurt dışında elde edilmiş olması sebebiyle Türkiye’de elde edilmiş bir faiz geliri bulunmadığı; bu nedenle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 6’ıncı maddesi hükmüne göre dar mükellef sayılamayacağından beyanname vermek zorunda olmadığı; bu durumun ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde “borcum yoktur” kapsamında kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; Amerika’da mukim ve çift vatandaşlık hakkına sahip olması nedeniyle dar mükellef olarak gelir vergisine tabi olan davacının, 10.3.1999 tarihinde verdiği beyanname üzerine tahakkuk ettirilen vergiler ile fon payının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde isabetsizlik olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ün Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden, davacının … Şubesindeki hesabından doğan faiz gelirine ilişkin beyannameyi 10.3.1999 tarihinde vermesi üzerine tahakkuk ettirilen vergiler ile fon payına karşı 24.3.1999 ve 25.3.1999 tarihlerinde itiraz etmesine karşın, yasal süresi içerisinde dava açmadığı anlaşıldığından, anılan vergiler ve fon payının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emri yerinde olup, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada işin esasına girerek, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde borcun olup olmadığı hususunun incelenmesi suretiyle verilen kararda isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacının … Şubesinde bulunan döviz hesabı nedeniyle elde ettiği faiz tutarı üzerinden salınan gelir vergisi, damga vergisi, eğitime katkı payı ve fon payının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrini iptal eden vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58’inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır.
Bu maddelerde sözü edilen ödeme emri; konu edindiği kamu alacağını yaratan işlemden ayrı ve bağımsız bir idari işlemdir. Kuşkusuz, ödeme emri düzenlenmesinin sebeplerinden ilki, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını yaratan bu işlemdir. Bu işlem olmadan kamu alacağı hukuken doğamayacağından, ödeme emri düzenlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Başka anlatımla; ilki ikincisinin maddi sebebi olan bir ayrılabilir işlemler zinciri söz konusudur. Bu işlemler zincirinin, kamu alacağının hukuken doğduğu, yani tahakkuk ettiği tarihten tahsiline kadar uzaması; örneğin, ödeme emrinin tebliğ edilerek ödeme süresi geçmesine karşın, ödenmeme eyleminin sürmesi halinde, önce haciz, daha sonra da satış işlemi yapılması olasıdır.
Bu işlemler zincirinin ayrı bir halkasını oluşturan her işlemde mevcut hukuka aykırılıklar, yalnızca o işlemi hukuka aykırı kılabilecek ve yalnızca o işlemin iptali istemiyle açılacak idari davada ileri sürülmesi halinde idari yargı tarafından dikkate alınabilecek niteliktedir. Şayet, içerdiği hukuka aykırılıklara karşın, bu işlemlerden birisi dava konusu edilmeyecek olursa, idari dava açma süresinin geçmesiyle hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlayan bu işlemin, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme karşı açılacak idari davada hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, anılan karine ile korunan kamu düzeninin ihlali sonucunu yaratır. İdari dava açma süresinin sonuncu gününü izleyen tarihten itibaren, içerdiği tüm hukuka aykırılıklara karşın, işlem hukuka uygun kabul edilip, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme dayanak alınabilir. Başka deyişle; işlemler zincirine dahil bir işlemdeki hukuka aykırılığın, işlemin bu nedenle idari yargı yerince iptal edilmiş olması hali dışında, bu işleme dayanılarak yapılan kendisinden ayrılabilir nitelikteki sonraki işlemi hukuka aykırı kılması söz konusu olamaz.
Dosyanın incelenmesinden; davacının … Şubesindeki hesabı nedeniyle elde ettiği faize ilişkin beyannameyi 10.3.1999 tarihinde vermesi üzerine dava konusu ödeme emrine konu tahakkuk işleminin tesis edildiği; davacının, 24.3.1999 tarihinde davalı idareye başvurarak, itirazda bulunmasına karşın, söz konusu işlemin idarece geri alınmadığı gibi, iptaline dair idari yargı yerlerince verilmiş bir karar da bulunmadığı hususları anlaşıldığından; hukuka uygunluk karinesinden yararlanır hale gelerek, hukuken kamu alacağı niteliğini kazanan ve vadesinde de ödenmeyen vergiler ve fon payı cezası için ödeme emri düzenlenmesinde, herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada, mahkemece, ödeme emrine konu tahakkuk işleminin, süresinde dava konusu edilip edilmediği ve bu suretle kazanıp kazanmadığı araştırılarak bir karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenmek suretiyle hüküm tesisinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 31.10.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.