Danıştay Kararı 7. Daire 2000/1168 E. 2000/3428 K. 22.11.2000 T.

7. Daire         2000/1168 E.  ,  2000/3428 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/1168
Karar No: 2000/3428

Temyiz İsteminde Bulunan: … Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : … Tekstil Ürünleri Ticaret Sanayi Limited Şirketi
İstemin Özeti : Davacı şirket adına 1995 yılı için re’sen tarh edilen kurum stopaj vergisi, fon payı ve kesilen vergi cezası ile hesaplanan gecikme faizinin tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrini; olayda, dava konusu ödeme emirleri içeriği vergi ve cezalara ait ihbarnameler, davacı şirketi temsile yetkili müdür …’a 16.3.1998 gününde tebliğ edilmiş ise de, şirketin 1994 yılının Aralık ayı itibarıyla ticari faaliyetine son verildiği ve bu durumun vergi dairesine bildirildiği; vergi dairesi tarafından yapılan yoklamada, şirketin tasfiyeye girmediği, 1994 yılının Aralık ayından itibaren faaliyet göstermediği, iş yeri adresinden taşındığı, ticari faaliyetinin ve kira ödemesinin bulunmadığı, işçi çalıştırmadığı hususlarının tespit edildiği; bu tespitlere göre, davacı şirketin ticari faaliyetinin bulunmadığının ve kazanç elde etmediğinin anlaşıldığı; zira, aksi yönde idare tarafından yapılmış bir tespitin bulunmadığı; ödeme emri içeriği vergilerin ait olduğu dönemlerde davacının ticari faaliyeti ile mal ve hizmet teslimi olmadığı, kazanç elde etmediği sabit olduğuna göre, bu durumun, 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesinde yer alan “borcum yoktur” kapsamı içinde kabulü gerekeceğinden, davacı şirket adına ödeme emri düzenlenmesinde yasal isabet görülmediği gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … günlü, E:…; K:… sayılı kararının; tasfiye edilmeyen şirketin beyanname verme yükümlülüğünün devam ettiği; bu yükümlülüğü yerine getirmeyen davacı şirketin, takdir komisyonuna sevk edilerek takdir edilen matrah esas alınarak tarhiyat yapılmasının, tarhiyata karşı dava açılmaması ve ödemede bulunulmaması üzerine de ödeme emri tebliğ edilmesinin yerinde olduğu; davacı şirketin ileri sürdüğü iddiaların, ancak tarhiyata karşı açılan davada incelenebileceği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Davacının 1995 yılı (2-4) dönemlerine ilişkin kurum stopaj vergisi,vergi cezası, fon payı ve gecikme faizinin tahsilini sağlamak amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı kabul eden mahkeme kararı temyiz edilmektedir.
Temyize konu mahkeme kararında; 1994/Aralık ayı itibarıyla tasfiyeye girmemiş ise de, davacının ticari faaliyetine son vererek, bu hususu vergi dairesine bildirmiş bulunması ve vergi dairesince yaptırılan yoklamada da, şirketin belirtilen tarihten sonra faaliyet göstermediği, kira ödemesinin bulunmadığı, işçi çalıştırmadığı hususlarının 22.1.1996 günlü yoklama fişi ile tespit edildiğinin anlaşıldığı gibi, davacının terk ettiği işyeri dışında başka bir işyerinde faaliyetine devam ettiği ve kazanç sağladığı hakkında idarece yapılmış bir tespitin de bulunmadığı anlaşılmakla, 1994 Aralık ayından sonra herhangi bir ticari faaliyeti, mal ve hizmet teslimi bulunmayan ve kazanç elde etmediği anlaşılan davacının bu durumunun 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 58’inci maddesinde sözü edilen “borcum yoktur” kapsamında düşünülmesinin kabulü icap ettiği şeklinde gerekçesinde isabetsizlik bulunmamakta ise de; ödeme emri ile istenilen kamu alacağı, 1995 yılı kurum stopaj vergisi, vergi cezası fon payı ve gecikme faizi olmakla, davacının ticari faaliyette bulunduğu 1994 yılındaki kurum kazancına ilişkin uyuşmazlık konusu dönem için yukarıda yazılı gerekçenin dava konusu olaya uygulanmasına olanak bulunmadığından, faaliyette bulunulan dava konusu vergilendirme dönemi itibarıyla, ödeme emri düzenlenmesinde isabetsizlik bulunmadığından aksine yönelik olarak mahkemece verilen karar yerinde değildir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulüyle, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirketin, 30.11.1994 tarihli Yönetim Kurulu kararı ile faaliyetini durdurduğu ve bu durumu vergi dairesine bildirdiği; ancak tasfiye edilmeyip, tüzel kişiliğini devam ettirdiği; davalı Vergi Dairesince, 6.1.1996 tarihinde yapılan yoklamada da, şirketin 1994 yılının Kasım ayından itibaren faaliyetine son verdiği, iş yeri adresinden ayrıldığı, kira ödemesinin olmadığı, işçi çalıştırmadığı ve tasfiye işlemlerinin yapılmadığı hususlarının tespit edildiği; faaliyetin sona ermesinden sonraki dönemlerde beyanname verme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle, 1995 yılı matrahının tespiti için olayın takdir komisyonuna sevk edildiği, takdir komisyonunca takdir edilen matrahlar üzerinden, gerekli tarhiyatlar yapılıp ceza kesildiği; vergi ve ceza ihbarnamelerinin şirketi temsile yetkili bir kişiye tebliğine rağmen dava açılmaması ve ödemede bulunulmaması üzerine, uyuşmazlık konusu ödeme emrinin düzenlenerek tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58’inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır.
Bu maddelerde sözü edilen ödeme emri; konu edindiği kamu alacağını yaratan işlemden ayrı ve bağımsız bir idari işlemdir. Kuşkusuz, ödeme emri düzenlenmesinin sebeplerinden ilki, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını yaratan bu işlemdir. Bu işlem olmadan kamu alacağı hukuken doğamayacağından, ödeme emri düzenlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Başka anlatımla; ilki ikincisinin maddi sebebi olan bir ayrılabilir işlemler zinciri söz konusudur. Bu işlemler zincirinin, kamu alacağının hukuken doğduğu, yani tahakkuk ettiği tarihten tahsiline kadar uzaması; örneğin, ödeme emrinin tebliğ edilerek ödeme süresi geçmesine karşın, ödenmeme eyleminin sürmesi halinde, önce haciz, daha sonra da satış işlemi yapılması olasıdır.
Bu işlemler zincirinin ayrı bir halkasını oluşturan her işlemde mevcut hukuka aykırılıklar, yalnızca o işlemi hukuka aykırı kılabilecek ve yalnızca o işlemin iptali istemiyle açılacak idari davada ileri sürülmesi halinde idari yargı tarafından dikkate alınabilecek niteliktedir. Şayet, içerdiği hukuka aykırılıklara karşın, bu işlemlerden birisi dava konusu edilmeyecek olursa, idari dava açma süresinin geçmesiyle hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlayan bu işlemin, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme karşı açılacak idari davada hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, anılan karine ile korunan kamu düzeninin ihlali sonucunu yaratır. İdari dava açma süresinin sonuncu gününü izleyen tarihten itibaren, içerdiği tüm hukuka aykırılıklara karşın, işlem hukuka uygun kabul edilip, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme dayanak alınabilir. Başka deyişle; işlemler zincirine dahil bir işlemdeki hukuka aykırılığın, işlemin bu nedenle idari yargı yerince iptal edilmiş olması hali dışında, bu işleme dayanılarak yapılan kendisinden ayrılabilir nitelikteki sonraki işlemi hukuka aykırı kılması söz konusu olamaz. Bu nedenle; kamu alacağının tarhına ilişkin işlemde olabilecek hukuka aykırılıkların ödeme emrine karşı açılan davada “borcum yoktur” iddiası kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir. Bu bakımdan; Vergi Mahkemesince, dava hakkında, davacının ilgili dönemde ticari faaliyeti olmadığı gerekçesiyle hüküm kurulmasında, açıklanan hukuki duruma uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı uyarınca mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayırca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 22.11.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.