Danıştay Kararı 7. Daire 2000/1056 E. 2000/3130 K. 07.11.2000 T.

7. Daire         2000/1056 E.  ,  2000/3130 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 2000/1056
Karar No: 2000/3130

Temyiz İsteminde Bulunan: … Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacının faaliyetine devam ettiği halde ihtilaflı dönemlere ilişkin beyannamelerini vergi dairesine vermediği neden gösterilerek takdir komisyonunca takdir edilen matrah üzerinden salınan vergi ve kesilen cezanın tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrini; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 19’uncu maddesinde; vergi alacağının vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağının hüküm altına alındığı, olayda, davacının, 10.4.1990 tarihinde “… Sokak No:… …/…” adresinde ticari faaliyetine başladığının, 1.3.1991 tarihinde de iş yerini “… Sokak No:… …/…” adresine taşıdığının taraflar arasında ihtilafsız olduğu, davacının 31.10.1991 tarihinde ticari faaliyetine son verdiği yolundaki iddiasının araştırılması amacıyla Mahkemelerince verilen ara kararı üzerine gönderilen bilgi ve belgelerden, davacının 26.11.1991 – 26.2.1993 tarihleri arasında askerlik hizmetini ifa ettiğinin Askerlik Şubesi Başkanlığının düzenlediği belge ile tevsik edildiği, ayrıca, davacının 25.6.1993 tarihinde tescil edilen … Bakırcılık Ticaret ve Turizm Limited Şirketine ortak olduğunun Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin ilanından anlaşıldığı, her ne kadar, imzasını içeren 10.2.1993 günlü tespit tutanağı ile davacının “… Sokak No:…” adresinde faaliyetine devam ettiğine dair bir saptama mevcut ise de, bu tutanağın, vergi alacağının doğduğuna karine teşkil edecek açık ve detaylı bir tespiti içermediği, kazanç elde edildiği ve kira ödemesi yapıldığına dair bir delil olmadığı gibi, askerlik görevinde bulunduğu dönemde tanzim edilen bu tutanaktan sonraki dönemlerde de şahsi faaliyette bulunulduğuna dair açık bir tespitin mevcut olmadığı, yine davacı tarafından ibraz edilen 8.3.1999 tarihli yoklama fişi ile bakır işleme faaliyetini askere alınması nedeni ile 1991 yılı Kasım ayında terk ettiği, ancak, terk işlemlerinin zamanında yapılmadığı yolunda davacının kendi imzalı beyanını içeren bir tespitin de mevcut olduğunun görüldüğü; bu itibarla, terk dilekçesi verilmemiş olmakla beraber şahsi faaliyetini terk ettiği sabit olan davacının, ihtilaflı yıllarda beyanname vermediğinden de bahsedilemeyeceğinden ve faaliyetin terk edilmesi, 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesinde belirtilen “böyle bir borcum yoktur” kapsamına girdiğinden, düzenlenen ödeme emirlerinin yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden, … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; 28.3.1992 günlü denetim tutanağı ve 10.2.1993 günlü yoklama fişi ile aralıklarla faaliyetini devam ettirdiği konusunda tespitler yapıldığından, Vergi Usul Kanununun 161’inci maddesi hükmü karşısında davacının işi bıraktığının kabulünün mümkün bulunmadığı, davacının 1991, 1992 ve 1993 yıllarına ilişkin bazı vergi borçlarını uzlaşma üzerine veya uzlaşma isteminin süreden reddi üzerine ödemesinin ilgili yıllarda çalıştığını gösterdiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi …’un Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Davacının; 10.4.1990 tarihinde … Sok. … …/… adresinde ticari faaliyete başladığı, 1992/8-10 dönemine ait stopaj gelir vergisi beyannamesini verdiği,1.3.1991 tarihinde de işyerini … Sok. No:… …/… adresine taşıdığının dava dosyasından, 10.2.1993 tarihli yoklama fişiyle, işyeri adres olarak … Sok No:… /… adresinde yapılan tespitte; mükellefin, … Sokaktaki işyerini … Sok No:… adresine 1.6.1992 tarihinde nakledildiği ve halen bu yerde faaliyette bulunduğu ve 350.000 lira kira ödediği bu hususların davacının kendi imzasıyla beyan ettiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, mükellef olan davacının 9.3.1994 tarihinde uzlaşma talep etmesi üzerine, varılan uzlaşma konuları bulunmaktadır.
Kesinleşen cezalı katma değer vergisiyle ilgili tarhiyat safhasından sonra kesinleşen amme alacağının, ortada açık bir vergilendirme hatasının bulunmaması ve ticari faaliyetin terk edildiği açık olarak ispat edilmemesi sonucu olarak davanın kabulü yerinde değildir.
Mahkeme kararının bozulması gerekir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58’inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır. Bu maddelerde sözü edilen ödeme emri; konu edindiği kamu alacağını yaratan işlemden ayrı ve bağımsız bir idari işlemdir. Kuşkusuz, ödeme emri düzenlenmesinin sebeplerinden ilki, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını yaratan bu işlemdir. Bu işlem olmadan kamu alacağı hukuken doğamayacağından, ödeme emri düzenlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Başka anlatımla; ilki ikincisinin maddi sebebi olan bir ayrılabilir işlemler zinciri söz konusudur. Bu işlemler zincirinin, kamu alacağının hukuken doğduğu, yani tahakkuk ettiği tarihten tahsiline kadar uzaması; örneğin, ödeme emrinin tebliğ edilerek ödeme süresi geçmesine karşın, ödenmeme eyleminin sürmesi halinde, önce haciz, daha sonra da satış işlemi yapılması olasıdır.
Bu işlemler zincirinin ayrı bir halkasını oluşturan her işlemde mevcut hukuka aykırılıklar, yalnızca o işlemi hukuka aykırı kılabilecek ve yalnızca o işlemin iptali istemiyle açılacak idari davada ileri sürülmesi halinde idari yargı tarafından dikkate alınabilecek niteliktedir. Şayet, içerdiği hukuka aykırılıklara karşın, bu işlemlerden birisi dava konusu edilmeyecek olursa, idari dava açma süresinin geçmesiyle hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlayan bu işlemin, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme karşı açılacak idari davada hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, anılan karine ile korunan kamu düzeninin ihlali sonucunu yaratır. İdari dava açma süresinin sonuncu gününü izleyen tarihten itibaren, içerdiği tüm hukuka aykırılıklara karşın, işlem hukuka uygun kabul edilip, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme dayanak alınabilir. Başka deyişle; işlemler zincirine dahil bir işlemdeki hukuka aykırılığın, işlemin bu nedenle idari yargı yerince iptal edilmiş olması hali dışında, bu işleme dayanılarak yapılan kendisinden ayrılabilir nitelikteki sonraki işlemi hukuka aykırı kılması söz konusu olamaz. Bu nedenle; kamu alacağının tarhına ilişkin işlemde olabilecek hukuka aykırılıkların ödeme emrine karşı açılan davada “borcum yoktur” iddiası kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 93’üncü maddesinde; tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ilan yolu ile tebliğ edileceği belirtilmiş; 101’inci maddesinde, bilinen adresler sayılmış; 103’üncü maddesinde ise, hangi hallerde tebliğin ilan yoluyla yapılacağı açıklanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının 10.4.1990 tarihinde “… Sokak No:… …” adresinde ticari faaliyetine başladığı, 1.3.1991 tarihinde de iş yerini “… Sokak No:… …” adresine taşıdığı, 28.3.1992 tarihinde tutulan ve davacının temsilcisi tarafından imzalanan tutanakla, davacının, “… Çarşısı … Sokak …/…” adresinden yapılan bakır taşımasında sevk irsaliyesi düzenlemediğinin, bilahare düzenlenen 10.2.1993 günlü yoklama fişi ile de; davacının, “… Sokak No:…” adresinde faaliyet göstermekteyken iş yerini “… Sokak No:…” adresine 1.6.1992 tarihinde naklettiği ve halen aynı adreste faaliyet gösterdiğinin tespit edildiği, davacının faaliyetine devam ettiği halde muhtelif dönemlere ilişkin beyannamelerini vergi dairesine vermemiş olması neden gösterilerek takdir komisyonunca takdir edilen matrah üzerinden salınan vergi ve kesilen cezaların bir kısmının 8.12.1994 tarihinde bizzat davacıya tebliğ edildiği, bu tarhiyatlardan bir kısmı için uzlaşmaya varılması veya uzlaşma talebinin süresinde olmaması nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine ödendiği, aynı nedenle bilahare yapılan bir kısım tarhiyatın ise davacıya tebliğine rağmen vadesinde ödenmediğinden bahisle tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin, mahkemece yazılı gerekçe ile iptaline karar verildiği; mahkemece verilen ara kararı üzerine davalı idarece gönderilen tarh dosyasının incelenmesinden ise, dava konusu ödeme emirleri muhteviyatı vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerin bir kısmının davacının bilinen adreslerinden “… Sokak No:… …” adresine tebliği amacıyla tebliğ alındısı düzenlendiği, 13.11.1998 günü düzenlenen adres tespit tutanağı ile de davacının bu adreste ismen tanınmadığı ve ilgili adresin kapalı olduğunun tespit edildiği, davacı adına salınan vergilerin ve kesilen cezaların 25.11.1998 tarihinde ilanen tebliğ edildiğine ilişkin gazete fotokopisinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda; mahkemece, dava konusu ödeme emrine konu vergi ve cezalara ait ihbarnamelerin ilanen tebliğinin usulüne uygun yapılıp yapılmadığının incelenmesi, usulüne uygun yapılmadığının anlaşılması halinde ödeme emrinin bu nedenle iptali; aksi halde; 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesi çerçevesinde yargılama yapılarak dava hakkında karar verilmesi gerekirken, verginin tarhına ve cezanın kesilmesine ilişkin işlemlerin hukuka uygunluk denetimine tabi tutulmasıyla verilen kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 7.11.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.