Danıştay Kararı 7. Daire 1999/3613 E. 2000/1888 K. 08.06.2000 T.

7. Daire         1999/3613 E.  ,  2000/1888 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1999/3613
Karar No: 2000/1888

Temyiz İsteminde Bulunan: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına
Derince Giriş Gümrük Müdürlüğü
Karşı Taraf : … Plastik Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : İthale konu eşyaların beyan edilen kıymetlerinin noksan olduğundan bahisle, belirlenen kıymet farkı üzerinden tahakkuk ettirilen toplu konut fonunun tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrini; aynı eşyaya ilişkin olarak yapılan ek vergi tahakkukun … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararıyla kaldırıldığından, ortada fon tahakkukunu gerektirecek bir kıymet noksanlığının bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; yapılan işlemin yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Dava konusu edilen fon, gümrük idaresince takip edilmekle birlikte, Gümrük Kanunu kapsamında bir vergi ve resim niteliğinde bulunmayıp, ek bir mali yükümlülük olduğundan, Gümrük Kanununda öngörülen idari itiraz prosedürünün fonlar hakkında uygulanması mümkün değildir.
Fon payı tahakkuklarına karşı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11’inci maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurulması mümkün bulunmakla birlikte, davacı tarafından üst makama başvurulmayıp, tahakkuku yapan gümrük müdürlüğüne itirazda bulunulması sebebiyle, bu başvurunun sözü edilen 11’inci madde kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda, 27.6.1994 tarihinde tebliğ edilen fon tahakkukuna ilişkin işleme karşı, Gümrük Kanunu hükümleri uyarınca gümrük müdürlüğüne itiraz yoluna gidildiğinden ve söz konusu itiraz, tahsil işlemlerini durdurmayacağından kesinleşen fon payının tahsili için ödeme emri düzenlenmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’nun Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında; temyiz incelemesi sonunda Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı öngörülmüştür.
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar, yukarıda belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığı gibi, mahkeme kararının dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, bu kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte de görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle mahkeme kararının onanmasının gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık konusu fon paylarının; vergi mahkemelerinin görev alanını düzenleyen 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 6’ncı maddesinde belirtilen anlamda; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harç ile benzeri mali yüküm olarak kabulü olanaklı bulunmadığından, fon uyuşmazlıklarına ilişkin davaların görüm ve çözümünün vergi mahkemelerinin görevine girmediği kabul edilmekle birlikte, Danıştay Başkanlık Kurulunun 23.6.1999 gün ve E:1999/41; K:1999/42 sayılı; Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 5.2.1999 gün ve E:1998/639; K:1999/187 sayılı; Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 10.12.1999 gün ve E:1999/244; K:1999/572 sayılı kararlarıyla, bir vergiye bağlı olarak hesaplanan fonlarla ilgili davaların; vergiye ilişkin uyuşmazlık sonucu ortaya çıkacak hukuki duruma bağlılığı, ayrıca, bu tür uyuşmazlıkların, gerek usul ekonomisi, gerekse davaların farklı mahkemelerde görülmesinin uygulamada ortaya çıkaracağı sakıncalar nedeniyle vergi mahkemelerince çözümlenmesine karar verilmiş bulunması karşısında, vergi ile aralarında maddi bakımdan bağlılık bulunan fonlardan kaynaklanan uyuşmazlığı konu edinen işbu davaya; çözümsüzlüğün önlenmesi açısından vergi mahkemesince bakılmış olmasında usule aykırılık görülmeyerek işin esası incelendi:
Dosyanın incelenmesinden, ithali gerçekleştirilen eşyaların beyan edilen kıymetlerinin noksan olduğundan bahisle, belirlenen kıymet farkı üzerinden, toplu konut fonu tahakkuk ettirilerek … gün ve … sayılı belgeyle 27.6.1996 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, söz konusu tahakkuk kağıdında, tebligatın 6183 sayılı Kanun uyarınca yapıldığı ve tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmesi, aksi taktirde ödeme emri düzenleneceği uyarısının bulunduğu, davacı tarafından tahakkuka karşı, 1615 sayılı Gümrük Kanunu hükümleri uyarınca itiraz yoluna gidildiği, gümrük idaresince, fon payının tahsili için 28.7.1994 gün ve … sayılı ödeme emri düzenlenerek 10.8.1994 tarihinde davacıya tebliği üzerine 17.8.1994 tarihinde ödeme emrinin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu edilen fon, gümrük idaresince takip edilmekle birlikte, Gümrük Kanunu kapsamında bir vergi ve resim niteliğinde bulunmayıp, ek bir mali yükümlülük olduğundan, Gümrük Kanununda öngörülen idari itiraz prosedürünün fonlar hakkında uygulanma olanağı yoktur.
Fon payı tahakkuklarına karşı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11’inci maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurulması mümkün bulunmakla birlikte, davacı tarafından üst makama başvurulmayıp, tahakkuku yapan gümrük müdürlüğüne itirazda bulunulması sebebiyle, bu başvurunun sözü edilen 11’inci madde kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda, 27.6.1994 tarihinde tebliğ edilen fon tahakkukuna ilişkin işleme karşı, Gümrük Kanunu hükümleri uyarınca gümrük müdürlüğüne itiraz yoluna gidildiğinden ve söz konusu itiraz, tahsil işlemlerini durdurmayacağından, öngörülen 30 günlük süre içerisinde ödenmediği gibi idari davaya da konu edilmeyerek kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Mahkemece, her ne kadar, borcum yoktur kapsamında değerlendirilerek işin esası incelenmek suretiyle karar verilmiş ise de, dava konusu edilmeyerek kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada, tahakkuk aşamasındaki davada ileri sürülebilecek iddiaların ve kesinleşen hukuki durumların yeniden, incelenmesi mümkün bulunmadığından, yazılı gerekçeyle verilen kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına 8.6.2000 gününde, esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

X – KARŞI OY
Dosyada; ek olarak toplu konut fonu tahakkukuna ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen vergi mahkemesi kararının temyizen bozulması istenilmektedir.
Vergi mahkemeleri, İdari Yargı Düzeninin özel görevli mahkemeleridir. Bu yargı düzeninin genel görevli mahkemeleri ise, idare mahkemeleridir. Bunun anlamı; özel görevli idari mahkeme olan vergi mahkemelerinin görev alanının kanunla belli edilmiş bulunması; kanunla sınırları çizilen bu alan dışında kalan ve özel görevli başka idari yargı yerinin; örneğin, Danıştay’ın görev alanına da girmeyen idari uyuşmazlıkların idare mahkemelerince çözülmesinin gerekli olmasıdır. Başka anlatımla; özel görevli idari yargı yerlerinin görev alanına girmeyen idari uyuşmazlıkların “kanuni hakimi”, idare mahkemeleridir.
Özel görevli idari yargı yeri olarak vergi mahkemelerinin görev alanı, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 6’ncı maddesinde gösterilmiştir. Bu maddenin (a) bendine göre; vergi mahkemeleri, genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalarının çözümüyle görevlidir.
Görüldüğü üzere; kamu kurum ve kuruluşlarına ait bir alacak dolayısıyla açılacak bir idari davanın vergi mahkemelerince çözümlenebilmesi için, bu alacağın niteliğinin vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm veya bunların zam ve cezaları olması yanında; alacağın, bentte sayılan bütçelere ait olması da gereklidir. Ancak bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesi durumunda, idari davanın, vergi mahkemesinin görevine girmesi olanaklıdır.
2.3.1984 gün ve 2985 sayılı Kanunla getirilen toplu konut fonu Devlet’in hakimiyet hakkına dayanılarak ihdas edilmiş bulunduğundan; bize göre, niteliği itibarıyla vergi benzeri mali yükümdür. Ancak; söz konusu fon, 2576 sayılı Kanunun açıklanan 6’ncı maddesinde sayılan bütçelere ait gelir değildir. Böyle olunca; olayda, vergi mahkemelerinin görev alanını belirleyen ikinci koşul gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla; uyuşmazlık, vergi mahkemelerinin sınırları “kanunla çizilmiş özel görev alanı”nın dışında kalmaktadır. Genel görevli idare mahkemelerinin görev alanına giren söz konusu uyuşmazlığın vergi mahkemesince çözümlenmesi ise, Anayasanın 37’nci maddesinde öngörülen “kanuni hakim ilkesi”ne açık aykırılıktır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasına göre; idari dava açma süresi, idare mahkemelerinde, altmış; vergi mahkemelerinde ise, otuz gündür. Ayrıca, 2576 sayılı Kanunun 7’nci maddesine göre, idare mahkemelerinde tam yargı davaları dışında tek hakime verilmiş görev bulunmadığı halde, vergi mahkemelerinde miktarı sekiz milyon lirayı aşmayan davaların çözümü, mahkeme hakimlerinden birine ait bulunmaktadır. Tek hakim tarafından verilen nihai kararlara karşı öngörülen kanun yolu ise, temyiz değil itirazdır. Öte yandan; 2577 sayılı Kanunun 27’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında, vergi mahkemelerinde idari dava açılmasının tarh edilen vergi ile zam ve cezasının dava konusu edilen kısmının tahsilini durduracağı öngörülmüş olunmasına karşın; idare mahkemelerinde dava açılması halinde, kural, dava konusu idari işlemin yürütülebilirliğinin devam etmesidir.
Bu açıklamalar karşısında; fon payı ile ilgili uyuşmazlıklar dolayısıyla “kanuni hakim ilkesi”nin ihlalinin;
– dava açma süresini altmış günden otuz güne indirerek, ilgililerin hak arama özgürlüğünü kısıtlaması,
– miktar itibarıyla 2576 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde öngörülen sınırın altında kalan uyuşmazlıklarda, davacıların davalarını mahkeme kurulunda inceletme hakkını ortadan kaldırması ve, bunun sonucu olarak, doğal kanun yolunu değiştirmesi,
– fon tahsilatını, Kanun koyucu’nun iradesine aykırı olarak, dava açılmakla, kendiliğinden durur hale getirmesi, kaçınılmazdır.
Böyle bir sonuç ise, ancak Kanun koyucu’nun iradesi ile sağlanabilecek niteliktedir. Kanun koyucu’nun iradesiyle sağlanabilecek bir durumun, içtihatla oluşturulmasına olanak yoktur.
Bu bakımdan; mahkeme kararında dayanılan gerekçenin aksine, fon payının gümrük vergisinin matrahına bağlı olması, iki uyuşmazlığın bir arada görülmesinde usul ekonomisi bakımından yarar bulunması, ayrı mahkemelerde görülmeleri halinde kimi usul sorunlarının çıkmasının kaçınılmaz olması gibi nedenler, “kanuni hakim ilkesi”nin ihlalinin gerekçesi olamaz. Bu tür nedenler, ancak, bir yasa değ…liğini gerektirebilecek nitelik ve haklılıktadır. Kaldı ki, toplu konut fonunun kaynaklarından büyük bölümü, ithalat işlemleri dışındaki işlemlerden alınan paylardan oluşmaktadır. İthalat işlemlerinden alınan toplu konut fonunun büyük bölümü de, kilo, adet v.s üzerinden hesaplanmaktadır. Bu şekilde alınan fon payları, eşyanın gümrük vergisine konu kıymeti, yani matrahı üzerinden hesaplanmamaktadır. Anılan fonların, usul ekonomisi gerekçesine dayanılarak vergi mahkemesinde açılacak idari davaya konu edilmelerine hukuken olanak yoktur. Böyle olunca da, aynı tür fona ilişkin idari uyuşmazlıkların farklı idari mahkemelerde görülmelerinin, bu uyuşmazlıkların farklı dava açma süresine, farklı yargılama usulüne ve farklı zamanaşımına tabi olmaları gibi hak arama yollarının kullanılmasında belirsizliklere yol açarak, görev kuralı ile oluşan kamu düzenini bozacağı kuşkusuzdur. Ayrıca, usul ekonomisi ilkesinin, kamu düzeni ile ilgili usul kurallarının ihmali sonucunu yaratacak biçimde kullanılması da, bu ilkenin uygulanabilirlik koşullarına ve amacına uygun değildir. Usul Hukukunda, yargı yerlerinin bu gibi hallerde kullanabilecekleri “bekletici ön mesele” adında bir müessese vardır. Mahkemenin, bu müesseseden haberdar olmaması mümkün değildir.
Öte yandan; idare mahkemeleri, Danıştay idari dava daireleri ve İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun birlikte oluşturdukları hiyerarşik yapı, İdari Yargı Düzeninin bir alt yargı düzenidir. Vergi mahkemeleri, Danıştay vergi dava daireleri ve Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu ise, bu yargı düzeninin diğer bir alt düzenini oluşturmaktadır. Birbirinin eşiti olan bu iki alt yargı düzeninden birinde biçimsel anlamda kesin hüküm halini alan görevsizlik kararının, diğer alt yargı düzenini bağlaması düşünülemez.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu kararda görev yönünden hukuka uyarlık bulunmadığından; kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyu ile kararın gerekçesine katılmıyorum.