Danıştay Kararı 7. Daire 1999/3224 E. 2000/1363 K. 27.04.2000 T.

7. Daire         1999/3224 E.  ,  2000/1363 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1999/3224
Karar No: 2000/1363

Temyiz İsteminde Bulunan : Rıhtım Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi
Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : 21.12.1997 tarihinde vefat eden muristen intikal eden … Demir Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin %25 hissesi ile bir adet tabancanın beyan edilen değerlerinin düşük olduğundan bahisle, takdir komisyonunca tespit edilen değerler esas alınarak tarh edilen veraset ve intikal vergisi ile kesilen kusur cezasının terkini istemiyle açılan davayı; 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 10’uncu maddesinden bahsedilerek, dosyanın incelenmesinden, muristen intikal eden limited şirket hissesi takdir komisyonunca değerlenirken, şirketin kısa ve uzun vadeli borçları ile birikmiş amortismanlarının göz önüne alınmadığının, davacı tarafından yeminli mali müşavire hazırlattırılan ve dosyaya ibraz edilen özel amaçlı raporda yer alan hesaplamada ise tüm kalemlerin hesaba dahil edildiğinin anlaşıldığı, yeminli mali müşavirce hazırlanan özel amaçlı raporda yer alan ve mahkemelerince de uygun bulunan hesaplamaya göre, varislerce menkul mallar için 1.908.763.700.- lira değer beyanı gerekirken, 1.633.584.589.- lira eksik beyanda bulunulduğu sonucuna varıldığı, bu itibarla beyan dışı kalan matrah farkından davacının hissesine düşen 408.396.147.- lira üzerinden kusur cezalı tarhiyat yapılması gerekirken fazladan yapılan tarhiyatta isabet görülmediği gerekçesiyle kısmen kabul edilerek, cezalı tarhiyatın 408.396.147.- lira matrahı aşan kısmını kaldıran … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; takdir komisyonunca tespit edilen değerler esas alınarak tesis edilen işlemde isabetsizlik bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; varislere muristen intikal eden menkul malların beyan edilen değerlerinin düşük bulunması nedeniyle, takdir komisyonunca tespit edilen değer esas alınarak dava konusu tarhiyatın yapıldığı anlaşılmış olup, ancak, tarhiyata konu değerin Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 10’uncu maddesi ile Vergi Usul Kanununun 192’nci maddesine uygun olarak tespit edilmediği, öte yandan, mahkemece karara esas alınan ve davacı tarafından ibraz edilen özel amaçlı yeminli mali müşavir raporunun ise tarafsızlık açısından tartışmalı olduğu görüldüğünden, mahkemece, uzman ve tarafsız bir bilirkişiye yaptırılacak inceleme sonucu karar verilmek üzere temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacıya veraseten intikal eden menkul malların beyan edilen değerlerinin düşük bulunması üzerine, konunun takdir komisyonuna sevk edildiği; takdir komisyonunca takdir olunan değer esas alınarak yapılan tarhiyatın ve kesilen cezanın terkini istemiyle açılan davada, mahkemece, intikal eden limited şirket hissesinin değeri belirlenirken, şirkete ait borçların ve birikmiş amortismanların hesaba katılmadığı, bu nedenle takdir edilen değerde isabet bulunmadığı, öte yandan davacı tarafından hazırlatılarak dosyaya ibraz edilen özel amaçlı yeminli mali müşavir raporunda yapılan hesaplama ve bu hesaplama sonucu belirlenen bedelin ise, mahkemelerince de uygun görüldüğü gerekçesiyle, davanın kısmen kabul edilerek, tarhiyatın, anılan raporda yer alan değerin üzerinde kalan matraha ilişkin kısmının terkin edildiği anlaşılmaktadır.
7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun “Verginin Matrahı ve İlk Tarhiyat” başlıklı 10’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında; mükelleflerin ilk tarhiyatta nazara alınmak üzere veraset ve intikal vergisinin mevzuuna giren malları aşağıda belirtilen değerleme ölçülerinden faydalanarak değerlemek ve beyannamelerinde göstermek zorunda oldukları hükme bağlanmış; aynı fıkranın (a) bendinde de, bilanço esasına göre defter tutanlarda ölüm tarihine takaddüm eden takvim yılı bilançosuna göre bulunacak sermayenin ticari sermaye olduğu, mükelleflerin isterlerse ölüm günü itibarıyla çıkaracakları bilançoyu esas alarak öz sermayelerini tespit edebilecekleri ve öz sermayenin bu maddedeki esaslara göre,bu maddede hüküm olmayan hallerde Vergi Usul Kanununun İktisadi İşletmelere dahil Kıymetleri değerleme ile ilgili 2’nci bölümündeki esaslara göre tespit olunacağı belirtilmiş; 10’uncu maddenin 4’üncü fıkrasında ise, idarece, belirtilen esaslara göre beyan edilen değerler üzerinden verginin, beyannamenin verildiği tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde tarh edileceği, tarh edilen vergilerin, intikal eden malların Vergi Usul Kanununa göre bulunacak değerlerine göre ikmal edileceği düzenlenmiştir.
Öte yandan, Vergi Usul Kanununun 192’nci maddesinde bilanço tanımlandıktan sonra, aktif toplamı ile borçların arasındaki farkın, müteşebbisin işletmeye mevzu varlığını (öz sermayeyi) teşkil edeceği, öz sermayenin pasif tablosuna kaydolunacağı ve bu suretle aktif ve pasif tabloların toplamlarının denkleşeceği, ihtiyatlar ve kar ayrı gösterilseler dahi, öz sermayenin cüzileri sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 10’uncu maddesinde belirtilen değerleme ölçülerinin, ilk tarhiyatta nazara alınmak üzere mükellefler tarafından beyana esas alınacak ölçüler olduğu; ancak, değerlemeye konu kıymetin bilanço esasına göre defter tutulması gereken şirkete ait hisse olması halinde, idarece, Vergi Usul Kanununun 192’nci maddesinde düzenlenen öz sermaye hesabından hareketle ve öz sermayenin unsurlarının yine aynı Kanunun İktisadi İşletmeler dahil kıymetleri değerleme ile ilgili 2’nci bölümündeki esaslara göre tespit olunacak değerlerle, beyan edilen değerler arasındaki fark üzerinden ikmalen vergi tarhı yoluna gidilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Olayda, takdir komisyonunca takdir edilen ve tarhiyata esas alınan değerin, yukarıda sözü eden düzenlemelere uygun olarak tespit edilmediği, bilançonun pasifinde yer alan borçların, aktif toplamından düşülmediği, öz sermayeye dahil unsurların ise hangi verilere göre değerlemeye tabi tutulduğunun ortaya konulmadığı görüldüğünden, bu şekilde tespit edilen matrahın tarhiyata esas alınması yerinde olmayıp, intikal eden menkul malların değerinin, yasal düzenlemelere uygun olarak tespiti gerekmektedir.
Bir davada hukuksal sorunların davaya bakan idari yargı yerince çözüme kavuşturulması, Yargılama Hukukunun temel kuralıdır. Bununla birlikte; kimi zaman, hukuki çözüme ulaşılması, maddi olayın teknik yönünün açıklığa kavuşturulmasına bağlı olabilmektedir. Bu ise, hakimin mesleki bilgisini aşan, teknik bilgi ve uzmanlık isteyen bir uğraş niteliğindedir. Bu yüzden; davada, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 276 ve devamı maddelerine 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31’inci maddesinin 1’inci fıkrasında yapılan göndermeden yararlanılarak, bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunlu olabilir. Ancak, bu halde, bilirkişinin tarafsız ve konunun uzmanı olması; anılan müessesenin ve Yargılama Hukukunun yukarıda değinilen niteliği gereğidir.
Temyize konu kararında ise mahkemece, davacı tarafından hazırlatılarak dava dilekçesi ekinde dosyaya ibraz edilen ve tarafsızlığı tartışmalı bulunan özel amaçlı yeminli mali müşavir raporuna dayalı olarak hüküm kurulması yukarıda açıklanan Yargılama Hukuku kuralına açık aykırılık oluşturmaktadır.
Bu itibarla, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanununun anılan hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle,muristen varislere intikal eden menkul malların değerlerinin mahkemece veya gerek görülmesi halinde tarafsız ve konunun uzmanı bir bilirkişi aracılığıyla tespiti suretiyle karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm tesisinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 27.4.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.