Danıştay Kararı 7. Daire 1999/2770 E. 2000/275 K. 02.02.2000 T.

7. Daire         1999/2770 E.  ,  2000/275 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1999/2770
Karar No: 2000/275

Temyiz İsteminde Bulunan : Polatlı Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : … – …
İstemin Özeti : Anne-kız olan davacıların adi ortaklık halinde ikrazatçılık yaptıklarından bahisle, inceleme raporuna dayanılarak, 1994 yılının Aralık ayı için, resen tarh olunan banka ve sigorta muameleleri vergisi ile kesilen kaçakçılık cezasını; dosyanın incelenmesinden; davalı idarece, davacılardan …’in 1992 ila 1994 yılları arasında bir şahsa birden fazla kez, karşılığında bono almak suretiyle borç para verdiği; borçlunun gerek inceleme elemanına verdiği ifadede, gerekse ihbar dilekçesinde, aldığı borç para miktarlarının …’e verdiği bonolarda gösterilen miktarlardan daha az olduğunu ifade ettiği; …’in ise ifadesinde, bu bonoların, borçlu ile birlikte yaptıkları soğan ekimi işinden dolayı üzerlerinde yazılı meblağlarda verilmiş paralar karşılığı düzenlenmiş olduğunu belirttiği; davacılardan … …’ın da aynı borçluya 1995 yılı içerisinde karşılığında bono almak suretiyle iki kez borç para verdiği; ayrıca, …’in, alacaklısı olduğu bir kısım bononun arkasını ciro etmek suretiyle, kendi adına icra takibi yaptığı; cirantası ve lehtarı olduğu bazı senetlerin icra takibinden vazgeçilmesi neticesinde, aynı borçlar nedeniyle düzenlenen yeni senetlerin de, … adına düzenlendiği tespitlerine dayanılarak, aynı evi paylaşan davacıların birlikte ikrazatçılık faaliyetinde bulunduklarından bahisle, 1993 yılından 1997 yılına kadar davacılar, adına resen tarhiyata gidilip; ancak, elde edilen faiz tutarının tespit edilememesi nedeniyle hayat standartı temel gösterge tutarı veri alınmak suretiyle 1995 yılı Aralık ayı için banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatı yapıldığının anlaşıldığı; dosyada bir örneği mevcut inceleme raporunda, her ne kadar, annenin kızının yanında kalması ve anne namına düzenlenen bonoların kızı tarafından ciro edilmek suretiyle icra takibine alınmasının, hak ve menfaate katılımın göstergesi olduğundan bahisle adi ortaklığın oluştuğu kabul edilmişse de, evladın annenin bakım ve ihtiyaçlarını karşılaması sosyal yapının yüklediği sorumluluğun gereği olduğu; bu nedenle annenin senetli alacaklarının takip ve tahsilini kolaylıkla sağlayabilmesi bakımından bu görevi kızına verebileceği hususu göz önünde bulundurulduğunda, salt bu verilere dayanılarak anne kızın adi ortaklık halinde ikrazatçılık yaptığını söylemenin mümkün olmadığı; nitekim, …’in alacaklısı olduğu senetlerden bazılarının icra takibinden vazgeçilmesi üzerine, bu borçlara karşılık düzenlenen yeni senetlerdeki alacaklının da, … olarak gösterilmesinin takip ve tahsil kolaylığı için yapılmış olabileceği; öte yandan; davalı idarece, davacıların ikrazatçılık yaptıklarından bahisle, 1994 yılına ilişkin olarak gelir vergisi tarhiyatlarının her bir davacı adına ayrı ayrı yapıldığı; her ne kadar davacılardan …’in, 1993 yılına ilişkin olarak kendi adına yapılan gelir vergisi tarhiyatının iptal istemiyle açtığı davada, adı geçenin ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğuna karar verilerek, 1994 yılında da bu faaliyetine devam ettiği anlaşılmaşsa da bunun diğer davacı ile adi ortaklık halinde yapmış olabileceği anlamına gelmediği nitekim …’ın 1993 yılına ilişkin olarak kendi adına yapılan gelir vergisi tarhiyatının kaldırılması istemiyle açtığı davada da, adı geçenin ikrazatçılık faaliyetinde bulunamadığına karar verildiği; bu durumda, adi ortaklık halinde ikrazatçılık faaliyetinde bulunulmadığı halde “…-… … Adi Ortaklığı” adına düzenlenen ihbarnamede usule ve hukuka aykırılık olduğu gerekçesiyle, kaldıran …’üncü Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; davacılardan …’in, kendisine bakabilecek maddi ve fiziksel güçte olduğu; kızının bakımına ihtiyacı bulunmadığı; öte yandan, anne-kızın faiz karşılığı borç para verdiklerinin, yaşadıkları ilçede halk tarafından da bilindiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’ün Düşüncesi : 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8’inci maddesinde mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi terettübeden gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmış olup; aynı Kanunun 34’üncü maddesinde, ikmalen ve resen tarh edilen vergilerin ihbarname ile ilgililere tebliğ olunacağı belirtilmiş; bu maddeyi takip eden 35’inci maddede ise, ihbarnamenin muhteviyatı bentler halinde sayılarak, 4’üncü bent “Mükellefin soyadı ve adı (Tüzel kişilerde ünvanı) şeklinde düzenlenmiştir.
Olayda; ikrazatçılık faaliyeti nedeniyle elde ettikleri faiz gelirinden dolayı banka ve sigorta muameleleri vergisi mükellefi olan davacıların, bu faaliyeti adi ortaklık halinde yaptıklarının inceleme ile tespit edildiğinden bahisle, davalı idarece, her ne kadar “…-… Adi Ortaklığı” adına dava konusu ihbarname tanzim edilmişse de, Borçlar Kanununun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan adi ortaklıkların; Ticaret Kanununda düzenlenen şirketlerin özelliklerini göstermeyen ve özel kanunlar ile kurulan şirketler dışında kalan ortaklıklar oldukları, hukukun, kendilerine, onları meydana getiren şahıslardan ayrı bir kişilik tanımadığı, bu nedenle ticaret ünvanı almak zorunda da olmadıkları, daha genel bir anlatımla tüzel kişiliklerinin bulunmadığı hususları göz önünde bulundurulduğunda; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında; davacılardan her biri için ikrazatçılığın tespit edilmesi halinde, tespit edilen faaliyete göre hesaplanacak banka ve sigorta muamelelerine ilişkin ihbarnamelerin, her mükellef için ayrı ayrı tanzim edilmesi gerekirken, vergi mükellefi olması mümkün olmayan adi ortaklık adına ihbarname düzenlenmesinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle sonucu itibarıyla yerinde olan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; adi ortaklık şeklinde ikrazatçılık faaliyetinde bulunduklarından bahisle, inceleme raporuna dayanılarak, Aralık 1995 ayı için, resen salınıp, …-… Adi Ortaklığı adına düzenlenen vergi ceza ihbarnamesi ile tebliğ olunan banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatı ile ceza kesme işlemini, ortada, adi ortaklık ilişkisi bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8’inci maddesinin ilk fıkrasında, mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek ve tüzel kişi olarak tanımlanmış; aynı Kanunun 34’üncü maddesinde de, ikmalen ve resen tarh edilen vergilerin, şekli 35’inci maddede gösterilen, “ihbarname” ile tebliğ olunacağı açıklanmıştır. Bu düzenlemelere göre; ikmalen veya resen yapılan vergi tarhiyatının, anılan 8’inci maddedeki mükellef tanımına uyan gerçek veya tüzel kişi adına düzenlenecek ihbarname ile duyurulması gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere; olayda, dava konusu tarh ve ceza kesme işlemleri, adi ortaklık adına düzenlenen ihbarname ilk tebliğ olunmuştur. Oysa; Borçlar Kanununun 520’nci ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık, tüzel kişiliğe sahip değildir. Bunların vergi doğuran olayları sebebiyle vergi mükellefiyeti, ortaklara düştüğünden; tarhiyatın, her ortak için, ayrıca düzenlenecek ihbarname ile tebliği; yapılan vergilendirme işleminin usulüne uygun sayılabilmesi için zorunludur. Bu bakımdan; olayda, davacıların oluşturduğu kabul edilen adi ortaklık adına ihbarname düzenlenmesinde, hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından; istemin reddine ve Mahkeme kararının onanmasına, 2.2.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.