Danıştay Kararı 7. Daire 1998/2113 E. 2000/561 K. 22.02.2000 T.

7. Daire         1998/2113 E.  ,  2000/561 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1998/2113
Karar No: 2000/561

Temyiz İsteminde Bulunan : Mimar Sinan Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin vadesinde ödenmeyen damga vergisi ve gecikme zammından oluşan borcu nedeniyle üzerine haciz uygulanan taşınmaz mallarını satın alan davacı Şirkete tebliğ edilen haciz bildirisine itiraz edilmemesi üzerine borç zimmetinde mal elinde kabul edilerek, davacı Şirket adına düzenlenen ödeme emrini; 6183 sayılı Yasanın 62 ve 79’uncu maddelerinden bahsedilerek, yasada yer alan hükümlere göre, kamu borçlusunun üçüncü şahıslardaki alacakları üzerine haciz uygulanabilmesi için, böyle bir alacağın bulunduğunun bildirilmesi veya varlığının idarece tespit edilmesi üzerine üçüncü şahıslarda bulunan taşınır ve taşınmaz mal, alacak ve haklardan amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczedilmesinin olanaklı bulunduğu; dosyanın incelenmesinden, … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin vergi ve gecikme zammına ilişkin kamu alacağının tahsili amacıyla üzerine haciz uygulanan taşınır ve taşınmaz mallarını satın alan davacı şirkete haciz bildirimi tebliğ edildiğinin, tebliğ edilen haciz bildiriminde borçlu şirketin kamu borcunun tamamının gösterildiğinin, haciz bildirimine yedi gün için itiraz edilmemesi nedeniyle de, borç zimmetinde sayılarak ödeme emri düzenlendiğinin anlaşıldığı; bu durumda, vergi dairesince, davacı Şirketin, … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketine olan borcu somut olarak tespit edilmeden ve kamu alacağına yeten kısmı haciz bildirisinde gösterilmeden davacı Şirket adına düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin 250.398.000.000.-lira vergi borcu olduğu halde, davacı Şirket adına 175.016.552.000.-liralık ödeme emri düzenlendiği, ayrıca, davacı Şirketin verdiği 6.6.1997 günlü taahhütnamede, … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin bütün borçlarının ödeneceğinin taahhüt edildiği, haciz bildirisine karşı yedi günlük süre içinde itiraz edilmediği, bu durumda kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği yolundadır.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi : Uyuşmazlık, … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin süresinde ödenmeyen damga vergisi ve gecikme zammı borcu nedeniyle üzerine haciz uygulanan taşınmaz mallarını satın alan davacı Şirkete tebliğ edilen haciz bildirisine itiraz edilmemesi üzerine borç zimmetinde mal elinde kabul edilerek, ödeme emri düzenlenmesine ilişkin olup, açılan dava sonunda, mahkemece ödeme emrinin iptali yönünde verilen kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
6183 sayılı Yasanın 79’uncu maddesine göre, haciz bildirisi tebliğ edilen kişinin, borçlunun alacağı veya üçüncü şahıstaki bir malı haczedip de üçüncü şahıs, borcu olmadığı veya malın yerinde veya haczin tebliğinden evvel borcun ödenmiş veya mal istihlak edilmiş yahut kusuru olmaksızın telef olmuş veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu iddialarıyla, 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak itiraz etmesi mümkündür.
Olayda ise, davacı Şirkete, haciz bildirisi tebliğ edilmiş olduğu halde, davacı Şirketin vergi dairesine böyle bir başvurusu olmadığından, idarece amme alacağın tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde yasal isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabul edilerek, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin vadesinde ödenmeyen amme borcu nedeniyle üzerine haciz uygulanan taşınmaz mallarını satın alan davacı Şirket adına, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 79’uncu maddesi uyarınca haciz bildiriminde bulunulmasına karşın süresinde itiraz etmediğinden bahisle borç zimmetinde kabul edilerek düzenlenen ödeme emrinin iptali yolunda verilen kararın temyizen incelenerek bozulması isteğine ilişkin bulunmaktadır.
Temyize konu karar; 6183 sayılı Kanunun 62’nci maddesine göre haciz uygulaması yapılabilmesi için, üzerine haciz konulacak malların, ya mal bildiriminde gösterilmiş ya da alacaklı kamu idaresince tespit edilmiş olması gerektiği; böyle bir tespit olmadan da haciz uygulaması yapılamayacağı gerekçesine dayalıdır. Bu bakımdan; uyuşmazlığın çözümü, haczin, 6183 sayılı Kanunun 79’uncu maddesi uyarınca keyfiyetin üçüncü kişiye tebliği suretiyle yapılabilmesi için, öncelikle, üçüncü kişi nezdinde mal, alacak ve hak araştırması yapılmasının; başka anlatımla, kamu borçlusunun üçüncü kişideki mal, alacak veya hakkının varlığının ve miktarının kesin biçimde tespitinin zorunlu olup olmadığının belirlenmesine bağlı bulunmaktadır.
Anılan 79’uncu madde, 6183 sayılı Kanunun kamu alacağının cebren tahsili ile ilgili İkinci Kısmının menkul malların haciz ve satışı ile ilgili İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Madde, kamu borçlusunun üçüncü kişilerde bulunan menkul mal, hak ve alacakların haczi için, cebren tahsil ve takip esaslarını düzenleyen Birinci Bölümde öngörülen haciz yönteminden farklı bir yöntem öngörmektedir.
Bu yönteme göre; haciz, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki ve hükmü şahıslarla kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılmaktadır. Ancak, bu tebligat, haczin hukuki sonuç doğurabilmesi; başka anlatımla, alacaklı tahsil dairesinin hacizden sonraki işlemlere girişebilmesi için yeterli değildir. Bunun için, kendisine tebligat yapılan kişi ya da kurumun tebliğden itibaren “yedi gün” içinde borcu olmadığını, malın yedinde bulunmadığını, haczin tebliğinden önce borcu ödemiş veya mal istihlak edilmiş ya da kusuru olmaksızın telef olmuş veyahut alacaklının emrettiği yere verilmiş olduğunu alacaklı tahsil dairesine bildirmemiş olması gereklidir. Yani; Kanun koyucu, kendisine haciz bildirimi tebliğ olunan kişi ya da kuruma, yedi gün içinde sözü edilen bildirimi yaparak, takipten kurtulma olanağı tanımaktadır. Bu bildirim yapıldığında, alacaklı tahsil dairesinin, üçüncü kişi aleyhine kamu gücü kullanması mümkün olmaz. Bu durumda, üçüncü kişide kamu borçlusuna ait mal, hak ve alacak bulunduğu inancında olan idarenin, bu kişiyi, Adli Yargı yerlerinde özel hukuk hükümlerine göre açacağı davalar ile takipten başka bir imkanı mevcut değildir.
Buna karşılık; yedi gün içinde açıklanan biçimde bildirim yapılmamış olursa, Kanuna göre, haciz bildiriminde yazılı mal veya borç kendisine bildirim yapılan üçüncü kişinin elinde veya zimmetinde sayılır ve, hakkında, 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
Bu son halde, üçüncü kişinin 6183 sayılı Kanuna göre takip edilebilmesi için, “maddi gerçekliğin”, yedi günlük süre içerisinde bildirimde bulunulmaması yüzünden kanun gereği oluşan “hukuki gerçeklikle” uyuşması zorunluluğu yoktur. Başka anlatımla; kamu borçlusuna ait mal, hak ya da alacağın kendisine haciz bildiriminde bulunulan kişi ya da kurumun elinde veya zimmetinde olmaması; bunun da, bu kişi veya kurumca kanıtlanmış bulunması, onu, takip edilmekten ve borcu ödemekten kurtaramaz. Buna karşılık; üçüncü kişi, ödeyeceği borcu, 79’uncu maddenin son fıkrasının son cümlesinde yer alan, “Üçüncü şahısların genel hükümler gereğince asıl borçluya rücu hakları mahfuzdur.” Düzenlenmesinden yararlanarak, asıl borçluya rücu olanağına sahiptir.
Rücu; Hukukta, başkasına ait borcu onun yerine ödeyen kişinin, ödediği meblağı asıl borçludan veya borcun ödenmesinden asıl borçlu ile birlikte sorumlu olanlardan istemesidir. Bu anlamda, 79’uncu maddenin uygulanması bakımından rücu, ancak, üçüncü kişinin elinde ya da zimmetinde asıl borçluya ait mal, alacak veya hak bulunmaması veya bulunan mal, alacak ve hakkın yeteri kadar olmaması durumunda olanaklıdır. Zira; alacaklı kamu idaresinin talebini borçluya ait mal, alacak ve hakla karşılayan üçüncü kişinin, asıl borçluya dönerek, “Kamu idaresine ödediğim meblağı bana iade et” demesi söz konusu olamaz.
Bu sonuç, alacaklı kamu idaresinin haciz bildiriminde bulunmadan önce, üçüncü kişinin elinde ya da zimmetinde asıl borçluya ait mal, alacak veya hak bulunup bulunmadığı ve, varsa, miktarı konusunda tespit yapma zorunluluğu ile uyuşmayan bir durumdur. Eğer, kamu idaresi, haciz bildiriminde bulunmadan önce, üçüncü kişideki borçluya ait mal, alacak veya hakkı kesin miktarları ile tespit etmek zorunda ise; o zaman, maddede, asıl borçluya rücu olanağına yer verilmesinin anlamı kalmaz.
Bütün bu açıklamalar, alacaklı kamu idaresinin üçüncü kişiye haciz bildiriminde bulunmadan önce, bu kişide bulunan borçluya ait mal, alacak ve hakkın kesin miktarını tespit etmek zorunda olmadığını; bunun, 79’uncu maddenin düzenlemesiyle getirilen ve amacı kamu alacağının etkili biçimde izlenmesi olan yöntemin, haciz bildiriminin muhatabı olan kişi ve kuruma, yedi gün içerisinde gerçek durumu tahsil dairesine bildirerek, takipten kurtulma olanağı sağlayan özelliğinden kaynaklandığını göstermektedir.
Olayda; … Meyve Suyu ve Gıda Sanayi Anonim Şirketinin vergi borcu nedeniyle üzerine haciz konulan taşınmaz mallarını satın alan davacı Şirkete tebliğ edilen haciz bildirisi üzerine, bu Şirket tarafından yedi gün içinde alacaklı vergi dairesi müdürlüğüne, borcunun olmadığı, veya ödediği iddiaları ile herhangi bir bildirimde bulunulmadığı sabittir. Dolayısıyla, haciz bildiriminde sözü edilen borcun davacı Şirketin zimmetinde kabulü ve hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması, açıklanan 79’uncu maddenin ikinci fıkrasının son cümlesi hükmü gereğidir. Bu bakımdan; söz konusu borcun tahsili amacıyla, davacı Şirket adına 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak, ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından; aksi yolda verilen temyize konu kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 22.2.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.