Danıştay Kararı 7. Daire 1998/1841 E. 1999/2998 K. 21.09.1999 T.

7. Daire         1998/1841 E.  ,  1999/2998 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1998/1841
Karar No: 1999/2998

Temyiz İsteminde Bulunan : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı
Karşı Taraf : … Sistemleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : İzmir Gümrük Müdürlüğünün denetimi altında bulunan davacı şirkete ait fiktif antrepodaki eşyaların gümrük vergi ve resimleri ödenmeden üretimde kullanıldığından bahisle, 1615 sayılı Gümrük Kanununun 109’uncu maddesi uyarınca istenilen tazminata ilişkin itirazın reddine dair işlemi; 1615 sayılı Gümrük Kanununun 86’ncı maddesinden bahisle, dosyanın incelenmesinden, tahakkuka esas olayın 23.5.1984 tarihinde gerçekleşmesine karşın, gümrük vergi ve resimleri tahakkukunun yükümlüsüne 15.10.1991 tarihinde tebliğ edildiği anlaşıldığından, tahakkuk zaman aşımına uğrayan vergilerin istenilmesinde yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden …’inci Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:…sayılı kararının; 1615 sayılı Gümrük Kanununun 109’uncu ve Gümrük Yönetmeliğinin 717’nci maddelerinden bahisle, yapılan işlemin mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi …’ün Düşüncesi :Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket tarafından ithal edilerek gümrük vergi ve resimleri teminata bağlandıktan sonra davacıya ait fiktif antrepoya konulan eşyaların, bir kısmının eksik olduğundan bahisle, davacı şirketten istenilen meblağın gümrük vergi ve resimleri tahakkuku değil, Gümrük Yönetmeliğinin 109’uncu maddesi uyarınca eşyanın gümrük vergi ve resimlerine tekabül eden miktarı kadar tazminat olduğu anlaşıldığından, Gümrük Kanununun gümrük vergileri tahakkukunda zaman aşımını düzenleyen 88 ve müteakip maddelerinin olaya uygulanma olanağı bulunmadığından, yazılı gerekçe ile verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket tarafından ithal edilerek İzmit Gümrük Müdürlüğünün denetim sahasındaki kendisine ait fiktif antrepoya konulan eşyaların bir kısmının eksik olduğunun tespit edilmesi üzerine, davacı şirket yetkilileri aleyhine …’inci Asliye Ceza Mahkemesinin E:…sayılı dosyasında açılan davanın, … tarihinde K:… sayılı kararla zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırıldığı; bu kararın, … Ceza Dairesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararı ile onanması üzerine de, davalı idarece, söz konusu Yargıtay kararı dayanak gösterilerek davacının fiktif antreposunda kaybolan eşyalara ait gümrük vergi ve resimlerine tekabül eden tazminata vaki itirazın reddine dair işlemin iptali istemiyle idari dava açıldığı; bu davada da, Vergi Mahkemesince, davalı idare tarafından istenilen tazminat gümrük vergi ve resimleri tahakkuku olarak kabul edilmek suretiyle, olayın meydana geldiği tarih ile tahakkukun tebliğ edildiği tarih arasında 1615 sayılı Gümrük Kanununun 86’ncı maddesinde sözü edilen üç yıllık zaman aşımı süresinin geçirilmiş bulunduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
1615 sayılı Gümrük Kanununun 2’nci maddesinde, gümrük vergisinde mükellefin, Türkiye Cumhuriyeti gümrük hattından geçen ya da eşya geçiren kişi olduğu belirtilmiş; aynı Kanunun 109’uncu maddesinde de; sundurma ve antrepo işletmelerinin, sundurma ve antrepolara konulan eşyanın, buraya alınışlarında gümrükçe miktarları tespit edilmiş ise, bu miktarlarından; edilmemiş ise, belgelerinde yazılı miktarları üzerinden gümrüğe karşı sorumlu oldukları; maddede belirtilen haller dışındaki sebeplerle eksik çıkan ya da değişikliğe uğrayan veya hasara uğratılan eşyalara ait gümrük ve diğer vergi ve resimlerle cezaların, anılan işletmelerden tazminat olarak alınacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre; sundurma ve antrepoya konulan eşyayı Türkiye Cumhuriyeti Gümrük hattından geçiren kişi olmayan; sadece, sundurma ve anterpoya konulan eşyaların zayi olmaları durumunda tazminat ödemekle sorumlu kılınan işletmecilerin, gümrük vergisinin mükellefi sayılamıyacakları açıktır. Bu yüzden; Gümrük Kanununun 109’uncu maddesi uyarınca sorumlu tutulan sundurma ve antrepo işletmecileri hakkında, aynı Kanunun gümrük vergisi mükellefleri için öngörülen ek tahakkuka ilişkin hükümlerinin uygulanmasına olanak yoktur.
Her ne kadar, olayda, davacı şirket, hem fiktif antreponun işletmecisi, hem de bu antrepoya konulan eşyaya ait gümrük vergi ve resimlerinin mükellefi konumunda bulunmakta; yani, her iki sıfatı birlikte taşımaktaysa da; dosyanın incelenmesinden; İzmit Gümük Müdürlüğünün 10 Ekim 1991 gün ve 8436 sayılı yazısı ile istenilen gümrük vergi ve resimlerinin, eşyanın fiktif antrepoya alındığı tarihte verilen beyanname üzerinden tahakkuk ettirildikleri ve Gümrük Yönetmeliğinin 717’nci maddesi uyarınca … Bankası İstanbul Şubesinin … gün ve …, … gün ve … sayılı teminat mektupları ile teminata bağlandıkları anlaşılmış olup; evvelce tahakkuk ettirilerek teminata bağlanan vergilerin, daha sonraki tarihte, yeniden tahakkuk ettirilmeleri için hukuki bir neden bulunmadığından; İzmit Gümrük Müdürlüğünün söz konusu yazısının, davacı şirket hakkında mükellef sıfatıyla yapılmış tahakkuk işlemi değil; antrepo işletmecisi sıfatıyla yapılan ve Gümrük Kanununun 109’uncu maddesi uyarınca işletmecinin sorumluluğunu doğurmaya yönelik bulunan işlem olarak nitelendirilmesi gerekmektedir.
Açıklanan bu nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve hukuki durumun yanlış nitelendirilmesi sonucu yanlış madde tatbikiyle verilen Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 21.9.1999 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
1615 sayılı Gümrük Kanununun antrepo ve sundurma işletmecilerinin sorumluluğu başlığını taşıyan 109’uncu maddesinde, işletmeler sundurma ve antrepolara konulan eşyanın buraya alınışlarında gümrükçe miktarları tespit edilmiş ise bu miktarlarından, tespit edilmemiş ise belgelerinde yazılı miktarlar üzerinden gümrüğe karşı sorumludur.
Şu kadar ki, eşyanın tabiatından ileri gelen kayıplarla fireler ve gümrüğün denetlemesi altında yapılan ameliyelerden ileri gelen eksiklikler ile sundurma ve antrepo işletmelerinin kusur ve hatalarından ileri gelmediği, gümrüğe ispat edilen telef, kayıplar ve çalınmalar için vergiler aranmaz. Eşya gümrüklenmiş kıymeti üzerinden sigorta ettirilmiş ise, noksan çıkan eşyanın vergileri sigorta ettirenden veya lehine ettirilenlerden alınır.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı sebepler dışında kalan eksiklikler kabul edilemez. Bunların vergi ve cezaları tutarı bir meblağ, antrepo ve sundurma işletmesinden tazminat olarak alınır.” hükmü yer almıştır.
Yükümlü şirketçe işletilen antrepoda, beyan edilen eşya miktarının noksan çıktığından bahisle, 1615 sayılı Kanununun 109’uncu maddesi uyarınca, söz konusu eşyalara isabet eden gümrük vergi ve resimleri tutarındaki tazminatın, yükümlü şirketten bir yazı ile istenilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Zira, 1615 sayılı Kanunun 2’nci ve 109’uncu maddeleri ile Gümrük Yönetmeliğinin 191’inci ve 659’uncu maddelerindeki düzenleme uyarınca, sundurma ve antrepo işleticilerinin, anılan vergi, resim ve cezanın mükellefi olmayıp, buralara konulan eşyadan gümrüğe karşı mali yönden sorumludurlar. Bu sorumluluğun, kaybolan eşyaya tekabül eden gümrük vergi, resimler ve cezası ile sınırlı olduğu ve bu miktarın antrepo ve sundurma işleticisinin kamu hizmetinden değil, hizmet kusurundan doğduğu için idarenin bu meblağı adli yargıda açacağı bir tazminat davası sonucunda lehine bir karar verildiği takdirde talep etmesi gerekir. Bir yazı ile doğrudan doğruya istemesi hukuka uygun değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, sonucu itibarıyla yerinde bulunan vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile çoğunluğun kararına karşıyım.