Danıştay Kararı 7. Daire 1998/1822 E. 1999/849 K. 02.03.1999 T.

7. Daire         1998/1822 E.  ,  1999/849 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1998/1822
Karar No: 1999/849

Temyiz İsteminde Bulunan Taraflar: 1. Rekabet Kurumu Başkanlığı
Vekili : Av. …
2. …Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacı kurumdan taşıt alım vergisi ve ek taşıt alım vergisi tahsil edilmesi yolunda tesis edilen işlemin iptali ve faizleri ile birlikte iadesi istemiyle açılan davada; 1318 sayılı Finansman Kanununun 2346 sayılı Kanun ile değişik 3’üncü maddesinin (a) bendi ile aynı maddeye 3089 sayılı Kanunla eklenen fıkradan ve 4054 sayılı Kanunun 63’üncü maddesinden bahisle, olayda, Finansman Kanununun 3’üncü maddesine 3089 sayılı Kanunla eklenen fıkrada yer alan “Bu kanunda yer almayan istisna ve muaflıklar hükümsüzdür.” yolundaki hükmün 4054 sayılı Kanunun 63’üncü maddesinin son fıkrası ile getirilen muafiyet hükmünü etkilemeyeceği, zira, 4054 sayılı Kanunun 63’üncü madde hükmünün, özel ve sonraki bir kanun; 1318 sayılı Finansman Kanununun 3’üncü madde hükmünün ise, genel ve önceki bir kanun olduğu, “özel ve sonraki kanun hükmünün genel ve önceki kanun hükmü yerine uygulanması gerektiği” yolundaki genel kural karşısında, taşıt alım vergisi muafiyetinin nasıl düzenleneceği konusundaki her iki kanundan, özel ve sonraki kanun olan 4054 sayılı Kanunun 63’üncü maddesi hükmünün uygulanmasının icap ettiği, bu itibarla, davacı kurum adına taşıt alım vergisi ile ek taşıt alım vergisi tahakkuk ettirilmesinde isabet bulunmadığı, davacı kurum vekilince her ne kadar dava dilekçesinde, ödenen taşıt alım vergisi ile ek taşıt alım vergisi nedeniyle faiz istenilmekte ise de; kanuni faiz ödemesinin 2577 sayılı Kanunun 28’inci maddesinin 6’ncı fıkrası hükmüne göre mahkeme kararlarının geç infazı halinde mümkün olduğundan, bu istemin yerinde görülmediği gerekçesiyle davacı kurumdan taşıt alım vergisi ve ek taşıt alım vergisi tahsil edilmesi yolunda tesis edilen işlemi iptal eden, davacı kurumun faiz istemini ise reddeden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:…sayılı kararının; davacı kurum tarafından, kendilerinden taşıt alım vergisi ile ek taşıt alım vergisinin haksız yere tahsil edildiği açık olduğu halde faize hükmedilmemesinde isabet bulunmadığı; davalı idare tarafından ise, 1318 sayılı Kanun dışında özel kanunlarla taşıt alım vergisi muafiyeti tanınamayacağı, dolayısıyla, tahsil edilen taşıt alım vergisi ve ek taşıt alım vergisinde isabetsizlik bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davalı idarece istemin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacı kurum tarafından ise savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’un Düşüncesi :Temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, taraflar temyiz istemlerinin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’nun Düşüncesi: Rekabet Kurumu Başkanlığınca satın alınan binek otomobili nedeniyle tahakkuk ettirilerek tahsil olunan taşıt alım vergisi ile ek taşıt alım vergisinin, 4054 sayılı Kanunun 54’üncü maddesi uyarınca gecikme zamlı olarak ret ve iadesi istemiyle açılan dava üzerine; davayı kısmen kabul ederek, 13.12.1994 tarih ve 22140 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 63’üncü maddesinin son fıkrası hükmüne göre, kuruma alınacak taşıtların taşıt alım vergisi ile damga resminden muaf olduğu, Finansman Kanununun 3’üncü maddesine 3089 sayılı Kanunla eklenen ve “Bu kanunda yer almayan istisna ve muaflıkların hükümsüz” olduğu yolundaki hükmün 4054 sayılı Yasanın yukarıda değinilen hükmünü etkilemesinin düşünülemeyeceği, bu konuda özel kanun durumundaki 4054 sayılı Kanunun, genel kanun niteliği taşıyan 1318 sayılı Kanun hükümleri yerine uygulanması gerekeceği ve Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun konu ile ilgili 11.2.1988 tarih ve E:1987/3, K:1988/1 sayılı kararı ile benimsenmiş olan görüşe göre de kurumun taşıt alımlarının taşıt alım vergisine tabi olamayacağı gerekçesi ile yükümlü adına tahakkuk ettirilerek tahsil olunan taşıt alım vergisi ile ek taşıt alım vergisinin ret ve iadesi, kanuni faiz ödemesinin ise 2577 sayılı Kanunun 28/6’ncı maddesinin uygulanması dışında mümkün olmaması nedeniyle reddi yolunda …’ncı Vergi Mahkemesince verilen kararda isabetsizlik görülmemiştir.
Tarafların temyiz dilekçelerinde yer alan hususlar, 2577 sayılı Yasanın 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan nedenlerden hiçbirisine uymadığından temyiz istemlerinin reddi ile gerekli inceleme sonucu verilmiş bulunan mahkeme kararının onanmasının gerekeceği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle, gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan mahkeme kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, taraflar temyiz isteminin reddine, kararın onanmasına; hüküm altına alınan tutar üzerinden binde 4.8 oranında ve … liradan az olmamak üzere hesaplanacak nispi karar harcından, mahkemece karara bağlanan harcın mahsubundan sonra, kalan harç tutarının davacı kurumdan alınmasına, 2.3.1999 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

AYRIŞIK OY
Davacı taraf temyiz başvurusu, kurumlarınca satın alınan araç dolayısıyla tahsil edilen taşıt alım vergisi ve ek taşıt alım vergisinin faizi ile birlikte geri verilmesi istemiyle açılan davanın faiz istemine dair kısmını reddeden vergi mahkemesi kararının bu hüküm fıkrasının bozulması istemine ilişkindir.
Vergi Mahkemesi kararının, temyiz isteminde bulunan davacı tarafından temyize konu edilen hüküm fıkrası, fuzulen tahsil edilen verginin kanuni faiziyle birlikte iadesini öngören bir yasa hükmünün bulunmadığı gerekçesine dayanmaktadır.
Mevzuatımızda; Devletin vergi alacaklarının yasalarda belirtilen süreler içerisinde ödenmemesi durumunda, mükellefleri tarafından ödeme tarihine kadar hesaplanacak iki tür faizin asıl borca ek olarak ödenmesi öngörülmüştür. Bu iki tür faizin ilki; Vergi Usul Kanununun 112’nci maddesinde düzenlenen gecikme faizi; diğeri de, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51’nci maddesinde öngörülen gecikme zammıdır. Oranları aynı olan bu iki tür faizin nitelik ve amaçları da aynıdır. Bu amaç; 26 Aralık 1988 gün ve 20031 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27.8.1988 gün ve E:1988/7; K:1988/27 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında, vergisini ödemek yerine, bu parayı kendi işlerinin finansmanında kullanan veya başkasına ödünç veren ya da mevduat olarak bankaya yatıran yükümlünün, enflasyon oranı üzerinde veya en azından bu orana eşit sağladığı yararın sahibi olan devlete geri verilmesi olarak tanımlanmıştır.
Görüldüğü üzere; Anayasa Mahkemesi, gecikme faizinin devletin idare edilenlerden alacağı vergiyi zamanında alamaması sebebiyle mahrum kaldığı yarar olarak kabul etmektedir. Yine, aynı Anayasa Mahkemesi kararında yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, devletin mahrum kaldığı bu yarar; biri enflasyon sebebiyle paranın değerinde oluşacak azalmayı giderme olanağı; diğeri de, paranın neması olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır. Gecikme faizinin oranının, her yıl, Bakanlar Kurulunca yeniden saptanmasının nedeni de budur.
Özet olarak söylemek gerekirse; vergi alacağını yükümlülerin hukuka aykırı davranışları sebebiyle zamanında alamayan devlet, asıl vergi alacağı dışında, biri değer kaybı; diğeri de paranın sağlayacağı gelir olmak üzere iki tür zarara uğramaktadır. Yasalarda öngörülen gecikme faizi ve gecikme zammı, devletin bu zararını gidermek amacına yöneliktir.
Bu iki tür zarar, kendisinden hukuka aykırı biçimde vergi alınan idare edilenler için de, aynen söz konusudur. Her ne kadar, idare edilenlerin bu zararlarını karşılayacak, VUK.nun 112’nci, 6183 sayılı Kanunun 51’nci maddesindeki düzenlemelere benzer, bir yasa hükmü mevcut değilse de; “İdari Rejimi” kabul eden hukuk sistemlerinde idarenin hukuka aykırı davranışlarından dolayı idare edilenlerin uğrayacakları bu tür zararların tazminat yoluyla giderilmesi, Hukuk Devleti İlkesinin zorunlu gereğidir. Bunun için ayrıca bir yasal düzenlenmeye ihtiyaç yoktur. İdari Yargının varlık nedenlerinden biri, idare edilenlerin idari işlem ve eylemlerden doğan zararlarını kendi iradeleriyle gidermeyen idari birimler aleyhine açılacak tazminat davalarının çözüme kavuşturulmasıdır. İdari Yargı, bu çözüm sırasında, kararını, sorumluluk hukukunun kendi ilkeleri dışındaki bir kaynağa, örneğin, bir yasa hükmüne dayandırmak zorunda değildir.
Bu açıklamalar karşısında; davada, hukuka aykırılığı yargı kararıyla sabit bulunan vergi tahsilatı dolayısıyla davacının uğradığı zararın giderilmesi için bu konuda yürürlüğe konulmuş yasa hükmü arayan ilk derece mahkemesi kararında, İdari Yargılama Usulü ilkelerine uyarlık görme olanağı yoktur.
Bu nedenle, davacının temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının iadesi gereken vergiye ilişkin faiz istemini reddeden hüküm fıkrasının bozulması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına karşıyız.