Danıştay Kararı 7. Daire 1997/5072 E. 1999/3272 K. 11.10.1999 T.

7. Daire         1997/5072 E.  ,  1999/3272 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1997/5072
Karar No: 1999/3272

Temyiz İsteminde Bulunan : BAĞ-KUR Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Genel Müdürlüğü
Vekili :Av. …
Karşı Taraf : …Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacı kurum tarafından satın alınan araçlara ilişkin olarak ihtirazi kayıtla ödenen vergilerin ret ve iadesine ilişkin …Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının uygulanmaması sebebiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28’inci maddesi uyarınca kanuni gecikme faizine hükmedilmesi istemiyle açılan davayı; 2577 sayılı Kanunun 28’inci maddesine açıklayarak, olayda, ihtirazi kayıtla ödenen vergilerin davacı kuruma ret ve iadesi yolundaki mahkeme kararının davalı idareye 15.3.1993 tarihinde tebliğ edildiğinin; vergi dairesince de, söz konusu vergilerin 10.5.1993 tarihli düzeltme fişiyle düzeltilerek, düzeltme fişlerinin 17.5.1993 tarihinde davacıya tebliğ edildiğinin anlaşıldığı; bu durumda, mahkeme kararının tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde, düzeltme yapmak ve davacıya tebliğ edilmekle, mahkeme kararının icaplarına göre işlemin yapılmış olduğu; bu aşamadan sonra vergilerin fiilen geri alınması sorumluğu davacıya ait bulunduğundan, vergi dairesinin kusurundan kaynaklanan bir geç iadeden söz edilemeyeceği gerekçesiyle reddeden …Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; idarenin bir iç işlemi olan düzeltmenin yapılmasının mahkeme kararının yerine getirilmiş olması için yeterli olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Olayda, haksız olarak tahsil edildiği ileri sürülen vergilerin iadesi istemiyle dava açılmış ve …Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararıyla da bu yolda hüküm tesis edilmiş olduğuna göre, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun yukarıda yer verilen 28’inci maddesi hükmü uyarınca, söz konusu kararın uygulandığından söz edilebilmesi için, tahsil edilen vergilerin davacıya iade edilmiş olması gerekir. Düzeltme fişlerinin düzenlenmesi ve davacıya tebliği, vergilerin iadesini öngören mahkeme kararının uygulandığı anlamına gelmez.
Davacı kurum tarafından vergi dairesine başvurularak, banka hesap numarası da belirtilmek suretiyle, tahsil edilen vergilerin söz konusu hesaba havale edilmesi istenilmiş olmasına rağmen, 15.3.1993 tarihinde tebellüğ olunan mahkeme kararı uyarınca, tahsil ettiği vergileri davacı kuruma iade etmesi gerekirken, düzeltme fişi düzenleyip tebliğ etmekle yetinen ve daha sonra 10.9.1993 tarihinde tahsil edilen vergileri davacıya ödeyen davalı idarenin mahkeme kararını uygulamakta geciktiği açıktır.
Bu durumda, Anayasal ve yasal düzenlemelere uyulmayarak, mahkeme kararının uygulanmasında gecikildiği cihetle, 2577 sayılı Kanunun 28’inci maddesinin 6’ncı fıkrası hükmünde öngörüldüğü şekilde, talebi aşmamak üzere hesaplanacak kanuni gecikme faizinin davacıya verilmesine hükmedilmesi gerekirken, düzeltme fişinin düzenlenip davacıya tebliğinin, mahkeme kararının uygulanması için yeterli olduğu gerekçesine dayalı mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan vergi mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden, davacı kurum tarafından 26.12.1991 tarihinde satın alınan 10 adet otomobile ilişkin ihtirazi kayıtla ödenen taşıt alım vergisi, ek taşıt alım vergisi ve damga vergisinin iadesi istemiyle açılan davada, …Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararıyla, tahsil olunan vergilerin davacıya iadesine karar verildiği, söz konusu kararın davalı idareye 15.3.1993 tarihinde tebliğ edildiği, davacı kurumun, vergi dairesine, iadeli taahhütlü olarak gönderdiği 19.4.1993 gün ve 64190 sayılı dilekçeyle, mahkeme kararının gereği olarak tahsil edilen vergilerin … Bankası … şubesindeki …numaralı hesaba havale edilmesini istemesi üzerine, vergi dairesince 10.5.1993 günlü 10 adet düzeltme fişi düzenlenerek, “213 sayılı Kanunun 116 ve ilgili maddeleri uyarınca tahsil edilen vergilerin tahakkuk kayıtlarından terkini, tahsilattan reddi ile, kurumun … Bankası … şubesindeki …numaralı hesabına havalesi”nin öngörüldüğü, bu düzeltme fişleri 17.5.1993 tarihinde davacı kuruma tebliğ edilmesine rağmen, tahsil edilen vergiler davacının banka hesabına havale edilmeyip, ödemenin yapılabilmesi için düzeltme fişleri ve makbuz asıllarının istenildiği, davacı kurum tarafından, mahkeme kararının uygulanmadığından bahisle, temyize konu işbu davanın açılmasından sonra 10.9.1993 tarihinde tahsil edilen vergilerin davacıya ödendiği anlaşılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138’inci maddesinin son fıkrasında, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri hükmü yer almış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28’inci maddesinin 1’inci fıkrasında ise, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarelerin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur oldukları, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği; 3’üncü fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemelerde maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği; 4’üncü fıkrasında, mahkeme kararının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde, ilgilinin idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabileceği; 6’ncı fıkrasında, tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödeneceği hüküm altına alınmıştır.
Olayda, haksız olarak tahsil edildiği ileri sürülen vergilerin iadesi istemiyle dava açılmış ve …Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararıyla da bu yolda hüküm tesis edilmiş olduğuna göre, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun yukarıda yer verilen 28’inci maddesi hükmü uyarınca, söz konusu kararın uygulandığından söz edilebilmesi için, tahsil edilen vergilerin davacıya iade edilmiş olması gerekir. Düzeltme fişlerinin düzenlenmesi ve davacıya tebliği, vergilerin iadesini öngören mahkeme kararının uygulandığı anlamına gelmez.
Davacı kurum tarafından vergi dairesine başvurularak, banka hesap numarası da belirtilmek suretiyle, tahsil edilen vergilerin söz konusu hesaba havale edilmesi istenilmiş olmasına rağmen, 15.3.1993 tarihinde tebellüğ olunan mahkeme kararı uyarınca, tahsil ettiği vergileri davacı kuruma iade etmesi gerekirken, düzeltme fişi düzenleyip tebliğ etmekle yetinen ve daha sonra 10.9.1993 tarihinde tahsil edilen vergileri davacıya ödeyen davalı idarenin mahkeme kararını uygulamakta geciktiği açıktır.
Bu durumda, Anayasal ve yasal düzenlemelere uyulmayarak, mahkeme kararının uygulanmasında gecikildiği cihetle, 2577 sayılı Kanunun 28’inci maddesinin 6’ncı fıkrası hükmünde öngörüldüğü şekilde, talebi aşmamak üzere hesaplanacak kanuni gecikme faizinin davacıya verilmesine hükmedilmesi gerekirken, düzeltme fişinin düzenlenip davacıya tebliğinin, mahkeme kararının uygulanması için yeterli olduğu gerekçesine dayalı mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 11.10.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.