Danıştay Kararı 7. Daire 1997/455 E. 1998/316 K. 09.02.1998 T.

7. Daire         1997/455 E.  ,  1998/316 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1997/455
Karar No: 1998/316

Temyiz İsteminde Bulunan : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına …
Karşı Taraf : … Mağazalar Türk Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : Yükümlü şirketçe işletilen antrepoda yapılan sayımda, 23.3.1995 tarih ve… sayılı antrepo beyannamesinde kayıtlı olanlara nazaran bir kısım eşyanın noksan çıktığından bahisle 1615 sayılı Kanunun 109’uncu maddesi uyarınca, söz konusu eşyalara isabet eden gümrük vergi ve resimleri tutarındaki tazminatın tahsili amacıyla tanzim ve tebliğ edilen ödeme emrini; 1615 sayılı Kanunun 2’nci ve 109’uncu maddeleri ile Gümrük Yönetmeliğinin 191’inci ve 659’uncu maddelerinden bahisle, mevcut düzenlemeye göre, sundurma ve antrepo işleticilerinin, buralara konulan eşyadan, eşyaların buralara alınışları gümrükçe saptanmış ise bu miktarlardan, tespit yapılmamış ise belgelerinde yazılı miktarlar üzerinden gümrüğe karşı mali yönden sorumlu bulundukları; bu sorumluluğun, eşyalara ait gümrük vergi ve resimleri ile cezaların “tazminat” olarak ödenmesini kapsadığı, eşyaya tekabül eden vergi ve resim miktarlarının, sadece bu tazminatın sınırını belirleyen bir unsurdan ibaret olduğu; öte yandan bu tür uyuşmazlıklarda bir kamu hizmetinin ifasından doğan bir alacaktan da söz edilemeyeceği, ortada sundurma ve antrepo işletmesinin hizmet kusurundan doğan bir tazmin sorumluluğunun bulunduğu; bu nedenle, hesaplanan tazminatın adli merciler nezdinde genel hükümlere göre talep edilmesi gerekirken, 6183 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda cebren tahsili yoluna gidilmesinin yasal olmadığı gerekçesiyle iptal eden …. Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:… sayılı kararının; Gümrükler Genel Müdürlüğünün 16.6.1995 tarih ve 43280 sayılı yazısında, vergi ve resimlerin ödenmesi için öncelikle işletmeci kuruluşlara tebligat yapılması gerektiğinin belirtildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan vergi mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı şirket tarafından işletilen antrepoda yapılan sayımda, 23.3.1995 gün ve … sayılı antrepo beyannamesinde yazılı olana nazaran bazı eşyanın noksan olduğunun anlaşılması üzerine, bu eşyaya ait gümrük vergi ve resimleri tutarında hesaplanan tazminatın 1615 sayılı Gümrük Kanununun 109’uncu maddesi uyarınca tahsili için davacı şirket adına düzenlenen ödeme emrini iptal eden Vergi Mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir. Temyize konu karar, Gümrük Kanununun anılan maddesinde antrepo ve sundurma işletmecileri için getirilen tazminat sorumluluğunun Özel Hukuk’tan kaynaklandığı; bu nedenle, adli mercilerden genel hükümler çerçevesinde talep edilmesi gereken tazminatın, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre, cebren tahsil işlemlerine konu edilemeyeceği gerekçesine dayalı bulunmaktadır.
Yukarıda sözü edilen 109’uncu maddenin ilk fıkrasında; işletmelerin, sundurma ve antrepolara konulan eşyanın, buraya alınışlarında gümrükçe miktarları tespit edilmiş ise bu miktarlarından, tespit edilmemiş ise belgelerinde yazılı miktarları üzerinden gümrüğe karşı sorumlu oldukları açıklandıktan sonra, diğer fıkralarında da; eşyanın tabiatından ileri gelen kayıplarla fireler ve gümrüğün denetlemesi altında yapılan ameliyelerden ileri gelen eksiklikler ile sundurma ve antrepo işletmelerinin kusur ve hatalarından ileri gelmediği, gümrüğe ispat edilen telef, kayıp ve çalınmalar için vergilerin aranmayacağı; bu sebepler dışında kalan eksikliklerin kabul edilmeyeceği, bunların vergi ve cezaları tutarında bir meblağın antrepo ve sundurma işletmesinden tazminat olarak alınacağı hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere; maddede, sundurma ve antrepo rejimine tabi eşyanın, konulduğu antrepo veya sundurmada zayi olması halinde, buraları işletenlerin sorumlulukları düzenlenmiştir. Her ne kadar, sorumluluğun parasal miktarının zayi olan eşyaya ait vergi ve cezaların toplam tutarı olduğu belirtilirken kullanılan “tazminat” sözcüğü, anılan sorumluluğun bir Özel Hukuk sorumluluğu olduğu izlenimini vermekte ise de; değerlendirilmesi adli yargı yerlerinin görevine giren Özel Hukuk sorumluluğunun işleyiş biçimi ile antrepo ve sundurma işletmecilerinin Gümrük Kanununun 109. maddesinde öngörülen sorumluluklarının işletilmesi ile ilgili olarak bu maddede yer alan düzenlemelerin karşılaştırılmasından, salt, “tazminat” sözcüğünden hareketle aynı sonuca varılamayacağı anlaşılmaktadır.
Zira; adli yargı yerlerinin görevine giren Özel Hukuk sorumluluğunda, sorumluluğun koşulları, hukuki dayanağı, illiyet bağının varlığı, tazminat miktarı ve sorumluluktan kurtulmayı sağlayacak nedenlerin varlığı ve bunların sorumluluğa etkisi, zarara uğrayanın açacağı davada taraflarca getirilen veya keşif ve bilirkişi incelemesiyle tespit edilen deliler değerlendirilmek suretiyle mahkemece belirlendiği ve bu belirlemeye göre istem hakkında karar verildiği halde; 109’uncu maddede, sorumluluğun koşulları, hukuki dayanağı ve tazminat miktarı, bizzat, Kanun koyucu tarafından belirlenmiştir. Diğer bir anlatımla; Kanun koyucu, anılan bakımlardan, yargıca, herhangi bir inceleme, araştırma ve değerlendirme yapma imkanı bırakmamıştır. Ayrıca; maddede, sorumluluktan kurtulmanın hangi hallerde mümkün olacağı, tek tek, sayılarak; bu hallerin varlığının kanıtlanmasının mahkemeye değil, gümrük idaresine yapılacağı belirtilmek suretiyle, idareye, antrepo veya sundurma işletmecilerince anılan konularda yapılan kanıtlamayı değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Sonucunda, antrepo veya sundurma işletmecisinin sorumluluktan kurtulmasını ya da sorumlu sayılmasını gerektiren böyle bir değerlendirme, İdare Hukuku ilkelerine göre kamu gücü kullanan idarenin tek yanlı iradesiyle idari işlem tesisinden önce bu işlemin maddi ve hukuki sebepleri yönünden yapmak durumunda olduğu inceleme ve araştırmadan başka birşey değildir.
Nitekim; 109’uncu maddenin 3’üncü fıkrasında yer alan, “… tutarı bir meblağ, antrepo ve sundurma işletmesinden tazminat olarak alınır.” İbaresindeki “alınır” amir hükmü ile 111’inci maddenin 2’nci fıkrasının, “Yapılan denetleme ve yoklama sonunda noksan çıkan eşya hakkında kaçakçılık tatbikatı yapılmasını gerektirir haller müstesna, kanunun 109’uncu maddesi hükümleri uygulanır.” düzenlemesinde, gümrük idaresine, 109’uncu madde hükmünü uygulama ve zayi olan eşyaya ait gümrük vergi ve resimleri tutarında bir tazminatı antrepo veya sundurma işletmesinden alma konusunda getirilen görevin içerdiği kamu gücü kullanma yetkisi de, yukarıda sözü edilen değerlendirmenin sonucuna göre, işletmecinin sorumluluğuna, bizzat, gümrük idaresince karar verilerek, tazminatın tahsil edileceğini göstermektedir.
Bu bakımdan; temyize konu kararda ve daha önce verilmiş kimi kararlarda belirtildiğinin aksine, 109’uncu maddede geçen “tazminat” sözcüğü, bu madde ile antrepo ve sundurma işletmeleri için öngörülen sorumluluğun tayininde ölçüt olarak kullanılabilecek nitelikte değildir. Öte yandan; Kanun koyucu tarafından, bizzat, yapılan tespitler, idareye getirilen görev ve tanınan yetkiler çerçevesinde Kamu Hukukundan kaynaklandığı yukarıda açıklanan bu sorumluluğun işletilmesi sonucu antrepo veya sundurma işletmelerinden istenilen alacağın kamu alacağı sayılması ve bu alacağın tahsili için, gümrük idaresince, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun cebren tahsil yöntemlerine göre işlem tesisi, yapılan sözkonusu nitelemenin doğal sonucudur.
Bu nedenle, temyiz isteminin kabulü ile aksi yolda verilen temyiz konusu kararın bozulmasına; bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 9.2.1998 gününde oybirliği ile karar verildi.